Dr. Akgün İlhan [1]
İstanbul, 170’ten fazla akarsuya ve Türkiye ortalamasının üstünde yağış ortalamasına sahip olmasına rağmen, sürekli artan nüfusu ve yapılaşma baskısı altındaki su havzaları ile su fakiri bir kente dönüştü. Özellikle de son birkaç on yılda iklim değişikliğinin de etkisiyle yaşanma sıklığı ve şiddeti artan kuraklıklar kentin su güvenliğini tehlikeye atmaya başladı. İstanbul, artan su talebine ve azalan öz su kaynaklarına çare olarak civar kentlerin su kaynaklarını barajlar ve isale hatlarıyla kendine akıtmaya başladı. 1990’lardan itibaren başlatılan bu havzalararası su taşıma projeleri öyle bir boyuta vardı ki bugün İstanbul’un suyunun yüzde 46’sı dış kaynaklardan geliyor. Büyük Melen Projesi’nin önümüzdeki yıllarda tamamlanmasıyla bu oran daha da artacak. Kanal İstanbul projesi, suyu kendine yetmeyen bir kentin su kaynaklarını azaltıp nüfusunu artırarak, suya erişimi daha da sorunlu hale getirecek.
Kanal İstanbul projesi nedir?
Kanal İstanbul projesi, Karadeniz kıyısında bulunan Yeniköy’den başlayıp Terkos Gölü’nün doğusundan inen ve Sazlıdere baraj gölünü de içine alarak Küçükçekmece Gölü’ne bağlanıp Marmara Denizi’nde son bulması planlanan bir deniz suyu yoludur. Kanalın uzunluğu 45 kilometre, genişliği 275-360 metre ve derinliği 20,75 metre olacak. Kanalın inşa edilmesine gerekçe gösterilen resmi neden İstanbul Boğazı’nın geçiş trafiğini hafifletmek ve Boğaz güvenliğini sağlamak olarak ifade edilse de Kanal İstanbul, bayındırlıktan konuta pek çok sektörü içeren kâr amaçlı bütünleşik bir proje.
Proje suyumuzu nasıl etkiler?
İnşa edildiği takdirde Kanal İstanbul, kentin su kaynaklarının önemli bir bölümünü doğrudan ve dolaylı olarak ortadan kaldırır; su altyapılarının ve tesislerinin bir kısmının iptal edilerek yenilerinin yapılması yoluyla büyük mali yük oluşturur; kanal rotasında kurulacak yeni yerleşim birimlerinin çekeceği nüfusun su talebini karşılamak için yeni barajlarla gerek İstanbul’un gerekse civar kentlerin su kaynakları üzerinde artan baskılar yaratır; ve İstanbul’u iklim riskleri karşısında daha kırılgan hale getirir.
Proje, bazı içme suyu kaynaklarını kullanım dışı bırakacak
Kanal İstanbul projesi, İstanbul’un öz su kaynaklarından Sazlıdere Barajı’nın tamamını ve Terkos Gölü besleme havzasının yaklaşık 20 km2’sini ilk etapta devre dışı bırakacak. Bu da projenin toplamda 73 milyon m3 suyu doğrudan ortadan kaldırması anlamına geliyor. Bu miktar, İstanbul’un toplam nüfusunun yaklaşık olarak 25 günlük su kullanımına tekabül ediyor.
Buna ek olarak, kanalın kullanıma açılmasıyla birlikte yeraltı ve yüzey sularının tuzlanmasına neden olarak daha fazla sayıda su kaynağını kullanılmaz hale gelme riski var. Zira kanalın içinden geçecek deniz suyu, tüm önlemlere rağmen deprem, sel, gemilerin karaya oturması vb. nedenlerle geçirimsizlik perdesinin zedelenmesine bağlı olarak yeraltı sularına karışabilir. Projenin ÇED raporu incelendiğinde de yeraltı sularına etkilerinin yeterli düzeyde araştırılmadığı ve bu haliyle yapıldığında geri dönüşü olamayan sonuçlar yaratma riski ortaya çıkıyor (Yüzer 2020). Terkos Gölü’nün, Istranca Sistemi’nden toplam 235 milyon m3/yıl suyun aktarıldığı ara deposu olduğu da düşünüldüğünde, Sazlıdere Barajı ile birlikte toplamda 432 milyon m3 suyun, yani Avrupa yakasını besleyen su kaynaklarının yüzde 76’sının tuzlanarak kullanım dışı kalması mümkün olabilir (Bkz. Tablo 1). Yer altı sularının tuzlanması sadece İstanbul’un Avrupa Yakası’nın değil Trakya’nın yeraltı sularının da kirlenmesi ihtimalini ortaya çıkartır.
Tablo 1. İstanbul’un su kaynakları (Kaynak: İSKİ 2021)
* İstanbul’un Avrupa yakasını besleyen ve bir kısmı İstanbul dışında kurulu olan barajlar kırmızı ile gösterilmiştir.
Proje mevcut su tesislerini ve altyapılarını ortadan kaldıracak
Avrupa Yakası’nı boydan boya kesmesi planlanan kanal, rotasında bulunan su altyapılarının ve arıtma tesislerinin önemli bir kısmını devre dışı bırakacak. Ve elbette ki kapatılan tesislerin ve altyapıların yerine yenilerinin yapılması gerekecek. Yeni alanlar için kamulaştırma ve kanal geçirimsizliğinin temini için de önemli bir harcama kaleminin ayrılması gerekiyor. Tüm bu harcamaların toplam maliyetinin 20 milyar TL’yi aşacağı öngörülüyor (Raif Mermutlu, 2020).
Üstelik bu sorunların, yani proje alanındaki ve çevresindeki eski su tesisleri ve altyapıların, proje başlamadan önce yıkılmış, yenilerinin de belirlenip inşa edilmiş ve kullanılır hale getirilmiş olması gerekiyor. Aksi takdirde kanalın kuruluşu sırasında su kesintilerinin yaşanması, altyapı hizmetlerinin durması gibi sonuçlar ortaya çıkacak. Bunca masrafın altından İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi (İSKİ) ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB)’nin kalkması beklenecek. Oysa her iki kurumun da başından beri karşı oldukları bu projenin neden olacağı sorunları bertaraf etmeye böylesine yüklü bir bütçe ayırmalarını beklemek adil ve gerçekçi olmayacak.
Suda dış kaynaklara bağımlılık artacak
Kanal, etrafında kurulacak yerleşim yerleri, 3. Köprüye bağlı Kuzey Marmara Otoyolu ve İstanbul Havalimanı ile birlikte düşünüldüğünde İstanbul’un nüfusunda ciddi bir artış ve buna bağlı ek su talebi yaratacak. Üstelik İstanbul’un su kaynaklarının yüzde 40’ının nüfusunun ise yüzde 65’inin Avrupa yakasında olduğunu unutmamak gerekiyor. Büyüyen su talebini karşılayabilmek için gerek İstanbul’da gerekse civar kentlerde başka barajların kurulması kaçınılmaz olacak. Hamzalı Barajı, Pirinççi Barajı, Karamandere Barajı, Hisarbeyli Barajı ve Kırklareli’ndeki Rezve Deresi (Mutludere) üzerine bir baraj kurmak gerekebilecek (DSİ 2019). Avrupa’ya Asya yakasından da su taşındığı için Osmangazi Barajı ve Sungurlu Barajı gibi projelerin de yapılması gerekecek. Yani başka bir ifadeyle kanal, İstanbul’un su arzını azaltırken, su talebini artıracak ve su kaynakları üzerindeki talep ve kullanım baskılarını büyütecek.
Daha da kötüsü bu projeyle, nüfusun en yoğun olduğu yerde, İstanbul’un ortasında bir ada kent oluşacak. Küresel ısınmaya bağlı deniz seviyesi yükselmesi nedeniyle tüm dünyada ada devletleri ve şehirleri gelecek için önlemler alırken, İstanbul iki yarımada olma avantajını ortadan kaldırmış olacak. Bu da başta su olmak üzere gıda ve enerji gibi alanlarda İstanbul’un dışa bağımlılığını ve iklim kırılganlığını daha da büyütecek. Kanal rotasında bulunan akarsulara da zarar verecek olan proje, İstanbul’u iklim değişikliği, deprem ve pandemi gibi felaketler karşısında daha kırılgan hale getirecek.
Kanal İstanbul projesinin alternatifi kırsal kalkınma olmalı
Sadece su kaynakları üzerindeki etkilerinin bile tek başına büyük felaketler yaratacağı aşikâr olan Kanal İstanbul projesi, su yönetimi açısından kabul edilemez bir proje. Daha pek çok nedenle projenin bir an önce iptal edilmesi gerekiyor. Ancak proje iptal edildiğinde bile tehlikenin ortadan kalkmayacağını unutmayalım. Nitekim Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın internet sitesinde de gördüğümüz gibi Kanal İstanbul’un ÇED raporu eklerindeki uyarılar ve önlemler umursanmadan tüm çevresi “Yeni İstanbul” olarak yapılaşmaya açılıyor. Pek çok yatırımcı, projenin gerçekleşmesi beklentisiyle defalarca el değiştirerek aşırı biçimde değer kazanan bu alanları, projenin iptali durumunda da rahat bırakmayacak.
Fotoğraf 1. Kanal İstanbul rotası
Oysa kanalın varlığı kadar çevresindeki yapılaşma da bölgenin geleceği açıcından büyük tehdit oluşturuyor. Bölgeyi yapılaşmadan korumak için dereler, baraj rezervuarları, sulak alanlar ve su tutan ekosistemlerin bütünlükçü bir bakış açısıyla korunması gerekli. Bunun ekonomik sürdürülebilirliğini sağlamak için bölgenin emlak değerine odaklı değil, ekoturizm, çiftçilik, hayvancılık ve kültür turizmi gibi potansiyellerini geliştirecek bir kalkınma modeli uygulanmalı. Bu modelin planlanmasından uygulanmasına kadar her aşamasında yöre halklarının ihtiyaçlarının dikkate alınıp, İstanbulluların fikirlerinin de işin içine katılması gerekiyor.
Unutmayalım ki toprağı koruyamazsak suyu da koruyamayız. Su yoksa İstanbul da yok.
KAYNAKLAR
Kanal İstanbul Projesi Çevre Etkileşim Değerlendirme Nihai Raporu (2020).
DSİ (2019). Kanal İstanbul Projesi hakkında 22549675-611.02-783348 sayılı 3 Aralık 2019 tarihli Devlet Su İşleri Etüt, Planlama ve Tahsisler Dairesi Başkanlığı görüşü https://www.tmmob.org.tr/sites/default/files/dsi_-_3.12.2019_t._gorus_yazisi.pdf
İSKİ (2021). İstanbul’un Su Kaynakları. https://www.iski.istanbul/web/tr-TR/kurumsal/iski-hakkinda1/su-kaynaklari1
Kanal İstanbul Çalıştayı (2020 Ocak). İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve İstanbul Planlama Ajansı, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür A.Ş. Yayınları. https://kanal.istanbul/wp-content/uploads/2020/03/KanalIstanbulCalistayi_Dijital.pdf
Mermutlu, Raif (2020). “Kanal İstanbul – İSKİ Altyapı ve Arıtma Tesisleri Yönünden Değerlendirme” (s.339-347), Kanal İstanbul – Çok Disiplinli Bilimsel Değerlendirme, Derin Orhon, Seval Sözen ve Naci Görür (Ed.), İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür A.Ş. Yayınları.
Yüzer, Erdoğan (2020). “Kanal İstanbul – Yeraltısularına Etkisinin Değerlendirilmesi” (s.347-367), Kanal İstanbul – Çok Disiplinli Bilimsel Değerlendirme, Derin Orhon, Seval Sözen ve Naci Görür (Ed.), İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür A.Ş. Yayınları.
DİPNOTLAR
[1] Akgün İlhan, Sabancı Üniversitesi, İstanbul Politikalar Merkezinde çalışmaktadır.