Yazan: Sigrid Maurer
Çeviren: Simaz Alınmı
Ocak 2020’de Avusturyalı Yeşiller, aşırı sağın ikinci kez göreve gelmesini engelleyen bir hareketle merkez sağ Halk Partisi’yle birlikte hükümete girdi. Yeni hükümetin gündemi diğer önceliklerin ötesinde, iklim acil durumunu merkezine yerleştiriyor. Tüm dünyada, sınırlar ve iklim giderek daha önemli siyasi ayrım çizgileri haline geliyor ve aşırı sağ yükseliş gösteriyor. Avusturya örneği bu gerilimleri çözmek için bir yol önerebilir mi? Yeşiller Grubu’nun Avusturya Parlamentosu’ndaki başkanı Sigrid Maurer bu sohbette, Yeşiller’in neden bu sorumluluğu üstlendiğini, koalisyon müzakerelerinde kaydedilen ilerlemeyi ve bunun Avusturya siyaseti için hem yurt içinde hem de Avrupa’da önümüzdeki yıllarda ne anlama geldiğini açıklıyor.
Resim 1: Avusturya Yeşiller Partisinin lideri Werner Kogler ile Halkın Partisi’nin başkanı Sebastian Kurz 1 Ocak 2020 tarihinde Viyana’da bir demeç verdikten sonra el sıkışırken
Le Grand Continent – Centres: Bu yeni merkez sağ/Yeşil hükümet biçimi, Avrupa’daki diğer Yeşil partiler için potansiyel bir model mi?
Sigrid Maurer: Mevcut hükümet, Avusturya’daki çok alışılmadık bir durumun sonucudur. Aşırı sağ, Hükümette olduğu zaman yaygın olan bir yolsuzluk skandalı sonrasında turkuaz-mavi [2] hükümetin çöküşünün ardından ortaya çıktı. Aynı zamanda, partiler arası ilişkiler düşmanca hale geldiği için çıkmaza girmiş koalisyonlar olarak düşünülen, yıllarca süren büyük koalisyon hükümetlerinin zemininde de görülmelidir. Bu, seçmenlere karşı sorumluluğumuzu üstlenmekle ilgiliydi. Yeşiller’i iklim krizini durdurmak ve kampanya konularımızı, yani temiz bir çevre, temiz politika ve sosyal adalet olarak ilerletmek için seçtiler. Koalisyon müzakereleri tam da bu alanlarda gerçekleşti.
” İlerici çoğunluğun olmadığı bir durumda, merkez-sağ ortaklarla koalisyonlar, aşırı sağcıların kontrolü ele geçirdiği koalisyonlara tercih edilir. ”
Bu modelin diğer Avrupa ülkeleri tarafından benimsenmesi gerekip gerekmediği, ülkelerin kendi siyasi durumlarına bağlıdır. Elbette en çok arzu edilen seçenek ilerici koalisyonlar oluşturmak olacaktır. Bununla birlikte, ilerici çoğunluğun olmadığı bir durumda, merkez-sağ ortaklarla koalisyonlar, aşırı sağcıların kontrolü ele geçirdiği koalisyonlara tercih edilir. Bu durum, hukukun üstünlüğünü garanti eden kurumların baskı altına alındığı ve ciddi şekilde kısıtlandığı Polonya ve Macaristan’daki gibi durumların önlenmesine yardımcı olur. Koalisyon da bu perspektiften görülmeli – aşırı sağcıların iktidara geri dönmesini engellemenin yanı sıra seçim vaatlerimizi yerine getiriyor. Temel sorun iklim krizidir; Hükümet programında güvence altına aldığımız oldukça büyük diğer ana temalar, “Şeffaflık Paketi” ve Bilgi Edinme Özgürlüğü Yasasıdır. Yeşiller aynı zamanda Sosyal İşler Bakanlığı’na da sahiptir.
LGC: Almanya’daki Thüringen’deki durum [3], karmaşık seçim durumlarında ılımlı partiler arasında iletişim eksikliği olması durumunda yapılabilecek siyasi zararı gösterdi ve bu da kontrol kaybına yol açtı. Bir alternatif olarak, Avusturya’da ortaya çıkan pragmatik çözümdür. Bugünkü siyasi kümelenmeyi düşünürsek, başka bir çözüm yolu var mı?
Hepimiz demokrasinin sürdürülmesini sağlamaktan sorumluyuz. Aşırı sağın iktidara gelmesini önlemek için muhafazakar partilerle koalisyonlar oluşturmak bunun bir parçası. Almanya’daki durum Avusturya’dakinden çok daha iyi. Temel fikir birliği, Alternative for Germany (AfD) ile koalisyonların en azından federal düzeyde dışlanmasıdır. Bu durum Avusturya’da hiç de bu şekilde değil. Avusturya Halk Partisi (ÖVP) aşırı sağla temastan korkmuyor ve aşırı sağcıların iktidara gelmesine yardım etmenin gerçekte ne anlama geldiğinin farkında değil.
LGC: Ama aynı zamanda Burgenland bölgesel yönetiminde 2019 yılına kadar aşırı sağ Özgürlük Partisi (FPÖ) ile koalisyon halinde olan Sosyal Demokratlar (SPÖ).
Evet, doğru. SPÖ önce Sağ’a karşı bir siper olduğunu iddia etti, ardından onlarla koalisyon kurdu.
LGC: Avrupa’daki Yeşil ortaklarınız turkuaz-yeşil deneyiminiz hakkında ne düşünüyor? Hayranlık mı yoksa endişe mi duyuyorlar?
Halihazırda belli ölçüde endişe var – örneğin Avrupa’nın siyasi pozisyonları hakkında. Ancak aynı zamanda herkes, içinde bulunduğumuz zor durum göz önüne alındığında bunun en iyi alternatif olduğunun farkında. Dürüst olmak gerekirse, tek alternatif bu. Bu anlamda, her ne kadar bireysel hükümet pozisyonlarına yönelik eleştiriler olsa da, anlayış ve destek var. AB bütçesine ilişkin tutumumuz ÖVP’ninkinden farklı ve aynı durum diğer alanlarda da geçerli. Genellikle sorulan, koalisyon müzakerelerinde kimin ve nasıl galip geldiği sorusudur. Ancak Yeşiller, koalisyon anlaşmasının önsözünde Hükümeti güçlü bir Avrupa’ya adadılar. Kalkınma yardımına ve ikili aynı zamanda çok taraflı işbirliğinin genişletilmesine vurgu yapılmakta. Yeşiller olmadan bu konular da burada olmazdı.
LGC: Kısa süre önce, merkez sağ lideri ve şimdiki Şansölye Sebastian Kurz’un, AB’nin Akdeniz’deki arama ve kurtarma çabaları olan Sophia Operasyonuna karşı çıktığı öğrenildi. Bu durumda Yeşiller’in tutumu nedir?
Yeşiller’in pozisyonu gayet açık: bu görev devam etmeli. Bu konu Sosyal İşler Bakanımız tarafından dile getirildi ve her zaman bizim pozisyonumuz oldu. Sivil deniz kurtarma misyonları söz konusu olduğunda, Yeşiller göç için cazibe faktörü oldukları görüşünü paylaşmıyor. Bizim için bir diğer önemli sorun da Libya’ya yasadışı silah sevkiyatının izlenmesidir. Gemilerin muayenesi merkezi bir unsurdur ve kamuoyu tartışmalarında sıklıkla ihmal edilse bile bu görevin gerçek amacını oluşturur.
LGC: Almanya, Baden-Württemberg’deki Yeşiller tarafından yönetilen Bölgesel Hükümet gibi diğer yeşil hükümetlerin çalışmalarından ilham aldınız mı?
Tartışmalar oldu, ancak Avusturya’nın alışılmadık bir durumu var. Bu koalisyonu gerçekleştirecek müzakereler uzun ve yoğundu – ama hiçbir noktada “Bu güzel örnekleri ele alalım” diye düşünmemiştik; sadece bu şekilde işlemedi. Müzakereler Avusturya’daki oldukça özel bir duruma odaklandı. Kurz’un Herbert Kickl, Norbert Hofer ve Heinz-Christian Strache [önde gelen FPÖ politikacıları ve eski bakanlar] ile veya Yeşiller ile hükümet etmesi arasında büyük fark var. Macaristan’dan Viktor Orbán ve İtalya’dan Matteo Salvini gibi aşırı sağcı figürlerle ilgili olarak, Avrupa çapında dikkate alınması gereken bir husus da var ve koalisyon özellikle iklimin korunmasına ilişkin olarak bir geri manevranın başlangıcını temsil edebilir. Bu Hükümetin önüne koyduğu programla – 2040’a kadar iklim-nötr olma bakımından – Avusturya, AB içinde öncü ve diğer ülkeler için örnek olabilir ve olmalıdır. Sağ ile koalisyonlar söz konusu olduğunda, bir dönüm noktası da olabilir.
“Bilime güçlü bir bağlılık, Avusturya Yeşiller’inin temel ilkesidir ve hükümet müzakerelerinde sık sık şaşkınlıkla karşılanan bir ilkedir.”
LGC: Bir muhalefet partisi olarak Yeşiller, Visegrád ülkelerindeki (Çek Cumhuriyeti, Macaristan, Polonya ve Slovakya) iktidardaki diğer partilerle özellikle dostane ilişkilere sahip değildi. Öte yandan Federal Şansölye, bu ilişkileri her zaman geliştirmiştir. Ayrıca Çek Cumhuriyeti ve Macaristan, Avusturya’dan farklı olarak nükleer güçten medet umuyor. Öte yandan, iyi bilindiği gibi Almanya ile enerji konularında işbirliği yapmak zor olabilir. Yeşiller, bölgesel girişkenliklerini – özellikle enerji politikası alanında – nasıl değerlendiriyorlar ve hangi işbirliği umutlarını görüyorlar?
Elbette görüşmeler yapılıyor, ancak bu Federal Kükümetin tutumu açık: Nükleer enerjiye yatırım yok, Avrupa parasıyla bile. Yeşiller ve ÖVP arasında nükleer meselede herhangi bir anlaşmazlık yok ve genel olarak konuşursak, Yeşiller bu alanda öncü olsalar bile tüm taraflar hemfikir. Bu pozisyon aynı zamanda Avrupa veya uluslararası düzeyde tüm tartışmalara dahil edilmiştir.
LGC: Ancak Avusturya’nın mevcut bölgesel bağlamda bu konuda kendini savunması zor değil mi?
Bizim tutumumuz, nükleer enerjiyi finanse etmek ve desteklemek konusunda açık bir muhalefettir.
LGC: Yeşiller, iklim hareketinin önde gelen figürlerinin çevre sorunlarını büyük ölçüde apolitik ve tamamen bilimsel olarak ele alma çağrılarına ilişkin olarak kendilerini nasıl konumlandırıyor?
İklim hareketinden çok memnunuz. Bilim, tıpkı 30 yıl önce bilim adamlarının küresel ısınmayı tartışmaya başladıkları zamanki gibi, yeşil politikanın merkezinde yer alıyor. Yeşiller, o zamanlar, örneğin asit yağmuru gibi konularda da alay konusu olmuştu. Bu süreçte, sorunun gerçek olduğu ortaya çıktı ve o zamandan beri çözüldü. İklim hareketinin talep ettiği şey ile Yeşiller’in temel yaklaşımı arasında hiçbir tutarsızlık yok. Bilime güçlü bir bağlılık, Avusturya Yeşiller’inin temel ilkesidir ve hükümet müzakerelerinde sık sık şaşkınlıkla karşılanan bir ilkedir. Görüşmelerin bir noktasında ÖVP, bizimle müzakerenin tamamen farklı olduğunu söyledi. Özgürlük Partisi’nin pek umursamadığı pek çok konuda Yeşiller bir araştırmaya atıfta bulundu. Aynı bilimsel yaklaşım sadece iklim değişikliğine değil, tüm politika alanlarına uygulanmakta. İklimin korunması Yeşiller için her zaman önemli bir tema ve güvenilirlik kaynağı oldu; ancak iklim değişikliğiyle mücadele tüm siyasi partilerin sorumluluğunda; özellikle de küresel ısınmayı kontrol altına almak için yalnızca 10 yılımız olduğu için.
LGC: İklim meselesinin artık siyasi bir mesele olmadığını söyleyecek kadar ileri gider misiniz?
Hayır, bu her zaman siyasi bir meseledir. İklimden uzak bir mesele, cinsiyete dayalı ücret farkı örneğini ele alalım. Birçok araştırma onun var olduğunu ve neyi içerdiğini gösteriyor; ancak buna göre hareket edip etmememiz politik bir soru. Sorumluluk bilimde değil, siyasi öncelikler meselesindedir. Bu iki küre birbirinden ayrılamaz. Dahası, iklim hareketinin talepleri güçlü bir şekilde bilime dayanırken aynı zamanda politiktir. “Sonuçlar bunlar ve harekete geçmeliyiz” diyorlar. Eylem çağrısı, siyasi talepler anlamına gelir.
LGC: İklim hareketinin küresel ısınmanın depolitizasyonu çağrısı olarak görülmesinin yanlış anlamalara yol açacağını düşünmüyor musunuz?
İklim koruma önlemlerinin basitçe yasalara geçirilmesiyle bile devam eden zorluklar göz önüne alındığında, bunu gerçekten bir sorun olarak görmüyorum. Siyasetten uzak tutulmuş olsaydı bu iyi bir şey olurdu; tıpkı politik bir sistemin hastalığın, yayılmasını engelleyip engelleyemeyeceği sorusunun artık politik olmadığı gibi. Bu sorunun kendisi de bilimsel verilere dayanmakta ve apaçık hale gelmiş durumda. Amacımız, iklimin korunmasının siyasi tartışmalarda odak bir konuma sahip olması ve tartışılmaz olarak muamele görmesi olmalıdır. Hala çok uzak ve bu soruların siyasetten uzak tutulması pek olası değil çünkü her zaman farklı olası eylem yolları var. İnsanlar iklim korumanın önemli olduğunu söylese de, bununla başa çıkmanın hala farklı yolları, farklı yaklaşımları ve farklı felsefeleri var. Eko-sosyal yaklaşıma göre, ekolojik ve sosyal konular her zaman birlikte ele alınmalıdır.
“Sorumluluk bilimde değil, siyasi öncelikler meselesidir. Eylem çağrısı, siyasi talepler anlamına gelir.”
LGC: Kurz’un “Yeni Halk Partisi” ve Yeşiller arasındaki koalisyonla, bu ittifakın tipik seçmenleri, önceki turkuaz- mavi hükümete göre ortalama olarak daha genç ve daha şehirli ve kısmen farklı bir yaşam tarzını temsil ediyor gibi görünüyor. Yeşiller, parti tercihlerinin coğrafi ve kuşaksal hatlar boyunca dağılma eğiliminde olduğu bir toplumda görevlerini nasıl görüyorlar?
Aslında Avusturya’daki durum, kırsal alanlardaki insanların farklı önceliklerle kentsel alanlardakilerden farklı oy kullanmasıdır. Bir dereceye kadar, turkuaz-yeşil hükümet bir deneydir: iki taraf arasında büyük farklılıklar var ve koalisyon müzakereleri uzun zaman aldı. Ancak iki tarafın da esasen ortak görüşlere sahip olduğu sorunlar vardı. Örneğin eğitimde, her iki grup da okullarda öğretmenleri desteklemek için sosyal hizmet görevlileri ve idari personel gibi destek personelinin artırılmasına büyük önem vermekte. Köprü inşa etmek için ortak noktalar ve olanaklar var. Alexander van der Bellen ile birlikte, Federal Cumhurbaşkanı bir Yeşil; ve göreve başladığından beri ülkenin güvenini kazandı. Diyalog yoluyla ve diğerlerini neyin motive ettiğini anlamaya çalışarak nüfusun farklı kesimlerine ulaşmayı başardı. Kırsal nüfusun Yeşiller hakkındaki önyargılarını kırdı. Yeşiller, ittifaklar kurabilen bir partidir. Bu seçim kampanyası, Yeşiller’in daha geniş bir kitleye ulaşabileceğini gösterdi. En azından şuanki anketler – Hükümet hala acemi – partinin şimdiye kadar daha az ilgi gösterdiği sosyal çevrelerde bile Yeşiller için büyüme potansiyeli olduğunu gösteriyor.
LGC: “Vatan” (Heimat) kelimesi, seçim kampanyası sırasında farklı inançlara sahip partiler tarafından kullanıldı. Çoğunlukla hem çevrenin hem de sınırların korunmasını tanımlayan anahtar kelime olarak görülüyor ve yeni hükümetin yol gösterici ilkesi olacak. Hükümetin amaçlarını anlamak için doğru terimin bu olduğunu düşünüyor musunuz?
Hayır. “Vatanı koru, sınırları koru” Yeşil bir program değil. Bu mantıksız olacaktır. Yeşiller bir insan hakları partisi ve bu konularda ÖVP’nin görüşlerini hafifletmek için mümkün olan her şeyi yaptılar. İnsani yardım, kalkınma işbirliği ve iltica haklarına sahip kişilere yönelik girişimler, hükümetin gündeminin tüm bu bölümü Yeşil kısımlarıdır. Alexander van der Bellen bazı yeniden yorumlamaları teşvik etse de, anavatan kavramı Avusturya’da halihazırda oldukça yüklü durumda. He interpreted homeland to mean a good place for everyone, where they live and live well.Vatan’ı “herkesin yaşadığı ve iyi yaşadığı, herkes için iyi iyi bir yer” olarak yorumladı. Ancak bunun dışında bir ÖVP sloganıdır ve bu hükümetin temel unsurlarından biri değildir. ÖVP, “her iki dünyanın en iyisi” sözüne de kendi yorumunu yaptı. Yeşiller, Hükümet Programında farklı dünya görüşlerini mümkün olan en iyi şekilde bir araya getirmeye çalıştılar, ancak sadece bir Dünya ve bir gezegen var. Bu koalisyon, birçok seçmene ve bir bütün olarak cumhuriyete karşı sorumluluğumuzu yerine getirme çabasıdır. Yeşil imzanın daha belirgin olduğu bölümler ve daha az olduğu bölümler var. Ancak, sorumlu olmayan tarafın söz hakkı olmadığı için temaların basitçe bölündüğü kesinlikle doğru değildir – aksi takdirde iltica ve göçle ilgili bölüm çok daha kötü görünürdü.
LGC: Ama “çevreyi ve sınırları korumak” ifadesi paylaştığınız bir şey mi? Genellikle üzerinde büyük bir fikir birliğinin olduğu bir kavram olarak sunulur.
Hayır. Bu şekilde formüle edilen ifadeler – “çevreyi ve sınırları koru” ve “her iki dünyanın en iyisi” gibi – konu dışıdır. Avusturya’nın sorumluluğunu üstlendik, bu koalisyonun Yeşil yaklaşımı bu. Özellikle yaklaşan iklim felaketi ve diğer birçok alan göz önüne alındığında, tamamen pratik ve çözüm odaklı bir yaklaşımdır. Bu hükümet programı, bir dizi meseleye ileriye dönük bir yaklaşım benimsiyor, bunun önemli bir örneği şeffaflık.
LGC: Yeşiller, Avrupa Yeşil Düzeni’nde hangi rolü oynamak istiyor? Bu aynı zamanda Yeşiller’in iktidar partisi olarak hırslarının önemli bir parçası mı?
Hükümet Yeşiller ve ÖVP diye bölünemez – bu bir koalisyondur. Ancak, elbette, güçlü bir rol oynamak ve Avrupa Yeşil Düzeni’nin mümkün olduğunca etkili bir şekilde uygulanmasını sağlamak istiyoruz. Avusturya bakış açısından, mümkün olan en büyük katkıyı sağlamaya çalışacağız. Yeşiller olarak bizim sorumluluğumuzdur.
[1] Bu röportaj ilk olarak Centres bölümünün bir parçası olarak Le Grand Continent’de Fransızca olarak yayınlanmıştır. Green European Journal’ın Nisan 2019 saysısında « Holding the Line: The Austrian Greens in Government against the Far Right » başlığıyla İngilizce olarak yayınlanmıştır.
[2] Avusturya Muhafazakar ve Hıristiyan Demokratik Halk Partisi’ni (ÖVP) temsil eden turkuaz ve Sağcı Popülist Özgürlük Partisi (FPÖ) mavi
[3] 2 Ekim 2019’da Thüringen’de yapılan eyalet seçimlerinin ardından liberal FDP adayı Thomas Kemmerich, aşırı sağcı AfD’nin desteğiyle Eyalet Başbakanı seçildi. Seçimi aşırı sol Die Linke kazandı ancak partinin adayı bir oyla mağlup edildi. Kemmerich, yeni bir seçimin önünü açmak için Şubat 2020’de istifa etti.
Görseller
- https://www.independent.co.uk/news/world/europe/austria-government-green-party-conservative-peoples-party-ovp-a9267106.html
- Reuters