Hava kurşun gibi ağır, adaletin ışığı geçmiyor; iman, artık neşe vermiyor.”

2018 ortalarından beri Berlin kamuoyu araştırmalarında hakim siyaset Yeşiller. Arada, kısa bir kesinti oldu: Merkel’in Corona popülaritesi sayesinde Hristiyan Demokratlar 2020 Mart’ından itibaren 3 aylık bir çıkış yakaladı; ve bu Berlin’e de yansıdı. Ancak açılımla birlikte son iki yılın ortalamaları Berlin’de geri döndü. Yeşiller birinci parti konumunu perçinledi [1]. Öndegelen araştırma kuruluşlarının son dört yıl ortalaması aşağıdaki grafikte görülüyor. 23 Eylül 2020 itibarı ile Yeşiller %26 ile önde, Hristiyan Demokratlar %22 ile takipte.  Beklenmedik bir gelişme olmaz ise Yeşiller’in tarihte ilk kez bir parlamentodaki en büyük parti grubunu kurarak, gelecek koalisyonun büyük ortağı olmasına bir yıl kaldığı görüşü yaygın. Bu durumda gösterecekleri ‘başbakan’ adayı [2] önem kazandı. Mevcut Başbakan, Sosyal Demokrat Michael Müller; başarısız bir dönem geçirdi; yıprandı.

Grafik 1: 23.09 tarihli seçmen yoklamaları (6 araştırma şirketi üzerinden) ortalaması ve (130 sandalye varsayımı üzerinden) tahmini Meclis dağılımı: Solda ve sağda Yeşiller ve CDU üzerinden merkezde yoğunlaşma eğilimi


Grafik 2: 23 Eylül tarihli yoklama ile 2016 seçim sonuçlarının karşılaştırılması: CDU ve Yeşiller dışında tüm partiler az çok düşüşte

2016’dan beri Sosyal Demokratlar öncülüğünde bir kızıl-kırmızı-yeşil üçlü koalisyon tarafından yönetilen Berlin’de son kamuoyu yoklamalarına göre mevcut Hükümet çoğunluğu yine rahatlıkla sağlıyor; hatta toplam oyunu %52,4’ten %56’ya çıkarıyor; ancak geçen 4 yılda koalisyon içi dengelerde deprem yaşandı: Büyük ortak Sosyal Demokratlar iktidarda %6,6, Sol Parti ise %0,6 kaybederek, her ikisi de %15’e oturdu. Yeşiller ise [3], iktidardan nasiplenen ortak oldu: ortakları erirken +%10,8 bir sıçrama gerçekleştirdi. Özetle, seçmen iktidardaki hayal kırıklıklarını Sosyal Demokratlara fatura ederken; gelecek umutlarını Yeşillere yansıtıyor; Sol ise,  joker.

Alman Federasyonunu oluşturan 16 memleketin [4] herbiri kendi seçim usulünü, ritmini ve takvimini kendi anayasası uyarınca belirliyor [5]. Berlin, kendi Meclis seçimlerini, 2021’in 26 Eylül’ünde yapılacak Federal Meclis (Bundestag) seçimleri ile aynı güne denk getirme kararı almıştı. 

Sosyal Demokratlar Berlin’de sahaya güçlü bir aday ile inerek rüzgarı yeniden yakalamayı umuyor. Merkel’in Federal Hükümetinde son iki yıl “Aile, Emekliler, Kadın ve Gençlik” işlerine bakan Franziska Giffey siyasi kariyerine Berlin Neukölln İlçesi Belediye Başkanı olarak başlamıştı (2015-18). Doğu Alman kökeni; güleç, sakin, ve muhafazakar imajı ile bir tür ‘Merkel Sürüm-2’ gibi duruyor. Son kamuoyu araştırmasında aday adayları arasında açık farkla en yüksek desteği aldı. Seçimlere bir yıl kala, seçmenin %77’si Giffey’ı tanıyor, %51’i ise kendisine Berlin’i emanet edebileceğini söylüyor. Başka bir deyişle, kişisel popülerliği, dibe vurmuş Partisinin tam üçbuçuk misli. Giffey, kişisel popülaritesi ve gerek Berlin’deki gerek federal düzeydeki idari deneyimi ile partisinin açığını kapatabilir; ama karizması buna yetmeyebilir de. Yerel siyasete dönme kararı; Partisinin başkenti kurtarmak, hiç değilse erimeyi durdurmak için yegane şansı. 

Giffey faktörüne rağmen, Berlin önümüzdeki yıldan itibaren bir Yeşil siyasetçiye emanet edilmeye yakın. Yeşillerin kimi aday göstereceği sorusu bu ortamda denklemin temel meselesi haline geldi. Yanıtı kesin bilinen nokta, Yeşillerin kadın aday göstereceği idi. 

Bildiğimiz parlamenter rejim ezberinde, parti genel başkanları doğal başbakan adayıdır. Almanya’da gerek federal siyaset, gerekse memleketler düzeyinde, özellikle siyasal yelpazenin solunda, çoktandır pek öyle değil. Partilerin üst yönetiminde bir işbölümü oluştu. Yeşiller ve sol parti bu yeni teamülü artık ilke haline getirdi. Sosyal demokratlar sıklıkla uyguluyor. Merkel’in parti başkanlığından çekilmesi ile birlikte sağda da deneyim oluştu: Parti eşbaşkanlarından öncelikle parti içine yönelik bir görev bekleniyor: Partiyi birarada tutmak, parti kanatlarının ve organlarının sürekli ve kurumsal diyaloğunu teşvik etmek. Toplumla da diyaloğu olan bir görev; ama daha çok ilkesel düzeyde bir sözcülük bu. Toplum ile parti arasında bir tür moderasyon gibi: Partinin uzmanlarının ve adaylarının topluma sunulması anlamında bir sözcülük. Başbakan adayından ise, yürütmenin gelecekteki şefi olarak, hem toplumun en geniş kesimi ile diyalog kurabilmesi, hem de hükümeti ve bürokrasiyi yönetecek deneyim sahibi olması bekleniyor. Bu nedenle, bu iki konum ayrışabiliyor. Bu model solda, parti içi güç yoğunlaşmasını önlemek için tercih de ediliyor. Meclis grubu (eş-)başkan(lar)ı ise hem meclis grubunu birarada tutuyor hem de partinin meclis genel kurulu nezdindeki sözcüsü: partinin yasama organındaki siyasi çizgisini cisimleştiriyor. Herbirinin farklı kamuoyları nezdinde sözcülük görevi üstlenmesi, partinin zirvesinde farklı siyasetçi profillerinin ayrışmasını mümkün kılıyor [6]. Sağ partilerde ise bu konumlardan en az ikisi genellikle birleşiyor. Alman geleneğinde, sol dahil, (eş) sözcülük kavramı daha çok çalışma grupları bağlamında kullanılıyor.

Yeşil eş-başkanlardan kadın olanı Simone Stahr başbakanlığa niyetlenmedi; yarışa girmedi. Partinin zirvesindeki diğer iki genç kadın siyasetçi aday adayı oldu. İkisi de güçlü; ancak birbirinden hayli farklı iki kadın siyasetçi. Biri yasama diğeri yürütme organında en üst konumu işgal eden iki kadın, ilki fundi diğeri realo, adaylığa talip oldu. Kamuoyu Yeşillerin meclis grubu eşsözcüsü Antje Kapek ile Berlin Ekonomi Bakanı ve (ilk Yeşil) Başbakan Yardımcısı Ramona Pop arasındaki düelloya kilitlendi.  

Pop, mevcut koalisyon hükümetinde ekonomiden sorumlu başbakan yardımcısı ve Yeşillerin hükümet içindeki en görünen yüzü. Dışardan bakışla, partisinin doğal adayı. “Realo” kanadın güçlü ismi; ancak seçmen nezdinde popülaritesi Giffey’e oranla hayli düşük: Seçmenlerin sadece %15’i kendisini göreve layık bulurken; %46’sı uygun olmadığını düşünüyor. Kiracılık ve barınma hakkı üzerinden bir tür “silahsız iç savaş” yaşanan [7] Berlin’de, özellikle müteahhit çevreleri ile teklifsiz bir görüntü vermesi, kendisine puan getirmedi: Partisi iktidarda yükselirken, Pop Ekonomi Bakanlığında Sosyal demokratlar ile birlikte yıprandı. Anahtar olaylardan biri, göçmen nüfusun yoğun olduğu Kreuzberg Hermannplatz’daki bir büyük ticari emlak geliştirme girişimi çerçevesinde yeşil ve sol partilerin ilçe örgütleri soylulaşma tehdidine karşı resmi ortak kampanya düzenlerken Pop, girişimçiye yeşil ışık yakmakla -veya böyle algılanmakla- bu ilçedeki parti tabanı ile ters düştü. Grup eş-sözcüsü Kapek ise partinin “fundi” kanadını sürüklüyor, Kreuzberg [8] entelijensiyasının sözcüsü. Ancak ortalama seçmene ne kadar hitap edeceği konusunda soru işaretleri var; daha çok partisinin iç kamuoyuna ve entellektüel sol kanadına yönelik bir siyasetçi profili çiziyor. İki uç duruştaki Kapek ve Pop’un partinin birer yarısını mobilize edeceği ve kağıt üstündeki %26 oyu birarada tutamayacağı; Giffey karşısında ezileceği hissedildi. Seçimlere bir yıl kala Yeşiller basında “hayli yüksekten uçan, ancak başsız bir kuş” olarak nitelenmeye başlamıştı [9].

5 Ekim günü Yeşiller ansızın bir basın toplantısı duyurdu. Baskın toplantıya ön sırada 3 kadın çıktı: Pop ve Kapek, aralarına sürpriz aday Bettina Jarasch’ı almıştı. Eşbaşkanlar üçlünün arkasında yürüdü. Toplantının mizansen ve akışı parti yönetiminin hatırı sayılır bir iç değerlendirme ve öz-muhasebe sürecinden geçtiğine işaret olarak okundu. Kollektif akıl, iki kutup Pop ve Kapek’in partinin yüksekten uçuşuna baş olamayacağını netleştirmiş; ikili çekişmeden bir üçüncü aday öne çıkmıştı. Jarasch kamuoyuna kendisinden 10 yaş daha genç iki kadın siyasetçi tarafından lanse edildi; partinin birlik imajı güçlendirildi. Her ikisinin de kendi adaylıklarını geri çekmek konusunda zihinlerinin açık olduğu; Yeşillerin ortak akıl ile hareket ettiği fark ve not edildi [10]. Yapılan açıklamada Jarasch’ın adaylığının parti Yönetim Kurulu, Meclis Grubu Yönetimi ve tüm partili hükümet üyeleri tarafından desteklendiği vurgulandı. Jarasch, realo kanattan, ancak partinin sol kanadını da heyecanlandıracak ve sürükleyecek bir isim. Parti üst yönetiminin kararının en azından bu anlamda isabetli olduğu parti kamuoyuna açık ilk toplantılardaki hava ile de belli oldu. 

Resim 1: Berlin Yeşilleri 2021 seçimleri çin 5 Ekim 2020’de aday tanıtım toplantısına çıkarken Parti Eş-başkanları arkada. Önde muhtemel adaylar Pop ve Kapek ile az sonra ilan edilecek sürpriz aday Jarasch.

Muhafazakar Bavyera’dan Berline siyaset ve felsefe eğitimi için göçmüş; daha sonra yerleşerek gazetecilik yapmış. Siyasete Almanya standartlarında çok geç, otuzlu yaşlarında girmiş. Yeşil siyasetin çekirdek temaları bağlamında mütevazi duruyor, kendini ‘uzman (expert)’dan çok ‘genel fikir sahibi (generalist)’ olarak tanımlıyor. Lansman sonrası parti içi toplantılarda önümüzdeki bir yıl içinde dosyalarına iyi çalışma sözü verdi. Bizzat kesin fikirler beyan etmek yerine, geri durup parti çalışma gruplarından gelen tecrübeli ve sıklıkla da erkek (!) partili uzmanların soru sorarken “minik korsan bildiriler” sunmasına, bu yolla partideki birikimin önümüzdeki dönemde hükümetin siyaset pratiğine nüfuz edeceğinin sinyallerini vermeye özen gösterdi. Ancak ağzını açtıkça da hayli donanımlı olduğunu kanıtladı: Berlin siyasetinin en hassas, en kutuplaştırıcı ana meselesi olan kent ve barınma hakkı, arazi ve gayrimenkul politikası konusunda nihai bir fikir beyan etmekten ve kendini ve partiyi bağlamaktan kaçınırken; hayli net bir yol haritası ve çözüm stratejisi önerdi.

Jarasch, parti içinden bakıldığında “yoktan keşfedilmiş” denemez; kendisi Parti siyasi elitinin parçası. Ancak son üç yıldır kenarda unutulduğu için basında ve siyasi çevrelerde “şapkadan çıkmış sürpriz aday” olarak algılandı: Siyasete geç yaşta girmiş; parti içinde çok hızlı en tepeye yükselmiş; ancak hiç bir kamusal görev üstlenemeden tökezlemiş; siyasi kariyerini noktalamaya yazgılı düz bir milletvekili olarak unutulmaya yüz tutmuştu.  Siyasete 2000-09 arasında partinin ağır topu Renate Künast’ın [11] Federal Meclisteki ofisinde profesyonel çalışan statüsünde giriyor; 2009’da Berlin Yeşillerinin Yönetim Kurulu’na seçiliyor, 2011’de eş-başkan, 2013’te ise Federal Partinin 5 yöneticisinden biri oluyor [12]. 2016’da Berlin Meclisine milletvekili seçilince parti içi yönetim görevi sona eriyor [13]. Berlin Meclisi’ne yeni seçilmiş iken, 2017’de Federal Meclis üyeliğine niyetlenmesini Parti tabanı hoşgörmüyor ve aday yoklamasını kaybediyor. Kamuoyunda kendisinden çok daha iyi tanınan eşi Oliver Jarasch’ın [14] güncel haberlerden sorumlu olduğu kamuya ait Berlin Brandenburg Radyosu RBB’nin yorumuna göre, bu olayda parti içi entrikalara kurban oluyor [15]. Berlin seçimleri sonrası federal siyasete geçme sözü aldığı için Berlin düzeyinde ne partide ne hükümette hiç bir göreve talip olmamış; ancak ardından Federal Meclis adaylığı gerçekleşmemiş, böylece görünmezleştirilmişti. Tanıtım konuşmasında 3 yıl önceki ön-seçim kazasına atıfta bulunarak, “Partisinin kendisine iyi bir ders verdiğini ve bu dersi anladığını” vurguladı. Parti tabanına basın üzerinden net bir mesaj verdi.  

Bu ifade kamuoyunda Renate Künast’ın zirve adayı olduğu 2011 Berlin seçimlerine bir atıf olarak okundu: İkinci bir Künast vak’ası olmayacak! Yeşiller 2011’da Nükleer santrallerin kapatılması kararının topluma verdiği heyecan ile Baden Württemberg’i almışlar; Berlin yoklamalarında %30’u görmüşlerdi. Berlin’in alınacağı kesindi! Parti açısından Federal Hükümette başarılı bir Tüketici Bakanlığı yaparak popülerliğinin zirvesine oturan eski Federal Parti Eş-başkanını Berlin’e transfer etmek, kazanma ihtimalini perçinlemek demekti. Kampanya bütünü ile Künast’ın tuttuğunu koparan dişli kişiliği üzerine kurgulandı.

Resim 2: 2011 seçimlerinde Berlin Yeşilleri ulusal siyaset sahnesinden yıldız ithal ederek şanslarını zorlama yoluna gitmişlerdi. Eski-Fedaral-Eşbaşkan ve Federal Hükümet Bakanı Renate Künast tüm kampanyayı tek yüz olarak götürdü. İddialı bir giriş yaptı, Yeşillerin oyunu o ana kadarki en yüksek düzeyi olan %17,5 a çıkardı ama yarışı üçüncü sırada tamamlayarak, beklentilerin çok gerisinde kaldı; kendi siyasi geleceğini de riske attı. Bugün, 2021’de Federal Meclis milletvekili adaylığı garanti değil. 10 yıl önceki hesabı bu günlere Partisinin Federal Şansölye adayı olarak girmek idi.

Künast’ın bakış açısı muhtemelen bir noktayı daha kapsıyordu: Parti, Federal düzeyde iki dönem koalisyon deneyimi yaşamış olsa bile, merkeze yerleşmek ve bir kitle partisi haline gelmek (ve belki bir gün bir şansölye çıkarmak?) için daha gideceği yol vardı. Bu koşullarda, kişisel federal siyaset kariyerini; Parti, ülke çapında bir basamak daha sıçrayıncaya kadar göz önünde kalarak ve göz doldurarak stand by‘a almak mantıklı olabilirdi. Deneyimli bir siyasetçi için, üniversite okuduğu, siyasete atıldığı ve iyi tanıdığı Berlin’in bu ihtiyaç için biçilmiş kaftan olduğu aşikar. Künast, bu mantıkla tutarlı olarak, seçilirse yüksek siyasete yoğunlaşacağını; makamın zorunlu kıldığı beledi sorumlulukları ise yardımcılarına bırakacağını dillendiriyor. Ancak bu vahim bir siyasi hata: Berlin’in nadas tarlası ya da siyasi yatırım aracı olduğu; kentin somut sorunlarının çok da ciddiye alınmadığı tadı bırakıyor.  Künast’ın kampanyası yarım-ağız destekleniyor. Sivri dili ile seçmeni de ürküten demeçler verince puanlar teker teker eriyor. En kıdemli Yeşil siyasetçilerden birinin kampanyası sonunda bir tür “bağımsız Yeşil aday kampanyası”na dönüşüyor ve ip %17,5 oy ile ancak 3. sırada göğüsleniyor. Ardarda 3. kez seçilen Sosyal Demokrat -Almanya tarihindeki ilk açık gay- Başbakan Wowereit, ikinci sıraya çıktığına kendileri bile şaşan Hristiyan Demokratlarla Hükümet kuruyor. %17,5, Yeşiller’in o ana kadar Berlin’de tutturduğu en yükek puan olmasına rağmen, baştaki beklentilerin çok gerisinde kalmakla tam bir hezimet algısı yaratıyor. Künast’lı 2011 seçiminin buruk tadı bugüne de hala damgasını vurmakta.

Künast Berlin’den gerisin geri ulusal politikaya dönerken, demoralize olan ve dağılan partiyi eş-başkan Jarasch başarı ile toparlıyor. Yeşiller, 2016 seçimlerine mütevazi beklentilerle yoğurdu üfleyerek dörtlü bir kollektif ile giriyor: Pop, Kapek, Jarasch’ı ‘erkek kotası’ndan Wiesener tamamlıyor. 

Resim 3. Berlin Yeşilleri 2016’da Partiyi öne çıkaran bir strateji izledi. Ramona Pop’un eşitler arasında takım lideri görüntüsü verdiği bir 4’lü kollektif ile yarışa girdiler. Jarasch bu ekibin en yaşlı, ancak siyaset tecrübesi en kısa üyesi. Seçim sonrasında, siyasete Federal Mecliste devam etmeyi planladığı için, ne Hükümette ne de Partide Berlin düzeyinde hiç bir göreve talip olmadı; (Bu adaylıktan hemen önce Federal Parti Yönetim Kurulunda yeralmakta idi) Ancak Federal Meclis milletvekili adayı seçilemeyince Berlin Meclisi’nde düz üye olarak kaldı ve kısa sürede unutuldu.

Düşük profilli, düşük beklentili seçimden %15 ile ancak tarihte ilk kez koalisyon ortağı olarak çıkıyor, Pop’u Başbakan Yardımcısı koltuğuna oturtmayı beceriyorlar. Jarasch’ın kamuoyunun beklediği adaylar tarafından tanıtıldığı ve övüldüğü toplantıda “Partimden dersimi aldım” vurgusu “yeni bir 2011’e geçit vermeyeceğiz, ama 2016 gibi kollektif kimliğin arkasına  da gizlenmeyeceğiz, parti ve aday kaynaşacağız” mesajı. Yeşiller, kamuoyu araştırmalarında zirveye oturdukları 2021’de bu aday seçimi ile partinin iç dengeleri konusunda ilk sınavı başarı ile verdiler. Geriye şehrin somut sorunları ve seçmen dengelerine duyarlı olduklarını kanıtlamak kalıyor. Peki Jarasch, bu açıdan da uygun aday mı ?

Jarasch, Augsburg’lu Katolik bir girişimci ailesinden gelip, protestan Berlin’e göçmüş. Babası Hristiyan Sosyalist Birlik’te [17] siyaset yapmış; Bavyera Senatosuna girmiş. Kendisi ise, hem Berlin’de müdavimi olduğu kilisenin hem de Almanya Katolikleri Merkez Komitesinin (ZdK) [18] yönetiminde yeralıyor. Katolik Merkez Komitesi’nde siyasi ve etik meseleler sözcüsü. Kendisini reformist katolik olarak tanımlıyor. Parti içinde de benzer bir konumu benimsiyor: Seküler Yeşiller ve Hristiyan Yeşiller ayrı ayrı çalışma gruplarında örgütlü, ancak bu iki alt örgüt “Yaşam tarzları ve dünya görüşleri çatı çalışma grubu” adı altında bir üst birlik oluşturuyor. Bu çatı grubun sözcüsü Jarasch [19].

Almanya Katolik Kilisesi Başkardinali Marx [20] nezdinde Kilise Ruhani Meclisine yönelik bir açık mektubun imzacısı 9 ilerici Katolik kanaat önderinden biri. 2019’da yazılan bu açık mektup, kilisenin güçler ayrılığı temelinde yeniden örgütlenmesi; ruhban sınıfın kibirden arınması ve özellikle kadınlara açılması; yaygın ve sistematik olduğu özellikle vurgulanan cinsel istismar kültürüne karşı önlem olarak cinsel ahlak ve cinsel kültür konusunda kilisenin kendini yenilemesi; bu çerçevede özellikle eşcinselliğe karşı adil ve anlayışlı bir tavır geliştirmesi; … gibi talepler ile kamuoyunda ses getirmişti: “Hava kurşun gibi ağır, adaletin ışığı geçmiyor; iman, artık neşe vermiyor.”

Jarasch’ın uzmanlık alanı “köprüler kurmak”. Felsefeci, siyaset bilimci, hristiyan ve gazeteci şapkaları sonucu oluşmuş bir tür doğal karışım denebilir. Göçmenler, iltica, uyum, dinler-arası diyalog, kutuplaşmış bir toplumda köprüler kurmak, yaşam tarzı ve kanaat bazında oluşmuş paralel alemleri konuşturmak, … denince gerek Partide gerekse Mecliste akla gelen ilk isim. Parti Meclis Grubunun da “göç ve entegrasyon” ve “din politikaları” konularındaki sözcüsü. Parti kendisini “köprüler kuran” kimliği ile öne çıkartıyor. Ancak Jarasch bu özelliği etik, yada filantropik bir yafta olarak üstlenmekten hoşnut değil;  pragmatik yorumlamayı tercih ediyor: Siyasette etkili yol almak istiyorsanız, karşınızdakini dinlemelisiniz. Seçim kampanyasında AfD’nin etkili olduğu dış mahallelerde seçmen ile kurulacak ilişkiyi, saha ekiplerinin aşırı sağ oy potansiyelli sokaklar için hazırlanmasını önemsiyor.

SPD, fiili aday Giffey ile test sürüşü yaparken; CDU da, Yeşiller’in hemen arkasından adayını açıkladı. Sağda klasik parlamenter anlayış baskın: Başkan Kai Wagner sürpriz olmayan şekilde aday.  CDU’nun mevcut koşullar altında koalisyon kuracak ortak bulması zor. Berlin özelinde yeşil/siyah koalisyon opsiyonu sayısal olarak tutmamasının ötesinde; kente damgasını vuran gayrımenkul/arazi krizi ve yaygın antikapitalist toplumsal atmosfer nedeni ile de imkansıza yakın. Liberallerin %5’lik barajı aşamaması ihtimali aritmetikleri tepetaklak ettirecek başlıca olası faktör.

Sol (Parti) ev sahibi olarak, elini sona saklıyor. Adayını ilkbaharda resmileştireceğini bildirdi. Partinin en popüler ve sempatik siyasetçisi küpeli genç Kültür Senatörü Klaus Lederer’in zirve aday olacağı konusunda kuşkusu olan pek yok. Ama bu çok önemli de değil. Yeşiller’den ve Sosyal Demokratlar’dan farklı olarak merkez seçmene hamle etmemesi, Sol’un avantajı.  Birinciliğe oynama stresi olmayınca rahat davranabiliyor; bu iki partinin aşırı merkezci hamlelerinden ürkecek sol seçmen için bir tür doğal kucak, konfor alanı işlevi görüyor. Giffey aile kurumunun işbitirici hamisi kimliği ile, otomobil ve imar lobilerinin sözcüsü imajı verir, Yeşiller ise “sekter bisikletçi” ve “sekter korumacı” parti görüntüsü vermekten kaçınmağa özen gösterir iken; sırtında yumurta küfesi taşımayan Sol, radikal ekolojik temaları Yeşillerden daha rahat sahiplenebiliyor. Sol tabanda Sol yönüne belirli bir geçişkenlik var. 

Sol, Siyasi yatırımını öncelikle parlamento dışı dinamiklere yapıyor: 2000’li yıllarda kamuya ait kiralık konut stoğunun geniş çapta özelleştirilmesinden sonra [21] bütün bir şehir halkı bir-iki yıl içinde kamu kiracılığndan holding kiracılığına yatay geçiş yapmış; ve aynı anda -euro bazında!-yıllık %35’lere varan kira artışlarına maruz kalmıştı. Bu durum şehrin tarihinde görülmemiş, ancak savaş sonrası yıkım ile kıyaslanabilir bir sosyo-ekonomik deprem yarattı. O gün bugündür dünya üzerinde kiraları en hızlı artan şehir ünvanını kimseye kaptırmayan Berlin’de son iki yıldır kentin siyasi gündemini bir anayasal yurttaş girişimi belirliyor: “Deutsche Wohnen Kamulaştırılsın!”. İnisiyatife en büyük destek Sol Parti seçmen tabanında; %90’lara yakın. Parti de kendini bu girişime angaje etti [22]. Doğrudan demokrasi hareketi, gerekli sayıda imzayı toplayarak ilgili kanunu çıkarması için topu Meclise attı, ancak Meclis seçim yılında bu topa girmeyerek konuyu yeni seçilecek Meclise havale edecek. Dolayısı ile mesele seçim kampanyasının da merkezi konusu. Sorun kamulaştırmanın kendisinde değil: Özelleştirme furyasından bu yana değeri %2000’e varan ölçüde artan yüzbinlerce konutu rayiç bedelden geri satın aldığı takdirde hazine sıfırı tüketecek. Referandum geçerse, Devlet sattığını geri satın almak zorunda, kamulaştırma bedelinin hangi ekonomi teorisi uyarınca tartışılacağı konusu, tam bir mayınlı alan: Koalisyonu çatlamaya kadar götürebilir. 

Bu konuda koalisyon ortaklarının startejisi taban tabana zıt. Sol parti, Meclisten sonuç çıkmamasına yatırım yapıyor: Bu takdirde kazanılması ihtimali olan bir referandum ile seçmen, Meclisi bypass ederek doğrudan kanun koyma noktasına gelebilir. Sol (Parti), anayasal bir yöntem olan doğrudan demokrasiyi destekleyen parti rolüne oynuyor. Olası başarı, partiyi bir halk partisi konumuna getirirken; Sosyal Demokratların ‘devlet müteahhitlerinin partisi’ niteliğini deşifre edecek, bu partiyi marjinalleştirmekle sol kanattaki ikinci blok kaymayı tetikleyecektir. Bu stratejik öncelik ile, koalisyon ortağı olmasına rağmen, kamu maliyesi hesaplarını ikinci planda tutuyor. Asırlık ‘devlet partisi’ geleneğinden geliyorlar, “parti içinde hesap kitap bilen yok” değil.

Sosyal Demokratlar geçen yıl hızlıca Meclisten geçirdikleri kiraları 3 yıl süre ile dondurmayı, sonra da enflasyona endekslemeyi öngören (‘Mietendeckel’= ‘Kira Kapaklama (üst sınır/tavan koyma)’ Kanunu) Kanuna oynuyor. Ancak bu Kanun, Anayasaya aykırılık gerekçesi ile şu anda Federal Anayasa Mahkemesi’nin [23] önünde. Kanunun Yüksek Mahkeme’den dönmeyeceğine; ve bunun da yeterli önlem olacağına siyasi yatırım yapıyorlar. SPD adayı Giffey, Şehircilik ve İmar Bakanlığının yine kendilerine dönmesi gerektiği konusunda ağırlık koydu. Şu anda Sol Partide bulunan bu Bakanlığa seçimden birinci çıkmasa bile, Başbakan Yardımcısı sıfatı ile bizzat talip olacak. Mevcut siyasi konjonktürde bu Bakanlık en stratejik konum oldu. SPD çözümü öncelikle kamuya ait 6 büyük emlak sirketi ve bunlarla iş yapan müteahhitler eli ile kamunun yeniden inşaat hamlesine girmesinde, ama 1990/2000’lerde kendi sorumluluğunda gerçekleşmiş özelleştirmeler bahsini hiç açmamakta görüyor. Tabanın kamulaştırma girişimini bürokratik kanallarda savsaklatarak boğmak için elinden geleni yapıyor.

Sol ve yeşiller ise sınırsız inşaat hamlesinden çok, mevcut kiralık konut stokunun rasyonel kullanımına öncelik vermek, spekülasyon-karşıtı planlama araçlarına yönelmekten yana. Seçimden sonraki koalisyon pazarlığının en kıran kırana geçeceği alan burası. Şu anda yapılan tüm hamleler ilerdeki koalisyon pazarlıkları gözönüne alınarak yapılmış satranç hamleleri [24]. Giffey’in talebi bu çerçevede okunmalı. Jarasch kazanırsa, methiyeler düzülen “köprüler kurma kabiliyeti”ni hemen seçim sonrasında öncelikle bu ‘mayınlı alan’da kanıtlaması gerekecek.

Jarasch, Parti içine verdiği ilk mesajlarda çözüm stratejisini netleştirdi: 

* Çözüm referanduma bırakılmadan yeni Mecliste iktidar içi konsensüs ile halledilecek;

* Tüm yumurtalar aynı sepete konmayacak; kısmi özelleştirme ve yeni inşat ve planlama araçlarından oluşan bir karma sepet oluşturulacak;

* Yurttaş inisiyatifinin yarattığı anti-kapitalist atmosfer ‘kötü niyetli malsahipleri üzerinde’ siyasal baskı unsuru olarak kullanılacak, ama kamu maliyesini çökertecek maceracı adımlardan kaçınılacak; 

* Referandum en son çare olarak gündemde kalabilir; öncelikle yurttaş inisiyatifi meclis ve senato çalışmasına sağlamca entegre edilerek taleplerinin meclis üstünden cisimleşmesi sağlanacak; 

* Dil değişecek; girişimin talep ettiği gibi malsahibi şirketlerin ölçeği değil, davranışları, yani kiracıları ile kurdukları ilişki biçimi kıstas alınacak; bu son noktayı yasal düzenlemeye konu edebilecek kriterler geliştirilecek [25].

Jarasch’ın en zorlanacağı konu, Yeşillerin yumuşak karnı: Seçmen, iklim krizine karşı duyarlı; ancak belirli bir refaha ve bilince sahip dar bir orta sınıf kemik Yeşil seçmen hariç tutulacak olur ise, konutların karbonsuzlaştırılması önlemlerinin kendi kiraları üzerinden finanse edilmesine de şiddetle muhalif. Toplum, bu alanda ciddi kutuplaşıyor. Berlin’in yerleşik nüfusu nezdinde kişisel bir handikapı da, memleketi. Yoksul bir Doğu şehri olan Berlin’de batılı göçmenler, ama özellikle Jarasch’ın Schwaben bölgesinden gelen hemşehrileri başlıca soylulaştırıcılar olarak hayli kötü şöhrete sahip. Seçim kampanyasında sol cenahtan kimlik temelinde belden aşağı darbe alması ihtimali zayıf –Almanya’da siyaset hala fikirlerle yapılıyor!- ama seçmenin kökene hiç bakmayacağını iddia etmek de güç.

Güncelleme Notu

Bu metnin yazılması ile yayınlanması arasında geçen sürede Federal Aile Bakanı Giffey’in intihal skandalı patladı. Kendisinin 2010 yılında aldığı “Dr.” titri sorunlu. Berlin Özgür Üniversite Öğrenci Birliği, Üniversite Akademik Kurulu’nun geçen yılki gizli inceleme raporunu kamuoyuna sızdırınca ortalık birbirine girdi. Onüç sayfalık rapor, 2010’da kabul edilen tezde “en az 27 noktada intihal” saptıyor; ancak bu durumu “tezin bütününü red için yeterli” görmüyor. Yoğun kamuoyu tepkileri üzerine Akademik Kurul, kendi kurumsal prestijini kurtarmak üzere, tezi Şubat ayında ikinci kez inceleme kararı aldı. Sızdırmayı yapan öğrenciler için gizli belge yayınlama nedeni ile takibat sözkonusu değil. Onlara “haddini bilmez hainler” değil; olması gerektiği gibi, “kamu görevini yerine getirmiş yurttaşlar” gözü ile bakılıyor. Giffey, gelinen noktada geri alınmasına kesin gözü ile bakılan titri, artık kullanmayacağını bildirdi ise de, bu manevra kamuoyunda ikna edici olamadı (“Size Dr ünvanını her kim vermişse ancak o geri alabilir; hele şu kararı bir bekleyiverin hanımefendi” tonu ağır bastı). Yoklamalarda hayli geri düşen SPD’yi kurtarması beklenen ‘kraliçe’nin parti içinde güçlü bir alternatifi yok. Partinin ağır topları ise, kendisinin arkasında durduklarını açıkladı.

27/28 Kasımda görünüşte Corona nedeni ile, gerçekte krizi zamana yayma amacı ile gecikmeli olarak yapılan kongrede (beyaz, muhafazakar, kadın) Bn Giffey, %89,4 destek alarak takım eşi (göçmen kökenli, sol kanat, erkek) Raed Saleh ile birlikte parti eş-başkanlığına seçildi. (Siyasi profilini beyaz üstünlükçü eğilimlere karşı mücadele içinde kurgulayan Filistin kökenli Saleh ise sadece %68,7 destek bulabildi.) Ancak bu seçim üç ay önceki gibi, neredeyse otomatik olarak kamuoyuna sunulacak belediye/hükümcumhurbaşkanı adayının da belirlenmesi ile aynı anlama gelmedi. Kongre Giffey’e verdiği çok güçlü destek ile adaylık konusunda niyet belli etmiş oldu ve kendisi de “layık görülürse partisinin başkan adaylığı iddiasını sürdürdüğünü” açıkladı, ancak resmi adaylık için muhtemelen akademik kurulun kararı, daha doğrusu geri almanın ne şekilde formüle edileceği beklenecek. Parti içi dinamikler açısından alternatifsiz gibi duran başkan adaylığı kesinleşir ise, seçmen de diploma yolsuzluğunu ne denli sorun ettiğini bildirme imkanına kavuşacak.

[1] Almanya’nın bütünü ölçeğindeki yoklama sonuçları bundan hayli farklı. Geçen Şubat ayında dibe vurmuş olan Hristiyan Demokratlar, Merkel’in Mart ayındaki tarihi Corona konuşması ile sağlam ve kalıcı bir çıkış yakaladı. Sadece Merkel ikinci baharına geçmekle kalmadı; Yeşiller de ikinci parti konumunu hala korumakla birlikte kalıcı şekilde puan kaybetti.

[2] Berlin, Almanya Federasyonunu (‘Bund’) oluşturan 16 memleketten (‘Bundesland’) biri; arazisiz, ordusuz, dış politikasız bir şehir devleti. Büyükşehir belediye başkanlığı görevi ile devlet ve hükümet başkanlığı görevleri aynı kişide toplanıyor. Bu makamın adı “Regierender Bürgermeister”; Türkçe karşılığı “Hükümet eden Belediye Başkanı” oluyor. Kendisi parlamanter rejim çerçevesinde Meclis çoğunluğu tarafından seçiliyor ve meclis üyeleri arasından bakanlar kurulunu (‘Senat’) oluşturuyor. Milli savunma dışında tüm devlet fonksiyonları – adalet, içişleri/güvenlik, eğitim, vergi, sosyal politikalar, …- Berlin Anayasası uyarınca kendi parlamantosu ve hükümetince yürütülüyor. Seçim usulü, ve anayasal görev tanımı uyarınca hükümetin başını en iyi karşılayan kavram olarak “başbakan”ı kullanacağız. Yetki ve görev alanı dar anlamı ile “beledi” hizmetleri (çöp, su, ulaşım gibi) de kapsıyor ancak bunlardan bi’lfiil daha çok belediye başkanı (‘Bürgermeister’) sıfatını da taşıyan iki başbakan yardımcısı sorumlu. Başbakan, bunun ötesinde “Berlin Cumhur”unu (‘Stadtgesellschaft’) temsil de etmekle üç şapkalı oluyor. Türkçe “cuk oturan’ karşılığı  “başgan” olurdu, ancak doğrudan oyla seçilmediği için bu kavramı kullanmak kafa karıştırabilir.

[3] Yeşiller, parti olarak federatif mantıkla örgütlü. 16 memleketin herbirinde o kendi kanunları uyarınca kurulu, kendi tüzel kişiliğine ve kendi bağımsız tüzüğüne sahip ayrı, özerk bir Yeşiller partisi var. Türkçe’de ‘Yeşiller’ dediğimiz oluşum Almancada ‘Federal Yeşiller’ (Bundesgrüne) olarak geçiyor ve bu 17 partinin çatı örgütlenmesi niteliğinde. Federal düzeyde çalışmalar, -oy hakkı olmaksızın- katılıma ve izlemeye açık. Ancak oy hakkı için bu düzeye mevcut çeşitli kanalların birinden delege edilmiş olmak gerekiyor. Bu yazıda Yeşiller veya Parti ibaresi ile sadece ‘Berlin Birlik90/Yeşiller Partisi’ kastedilecek. Çatı kastedildiğinde ise ‘Federal Yeşiller’ ibaresi kullanılacak.

[4] Türkçede yerleşik “Eyalet” kavramı, merkezi devletin alt-birimi çağrışımı yaptığı için onu kullanmıyor; bir fedarasyonu oluşturan temel özerk siyasi varlık karşılığı olarak bu terimi öneriyoruz.

[5] Berlin Meclisi (Abgeordnetenhaus/Temsilciler Evi) seçimleri 5 yılda bir %5 barajlı seçimle yenileniyor. Meclis, en az 130 üyeden oluşuyor. Seçilen partilerin oy ve temsilci oranlarının virgülüne kadar uyuşması gerekmesi kuralı uyarınca bakiye oylar önem kazanıyor ve meclisin üye sayısı yükseliyor. Bu dönem Mecliste 160 milletvekili var.

[6] Bunun ötesinde parlamenter sistemin yasama-yürütme ayrılığı konusundaki muğlaklığını seçim sonrasında düzenleyecek önlemler almak da mümkün: Almanya Federasyonunun en ilerici iki rejimi Hamburg ve Bremen’de bakanlık görevi alanların milletvekilliği Anayasa gereği düşüyor. Berlin’de anayasal zorunluluk yok, ancak Sol Parti ve Yeşiller bu kuralı yakın dönemde parti tüzüğüne yazdı; kendi bakanlarının Meclisten istifasını bekliyor. Mevcut dönemde, Sol ve biri hariç tüm Yeşil bakanlar milletvekilliğini bıraktı. – Yeşillerden Ekonomi Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ramona Pop, partideki tüzük değişikliğinin Anayasaya aykırı olduğunu, kendisinin parti listesi üstünden nisbi oyla değil, dar bölgede doğrudan oyla seçilmiş milletvekili sıfatı ile, sadece partisine karşı değil seçmenine karşı da temsil sorumluluğu olduğunu; tüm milletvekillerini istifaya zorlamak için önce Anayasanın değiştirilmesi gerektiğini savunarak istifa etmedi; hem Hükümet hem Meclis üyesi olarak devam etti.  Parti bu tercihi kabullendi. Sosyal ve Hristiyan Demokrat oylara da ihtiyaç gösteren bu Anayasal değişikliğin geçmesi şimdilik çok muhtemel görünmüyor.

[7] Bkz https://birikimdergisi.com/guncel/9475/berlin-kiracilari-yeni-bir-dunya-duzenine-ufuk-acabilir-mi Yazıda sözü edilen büyük mal sahibi şirketlerin  kamulaştırılmasını talep eden seçmen inisiyatifi bir doğrudan demokrasi uygulaması olarak siyasetin ve hukukun ve siyasetin tüm yavaşlatmalarına rağmen yol aldı. Önümüzdeki iki yıl içinde ya referanduma gidilecek ya da siyaset kurumu etkin bir yanıt geliştirecek. Berlin’de hiç bir partinin görmezden gelemeyeceği temel siyasi sorun barınma ve kent hakkı.

[8]  “Kreuzberg” yazılır, “Kadıköy” okunur. İki ilçe aynı zamanda “kardeş-şehir”dir.

[9]  https://www.morgenpost.de/kolumne/schomaker/article230521132/Ein-Hoehenflug-ohne-Personal.html

[10] Yeşillere muhalif kalemlerden “çekilmeye zorlama” yorumları da duyuldu. Daha yaygın kanı, kollektif aklın rasyonel olanda uzlaştığı yönünde

[11] “Eski Tüfek”, 70’lerde Berlin Alternatif Liste günlerinden beri siyasette; Partinin kurucu kuşağından. 80 ve 90’larda Berlin Meclisi Yeşiller Grubu Eşbaşkanı veya Parti Eşbaşkanı; 2000-01’de Federal Parti Eşbaşkanı; 2002’den bugüne kesintisiz Federal Meclis üyesi, Federal Schröder Hükümetlerinde Gıda, Tarım ve Tüketici Koruma Bakanı (2001-05)  Federal Meclis Parti Grubu Eşbaşkanı (2005-13), Berlin başbakan adayı (2011). Popülerliğini yitirince 2017 Federal Meclis seçimlerinden itibaren ikinci sıraya çekildi, 2021’de Federal Meclis için yine aday adayı; ancak genç bir rakibesi tarafından zorlanacak.

[12] Gerek memleketlerde, gerekse Federal düzeyde parti, 5’er kişilik birer “Yönetim Kurulu” (“Vorstand”) tarafından yönetiliyor. Eş-başkanlar (“Vorsitzende”) bu yönetim kurulunun parçası. (Eş-)sözcülük (“Sprecher”) kavramı sadece partilerin ve parlamentoların çalışma grupları, komisyonları bağlamında kullanılıyor.

[13] Parti kurulurken kabul edilen bir kural gereği, kamusal görevlere seçilen Yeşiller, Parti içinde yönetici konumda görev alamıyor. Ancak bu ilke, parti iktidar pratikleri içinde yeraldıkça çeşitli şekillerde esnetildi. Başlıbaşına bir yazı konusu.

[14] Corona döneminde -yanlış bir güvenlik hissi verdiği gerekçesi ile- maske zorunluluğunu eleştirmek için TV ana haberlere banka soyguncusu maskesi ile çıkması kendisini ülke çapında popüler yaptı. Oliver ve Bettine Jarasch çifti, Berlin Serbest Üniversitedeki siyaset bilimi eğitimi günlerinden tanışıyor ve birlikte gazeteciliğe atılıyorlar. Oliver RBB’de, eşi Bettina ise Yeşiller’de işe başlıyor ve bugüne dek kesintisiz sürdürüyorlar. RBB kamu kurumu olduğu için seçim sürecinde çiftin konumlarından doğacak çıkar çatışmasının farkında olunduğunu hem Yeşiller hem Yayın Kurumu karşılıklı teyid etti ve Kurum taraflı yayına meydan verilmeyeceğini bildirdi.

[15] https://www.rbb24.de/politik/beitrag/2020/10/portraet-kommentar-bettina-jarasch-gruene-berlin.html

[16] Christlich Sozialistische Union CSU, katolik karakterli bir bölge partisi sadece Bavyera’da örgütlü, Protestan ağırlıklı Hristiyan Demokratlar ile birbirlerinin alanlarına tecavüz etmeden federal ölçekte ortak davranıyorlar.

[17] Bavyera’da birzamanlar varolan ikinci meclis, Ayan Meclisi. Jarasch’ın babası Hartmann burada sanayi ve ticaret odalarını temsilen görev yaptı.

[18] ZdK (Zentralkommitee der Katholiken= Katolik Merkez Komitesi), 19. yy burjuva devrimleri esnasında oluşmuş, laiklerin (=ruhban olmayanların) kilise yönetiminde ve cemaat hayatında ruhban sınıfın yanısıra sözsahibi olmasını amaçlayan sivil toplum oluşumu

[19] Katolikler Almanya’da azınlık. Berlin’de ise yerli Katolik nüfus yok; sadece göçle gelmiş küçük bir azınlık bulunuyor.

[20] Almanya Katolik Kilisesi Başpapazı’nın ismi aynen böyle: Reinhard Marx.

[21] Berlin 90’lı yıllarda nüfus ve yatırım çekemiyor, yönetim borç içinde yüzüyordu. Memur maaşlarını ödeyebilmek için SPD’li Başbakan Wowereit, önce Hristiyan Demokratlarla; daha sonra Sol Parti ile kurduğu koalisyonlar döneminde kamuya ait emlakı bol keseden elden çıkardı. Özellikle Sol Parti seçmeni partilerinin “günah ortaklığı”nı hazmedebilmiş değil. Geri-kamulaştırma talebi Sol Parti yönetimi ile seçmeni arasındaki psikolojik dinamik çerçevesinde okunmalı: “Bir halt yediniz, düzeltin bari. Yoksa bozuşuruz.”

[22] Başta 120 bin konuta sahip en büyük holding DW olmak üzere 3000’den fazla konuta sahip tüm firmaların elindeki kiralık konut stoğunu kamulaştıracak bir kanun çıkması talebi ile yola çıkan yurtaş inisiyatifine en düşük desteği veren liberal parti seçmen tabanında bile destek oranı kabaca üçte bir. Yeşil seçmenlerin üçte ikiden fazlası, SPD ve AfD seçmeninin üçte ikiye, CDU seçmeninin ise yarıya yakını geri-kamulaştırmaya sıcak bakıyor.

[23] Benzer bir kanun Bavyera’da da geçti; bu nedenle ilgili iki memleketin Anayasa Mahkemeleri konuya ayrı ayrı bakmaktansa, konuyu Federal Anayasa Mahkemesine havale etmekte ve Federasyon düzeyinde bir düzenleme çıkarmakta anlaştı. Bu durum iptal ihtimalini güçlendirdi.

[24] Kiralık konut/kent arazisi sorunu ve yine SPD’nin kömür sendikası lobilerinin partisi sıfatı ile diğer iki partiden ayrıksı kaldığı fosil yakıtlar/enerji/iklim meselesi hariç tutulursa, üç ortak geri kalan hemen tüm konularda şu veya bu ölçüde benzeşiyorlar, yer yer birbirinin kopyası sayılabilir politikalar öneriyorlar.

[25] Örneğin Kilise vakıfları, girişimin ölçek kriteri uyarınca mülkleri kamulaştırılacak büyük malsahipleri listesinde; ancak kiracıları ile arası iyi. Oysa 3000’in altında konuta sahip olup sicili hayli bozuk malsahipleri var.

Görseller:

3.https://www.bz-berlin.de/landespolitik/gruenen-spitzenquartett-fuer-abgeordnetenhauswahl-nominiert