Yazan: Özlem Taşdemir Teke [1]

Oldukça kurak bir sonbaharın ardından yine kurak ve sıcak bir kış yaşıyoruz. Beklediğimiz kar yağışı bir tarafa, sıcaklıklar ocak ayı ortalamalarının çok üstünde seyrediyor. Avrupa, kışı şimdiye kadar görülmemiş biçimde sıcak geçiriyor. Tüm zamanların en sıcak 1 Ocak gününün yaşandığı kayıtlara düştü.Yaz aylarında sıcak hava dalgaları, kuraklık gibi iklim krizine bağlı aşırı hava olaylarının yıkıcı etkileri kasırgalar, fırtınalar ve seller, hiç olmadığı kadar büyük bir alanda ve şiddette gerçekleşirken; Christian Aid’in son raporuna göre (1), 2022 yılının en maliyetli 10 iklim felaketinin her biri 3 milyar doların üzerinde ekonomik hasara neden oldu. Pakistan’da Haziran-Eylül arasında etkin olan seller, 33 milyon insanı etkilerken 30 milyar dolarlık bir maliyet, 1700 can kaybı ve 7 milyon insanın göç etmesine yol açtı. Bu; Pakistan topraklarının yüzde 25’inin sular altında kaldığı, milli gelirin %10’unu götürecek büyüklükte bir felaket; ve etkileri hala sürüyor. Pakistan’da olan sadece Pakistan’da da kalmayacaktır…

Gretha Turnberg, oluşmasını sağladığı The Climate Book’ta ”Bir acil durumu çözmenin ilk adımı, acil durumda olduğunu fark etmek. Ve henüz orada değiliz. Bir iklim krizi içinde olduğumuz gerçeğinin farkında değiliz. Ama asıl sorun bu da değil. Asıl sorun şu: Biz meselenin farkında olmadığımız gerçeğinin bile farkında değiliz. Bu çifte farkında olmayış durumunu fark etmek, iklim krizini anlamanın anahtarı ve işte kavramaktan yoksun olduğumuz asıl şey tam da bu’’ diyor. (2)

Türkiye’de mevcut iktidarın iklim politikaları, bu çifte farkında olmayışın tam bir tezahürü. 52 yılın en sıcak kışını yaşayan, su fakiri olma yolunda hızla ilerleyen bir ülkede yetkililer ne yapar? Herhalde, kömürü yerli ve milli ilan eder; Çin sermayesiyle deniz kaplumbağalarının yaşam alanına termik santral kondurur; binlerce yıldır Anadolunun yaşam kültüründe yeri tartışılmaz olan zeytinlikleri sökerek kömür madeni açılmasını teşvik eder; enerji üretiminde tarihsel ve teknolojik karşılığı olmayan nükleer enerjiyi Rusya’nın tek söz sahibi olduğu karartılmış bir süreçle ülkeye dayatır. Bir yandan Paris Anlaşmasını onaylamamak için direnirken; diğer yandan iklim krizini inkar etmez ama, “sorumluluğumuz yok, bize para bulun” diyebilir…mi? Yeşillerin siyasi bir güç olmasının önüne her türlü engeli koyan bu siyasi erk, kamuoyunu bu konuda da manüple ederek doğalgaz müjdesi vermekten bıkmaz usanmaz; muhalefeti de bu söylemin peşine düşürür; kömür madenlerinin ölümcül koşullarını yoksullukla kırılganlaşan emekçilere bir lütuf gibi sunar…

İklim Şurası

2022 yılı boyunca süren tüm bu tutarsızlıkların başlangıcını Şubat ayında Konya’da düzenlenen İklim Şurasıyla başlatabiliriz. Burada en önemli beklentilerden biri, Türkiye’nin 2053 net sıfır emisyon hedefine ulaşması için elektrik üretiminde kömürden çıkışa dair politikaların açıklanmasıydı. Sera Gazı Emisyon Azaltım Komisyonu’nun kömürden kademeli çıkış yaklaşımına aykırı bir şekilde değiştirilen 5.maddenin ilk hali şöyleydi:

“5- Kalkınma hakkına engel olmadan kömürden kademeli çıkışın ve karbon yakalama, kullanım ve depolamanın da değerlendirileceği şekilde elektrik üretiminin karbonsuzlaştırılması senaryoları doğrultusunda arz güvenliği ve makro-ekonomik etkileri içeren çalışmalar yapılmalı ve bir yol haritası belirlenmelidir.”

Ancak, yapılan müdahalelerle;

“5- 2053 Net Sıfır Emisyon Hedeflerine yönelik Türkiye’nin iktisadi ve sosyal kalkınma hakkına engel olmadan kömürden elektrik üretiminde karbon yakalama, kullanım ve depolama teknolojilerinin de değerlendirileceği şekilde elektrik üretimi kaynaklı emisyonun düşürülmesi doğrultusunda arz güvenliği, makro-ekonomik ve sosyal etkileri içeren çalışmalar yapılmalı ve bir yol haritası belirlenmelidir.” şeklinde  komisyonun önerisinden çok farklı bir forma dönüştürüldü.

Böylece alınan kararda, kömürden elektrik üretiminde ticari formu olmayan, uygulama ve maliyet kısıtları aşılamamış karbon yakalama, kullanma ve depolama teknolojileri desteklendi. Bunun yanı sıra termik santral kaynaklı ısının kullanılması önerildi.

“Paris Anlaşması’nda ve uluslararası iklim müzakerelerinde doğal gaz ve nükleer enerjinin, iklim dostu ve temiz enerji kaynakları olarak nitelendirilmediğini biliyoruz.”

Şura sonucunda çıkan bir başka karar ise, doğalgaz ve nükleer enerjiye destek verilmesi yönünde oldu. 217 maddelik tavsiye kararları arasında “2053 net sıfır emisyon hedefleri doğrultusunda kaynak çeşitliliği ve enerji arz güvenliği perspektifinden emisyon azaltıcı alternatif yakıtlardan (doğalgaz, nükleer vb.) elektrik üretiminin artırılması değerlendirilmelidir” maddesi yer aldı. Komisyon kararlarında yer almadığı halde sonradan eklenen 6.Madde “2053 Net Sıfır Hedefleri doğrultusunda kaynak çeşitliliği ve arz güvenliği perspektifinden emisyon azaltıcı alternatif yakıtlardan (doğal gaz, nükleer vb.) elektrik üretiminin artırılması değerlendirilmelidir.” şeklindeydi. Doğal gazın bir fosil yakıt olarak, nükleer enerjinin ise yenilenebilir olmayan, riskli ve maliyeti yüksek bir enerji üretim biçimi olarak iklim politikalarında yeri olmadığı gibi; Paris Anlaşması’nda ve uluslararası iklim müzakerelerinde doğal gaz ve nükleer enerjinin, iklim dostu ve temiz enerji kaynakları olarak nitelendirilmediğini biliyoruz. Bazı ülkeler doğal gazı “geçiş yakıtı” olarak, nükleer enerjiyi de fosil yakıtlar yerine kullanılmasının emisyonları sınırlayacak olması gerekçesiyle savunsalar da, her iki durumda da bu ülkelerin yerleşik enerji sisteminden ya da tarihsel enerji politikalarından kaynaklanan özellikler belirleyicidir. Yılın başında Avrupa Komisyonunun önerdiği ve AP’da onaylansa da birçok komisyon tarafından veto edilen taksonomi de, aynı şekilde başta Fransa’nın  elektrik üretiminin %70’ini nükleerden sağlaması ve Almanya’nın doğalgazı geçiş enerjisi olarak nitelendiren yaklaşımından destek alıyordu. Avrupa Yeşillerinin muhalefetine ve ‘yeşil yıkama’ olarak nitelendirmesine rağmen onaylanan taksonomi, Avusturya’nın liderliğinde mahkemeye taşınmış durumda.

Yerin Altında Bırak!

Komisyonda hiç tartışılmadığı halde katılımcılık ilkesini yok sayılarak yer verilen bir diğer madde olan 8. Madde, “Emisyon azaltımına yönelik enerji sektörü dönüşümünün geçiş sürecinde doğal gaz arama ve üretim faaliyetleri artırılmalı, ulusal ve uluslararası iletim altyapısı geliştirilmelidir.” şeklinde. Bu ise iklim politikalarında yeni fosil yatırımlarına karşı oluşturulan bağlama tamamen aykırı bir yönelimi destekler nitelikte. (3)

Türkiye’nin Paris’i neden onaylamadığına (son 6 ülkeden biriydi) ve 2021 Eylül’üne geldiğimizde neden onayladığına dair hepimizin bir fikri var; ancak onayladığı anlaşmalar, COP26 sürecinde Glasgow İklim Paktı ile kömürden çıkış taahhütlerine rağmen, kömürün neden iklim politikalarını domine ettiği izaha muhtaç. Karbon yakalama, depolama teknolojileri gibi oldukça pahalı ve uygulama kısıtları olan yöntemler ya da nükleer gibi sonu gelmekte olan pahalı ve tehlikeli sistemlerin  zaman ve para kaybına neden olacağı; kamuya ödetilecek türlü bedellerin, ekolojik yıkım riskiyle birlikte değerlendirildiğinde hiç şansı olmaması gerekiyordu.

“Türkiye’de de adil geçiş mekanizmalarının işletildiği kapsamlı bir adil dönüşüm programının bir an önce politikaları şekillendirmesi gerekiyor.”

Kömür ısrarı, yıl içinde iki kez gündemimize gelen zeytinliklerin kömür madenciliğine açılması girişimleriyle devam etti. Kamuoyunun ciddi tepkileriyle geri çekilen değişiklik teklifleri şimdilik bir köşede bekletiliyor. AKP’nin Zeytincilik Yasasını ilk kez delmeye çalıştığı 2003 yılından bugüne istikrarlı bir çabayla yasa ve yönetmelik değişiklikleri ile zeytinlikleri madencilik, imar ya da sanayi faaliyetleri için açmaya çalıştığını görüyoruz. Tarımsızlaşma politikaları küçük çiftçileri üretimden koparırken; yeni kent yoksullarına dönüştürüyor. Sosyal, ekonomik ve ekolojik sorunlar bir birini besleyerek büyüyor. Sonuçlarından birinin derin yoksulluk olduğu yıkıcı bir süreç, ısrarla işletiliyor. Artık Türkiye’de de adil geçiş mekanizmalarının işletildiği kapsamlı bir adil dönüşüm programının bir an önce politikaları şekillendirmesi gerekiyor.

Türkiye’nin enerji politikalarında bir diğer direnç alanı: nükleer santraller

Yenilenebilir enerjinin maliyetlerinin son birkaç yılda önemli oranda düştüğü ve yapım sürelerinin kısalığı gibi çok sayıda avantajlarına rağmen, doğrusu daha önce ne nükleer santrali ne de teknolojisi olmamış bir ülkenin, sırf karbon emisyonlarını gözeterek nükleere yönelmesinin hiçbir rasyonel açıklaması yok.

Temiz bir enerji olduğu iddası ise, nükleer lobisinin son yıllarda iklim krizini fırsata çevirmek için kullandığı bir argüman. Nükleerin yapım ve madencilik aşamasından, işletime hiç de az olmayan bir karbon ayak izi var. Bu yıl yaşanan sıcak hava dalgaları ve kuraklık, Fransa ve Amerika’da nükleer santrallerin çalışamamasına neden oldu. İklim krizine çözüm olamayacağı gibi, temiz olması da mümkün değil. Son yıllarda uluslararası müzakerelerde, şimdi de Avrupa Birliği gündeminde kendini yeşil iklim dostu olarak kabul ettirmek isteyen nükleere karşı Yeşillerin ve aktivistlerin mücadelesi belirleyici olacak.

COP27…

COP27’de artıştan azaltım içeren Ulusal Katkı Beyanı ile günün fosili ödülünü alan Türkiye’nin, enerji politikalarını iklim krizinin gereklerine göre şekillendirmek zorunda olduğu bir yol ayırımında bulunduğunu anlaması gerekiyor. Ekim 2021’de nihayet Paris İklim Anlaşmasını onaylasa da, COP 27’de sunduğu Ulusal Katkı Beyanı (NDC) ile seçiminin manüplasyon olduğunu gösterdi. Hükümet, Paris Anlaşmasını onaylarken, 2015 yılında sunduğu beyanını tekrarladı. Bu oldukça zayıf, NDC sera gazı emisyonlarının mevcut seviyelere göre iki kat artmasına izin veren bir beyandı. Son olarak COP27de açıklanan Emisyon Azaltım Beyanı, gerçek bir azaltım hedefi içermeyen, hayali bir baz senaryoyu temel alan yaklaşımıyla, aylardır bunu bekleyen bilim insanları, aktivistler ve sivil toplumdan tepki gördü.

Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanının, COP27’de Bakanlar toplantısında yaptığı duyuruya göre, Türkiye’nin 2030 da %21 artıştan azaltım hedefi %41’e yükseldi. Ancak Türkiye’nin, 2030 yılı için açıkladığı %41 emisyon azaltım hedefi ile emisyonlarını bugüne göre %30’dan fazla artırmayı öngördüğü anlaşılıyor. Türkiye’deki STK’ların yaptığı açıklamada, Türkiye’nin en güncel emisyon verisinin 2020 yılına ait 523,9 Mt CO2e (milyon ton karbondioksit eşdeğeri) olduğu hatırlatıldı. Bakanlığın 2030 için açıkladığı 500 Mt CO2e indirme hedefi ile anlaşılanın, 2015’te verilen baz senaryodaki gibi Türkiye’nin emisyonlarının önce 1.175 Mt CO2e’ye çıkarılacağı ve idarenin alacağı önlemlerle 700 Mt CO2e civarına indirilecek olduğu belirtildi. Bakanlık açıklamasının bir azaltım hedefi olmadığına dikkat çeken kuruluşlar, aksine bu hedefin 2030’a kadar %30’dan fazla artışa neden olacağını ifade ediyor.

“Çin, Rusya, Suudi Arabistan, Türkiye, Vietnam ve İran hala +5°C küresel ısınmayla ilişkili iklim planları bulunan ülkeler arasında yer alıyor.”

Climate Action Tracker’ın  (CAT) Türkiye için yaptığı son raporlama iklim hedefleri ve politikalarını “Kritik Derecede Yetersiz” olarak değerlendiriyor. (4) Kritik Derecede Yetersiz” notu, Türkiye’nin iklim politikalarının ve taahhütlerinin çok az veya hiç önlem almadığını ve ısınmayı 1,5°C ile sınırlandırmakla hiçbir şekilde tutarlı olmadığını gösteriyor. Türkiye’nin mevcut hedefleri ve politikaları kapsamında, emisyonlar artmaya devam edecek. Son olarak Ulusal Katkı Beyanları’nın (NDC) hakemli tek ‘isteklilik değerlendirmesi’ olan Paris Equity Check‘in (PEC) güncel versiyonuna göre Çin, Rusya, Suudi Arabistan, Türkiye, Vietnam ve İran hala +5°C küresel ısınmayla ilişkili iklim planları bulunan ülkeler arasında yer alıyor.(5)

CAT’ın raporu iddialı hedefler ve azaltım politikalarının önemine vurgu yapıyor. 2019 yılı verileri baz alındığında, yenilenebilir enerji maliyetlerinin rekor düzeyde azalmasına rağmen (Son 11 yılda seviyelendirilmiş enerji maliyetleri, güneşte %90, rüzgarda %70 seviyesinde düşerken; kömür için %1, nükleerde %16 artış söz konusudur) fosile güvenen Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, 2019 yılında yerli linyiti teşvik eden kömür madeni ihalelerini açıklamış; fosil yakıtlara 24,8 milyar TL tutarında doğrudan kamu desteği sağladı. Aynı yıl uzun süredir ertelenen 1,3 GW’lık Hunutlu termik santralinin yapımına başlandı. Bu gelişmeler, Türkiye’nin elektrikte kömür kullanımını 2030 yılına kadar sıfıra yakın bir seviyeye indirme ihtiyacı ile güçlü bir tezat oluşturuyor.

“İklim krizinin ekonomik ve sosyal bağlamıyla gündemde olabilmesi; kurulması engellense de Yeşiller Partisi için tartışmasız bir öncelik olmaya devam edecek.”

Son söz yerine

Türkiye’nin iklim politikaları açısından dönüm noktası olması beklenen bir yıl daha, iktidarın bilimsel veriler ve küresel anlaşmalara rağmen kömür, doğal gaz ve nükleer ısrarıyla kaybedildi. Kritik derecede yetersiz iklim politikaları, 2053 net sıfır hedefini de önemli ölçüde riske atıyor. Avrupa Birliği ile ilişkilerin yeniden inşası için bir şans olabilecek Avrupa Yeşil Mutabakatı ile uyumlanma sürecinin aksaması, bu riskleri daha da artırıyor. Türkiye’nin giderek içe kapanması ve otoriter eğilimleri, iklim krizine karşı ortak mücadelenin temeli olan yeşil dönüşüm açısından da zorlayıcı. Yeşil dönüşüme uyumlanmak, Türkiye’nin ekonomik ve politik olarak batıyla daha çok işbirliği yapmasını gerektiren bir tutumu içeriyor. Gümrük Birliğinin yeşil bir perspektifle tekrar ele alınması, Avrupa Emisyon Ticaret Sistemi (ETS) ile Türkiye ekonomisinin entegrasyonu ve sınırda karbon düzenleme mekanizmasına uyum sürecinin hızlandırılması; işbirliği açısından önemli başlıklardan sadece bazıları. Seçimin tüm gündemi şekillendireceği aylar boyunca iklim krizinin en önemli ve aciliyet gerektiren ekolojik sorun olarak ekonomik ve sosyal bağlamıyla gündemde olabilmesi; kurulması engellense de siyaset yapma kararlığında olan Yeşiller Partisi için tartışmasız bir öncelik olmaya devam edecek.

Dipnotlar:

[1] Çevre Mühendisi olan Özlem Taşdemir Teke, ekoloji ve iklim aktivisti olmanın yanı sıra yeşil ekonomi, adil dönüşüm ve iklim krizi üzerine çeşitli platformlarda çalışmalar yapmakta ve halen Yeşiller Partisi’nin eş-sözcülüğünü yürütmektedir.

Kaynaklar:

  • (1) iklimhaber.org/yikici-felaketlerin-yasandigi-2022de-asiri-hava-olaylari-milyarlarca-dolar-zarara-neden-oldu/
  • (2) The Climate Book, created by Gretha Turnberg, Penguin Random House UK, 2022.
  • (3) https://yesilgazete.org/iklim-surasi-kararlari-sessiz-sedasiz-aciklandi/
  • (4) https://climateactiontracker.org/countries/turkey/
  • (5) https://yesilgazete.org/pec-turkiye-iklim-hedeflerinde-geride-kaldi/
  • (6) https://www.yesildusunce.org/wp-content/uploads/2022/02/politika-notu-11-yesil-ekonomi-konferansi.pdf
  • (7) https://sefia.org/wp-content/uploads/2021/12/komurden-cikis-2030-min.pdf

Görsel tasarım: Olcay Özkaplan