Philippe Pochet[1], Sara Matthieu[2]

Çeviren: Ali Serdar Gültekin

Bugün toplumlarımız her zamankinden daha eşitsiz görünüyor. Buna rağmen, Avrupa kurumlarının ve politikacılarının çoğu, gerçek çözümler sağlamak için cesur politikalar yerine yalnızca küçük yasal değişiklikler önererek sorunu tartışmaya isteksiz görünüyor. Bu röportajda Yeşiller Milletvekili Sara Matthieu ve sendikacı Philippe Pochet, sosyal eşitsizliklerle mücadele eden ve insanların refahına ve yaşam kalitesine öncelik veren adil bir sistemin iklim değişikliğiyle mücadelede neden çok önemli olacağını tartışıyor.

Green European Journal: Pandemi sırasında servet eşitsizliğindeki önemli artışın gösterdiği gibi, örneğin, toplumlarımız, keskin eşitsizliklerle belirlenmeye devam ediyor. Aynı zamanda ümit verici gelişmeler de var: Dezavantajlı grupların siyasi temsili istikrarlı bir şekilde artıyor ve teknoloji, daha önce oldukça ayrıcalıklı olan iletişim ve bilgi biçimlerinin daha erişilebilir hale gelmesine yardımcı oldu. Sizce Avrupa toplumları aşağı yukarı eşit hale mi geliyor?

Sara Matthieu: 2000’lerin ikinci yarısına kadar, AB üyesi olmanın bir nüfusun refahı için faydalı olduğunu, yani hem üye devletler hem de vatandaşları için zenginliğin artmasına yol açtığını iddia edebilirdik. Ama bu artık “verili bir durum” değil. Avro bölgesi krizinden sonra her ülke ve toplumun her kesimi aynı şekilde etkilenmese de sorunlar daha da ağırlaştı. Bugün işgücünün yüzde 9’u yoksul çalışıyor ve toplumsal cinsiyet eşitsizliği de arttı. Küresel olarak, pandemiden önce işgücünün bir parçası olan kadınların dörtte birinden fazlası Eylül 2021’de işsizdi. Bir de sağlık eşitsizliği sorunu var. Avro bölgesi krizi sırasında sağlık hizmetleriyle ilgili bütçe kesintileri yaşadık ve elbette bu bütçe kesintilerinin ilk kurbanları her zaman en yoksun olanlar- pandeminin de daha kötüleştirdiği bir durum.

Acımasız bir manzara, ancak çareler var. AB’de sosyal haklar ayağı, işgücü piyasasına erişim, adil çalışma koşulları, sosyal koruma ve toplumsal kapsayıcılık etrafındaki eşitsizliklerin üstesinden gelmek için araçlar sağlayabilir. Ancak daha yapılması gereken çok şey var. Politika, çalışan yoksulların yaşam standartlarının iyileştirilmesi, esnek çalışma düzenlemeleri, barınma yardımları, işçilerin becerilerinin arttırılması, kaliteli çocuk bakımına erişim ve tabii ki kademeli vergilendirme gibi dolaylı önlemlere daha fazla odaklanmalı.

Philippe Pochet: AB’nin geçmiş performansının karışık olduğuna katılıyorum. Avrupa düzeyindeki bazı olumlu gelişmelere rağmen, eşitsizlik hakkında açıkça konuşmak konusunda gözle görülür bir isteksizlik var. Paydaşlar, adalet ve yoksullar hakkında konuşurlar, ancak eşitsizlik söz konusu olduğunda çok temkinlidirler. Avrupa kurumları konuyu doğrudan ele almakta tereddüt ediyor. Sorunları dile getirmeyerek, eşitsizliğin yalnızca yoksulların ihtiyaçlarıyla ilgili değil, zenginlerin ayrıcalıklarıyla ilgili yönlerini de ele alma fırsatını kaçırıyoruz. Bu ayrıcalıklar hakkında konuşmak, artan oranlı gelir vergisinden elde edlecek gelir, servet vergisi ve savurgan maaşlardan kurtulma konusunda tamamen farklı bir tartışmaya yol açacaktır. Bir CEO’nun ortalama bir çalışanla aynı maaşı almaması normalken, sıradan bir çalışanın kazandığının 200 katını kazanması kabul edilemez. Politikacılarımızın eşitlik hakkında daha açık konuşmaya ve toplumlarımızın hangi eşitsizlik biçimlerini kabul ettiğini netleştirmeye hazırlıklı olması gerekiyor. Şu anda çok açık değil.

“Avrupa düzeyindeki bazı olumlu gelişmelere rağmen, eşitsizlik hakkında açıkça konuşmak konusunda gözle görülür bir isteksizlik var.- Philippe Pochet”

Eşitsizlikle ilgili hangi AB politikaları gelecek için umut verici?

Philippe Pochet: Salgına kadar, Avrupa düzeyindeki gelişmelerin çoğu, Avrupa Komisyonunun faaliyetlerinden çok, Avrupa Merkez Bankası’nın ekonomiyi canlandırmaya yönelik önlemleri ve vergi cennetlerinin Avrupa Birliği Konseyi tarafından listelenmesinden kaynaklanıyordu. Bu yeterli değil; ama on yıllardır tartıştığımız bazı önlemlerin, -bunların uygulanmasında hala birçok boşluk olsa bile- şimdi adım adım ana akım haline geldiğini görmek güzel. Bana göre son yıllardaki en önemli gelişme, nihayet politika tartışmalarında girişimcilerin kendilerine düşen adil vergi payını ödemeleri gerektiğini söyleyebilmemiz oldu.

Sara Matthieu: Bence bu konuya farklı açılardan bakmanız gerekiyor. Bir yandan, Avrupa Parlamentosu’nda, yoksulluk içinde yaşayan insanların sayısında yüzde x’lik bir azalma görmek istediğimizle ilgili beyanlarda bulunmaktan daha fazlasını yapmak için çalışıyoruz. Çözüm üretebilecek mevzuatı fiilen çıkarmamız gerekiyor. Avrupa Parlamentosu’nun asgari ücretlerle ilgili yeni kuralları kabul etmesi ileriye doğru atılmış devasa bir adımdır.Öte yandan, ele alınması gereken birçok vergi meselesi var. Emek üzerindeki vergilerden uzaklaşmalı ve fahiş gelir ve servetin yanı sıra çevreyi kirletenlere odaklanmalıyız. Burada, mali krizden alınan dersler henüz politikalarımıza dahil edilmedi. Hem zengin bireyler hem de çok uluslu şirketler tarafından vergi kaçakçılığı yaygın. G20 tarafından başlatıldığı şekliyle yüzde 15’lik bir küresel asgari vergi oranının getirilmesi, yalnızca doğru yönde atılmış küçük bir adımdır.

Adaletsiz vergi sistemleri, eşitsizliğin ana faktörlerinden biridir ve demokrasilerimiz için çok tehlikelidir. Hiçbir şey yapılmazsa, insanlar hukukun üstünlüğüne ve sistemin adaletine olan güvenini kaybedecekler. Ne zaman Panama Belgeleri soruşturması gibi bir skandalla karşılaşsak, ufak tefek düzeltmeler görüyoruz ama bu asla yeterli olmuyor. Tam şeffaflığa sahip olmamız ve vergi yasalarının yürütülmesinden sorumlu makamların gerekli adımları atabilmesi için daha katı kurallara ihtiyacımız var. Tabii ki, Avrupa’nın vergiler konusunda hâlâ yetkileri olmadığından bunu söylemek yapmaktan daha kolay. Tedbirler hala üye devletler tarafından kararlaştırıldığı sürece, dibe doğru bir yarış olacaktır.

“Ne zaman Panama Belgeleri soruşturması gibi bir skandalla karşılaşsak, ufak tefek düzeltmeler görüyoruz; ama bu asla yeterli olmuyor. – Sara Matthieu”

Batılı hükümetler, Ukrayna’nın işgalinden sonra, Rus oligarklarının varlıklarını ve banka hesaplarını dondurdu; ancak Avrupalı milyarderler servetlerini vergi cennetlerine taşıyarak vergiden hâlâ kurtulabilecek durumdalar. Yakın zamanda varlıkların dondurulması, Avrupa’nın kendi milyarderleri için bir emsal teşkil edebilir mi?

Sara Matthieu: Bu gelişme aslında konunun sadece bir siyasi irade meselesi olduğunu gösteriyor. Boşlukları kapatıp şeffaflık yaratmamız gerekiyor. İnsanların Avrupa’ya ve milletvekillerine olan güvenlerini yeniden kazanmalarına yardımcı olmak için bu, gerçekten oyunun kurallarını değiştirebilir.

Philippe Pochet: Örnek biraz yanıltıcı; çünkü varlıkları dondurulan insanlar, saldırganlığı nedeniyle yaptırım uygulanan bir rejimle bağlantılı kişiler. Avrupa’daki zenginleri eleştirebiliriz; ama bu onlara, yaptırım uygulanmış bireylerle aynı biçimde davranmamız gerektiği anlamına gelmez. Bununla birlikte, daha fazlası yapılabilirdi. Şimdiye kadar hükümetler, vergileri düşürerek vergi kaçakçılarını paralarını ülkede tutmaya teşvik etmeye çalıştılar. Ancak bu strateji, umdukları etkiyi açıkça yaratmadı. Elon Musk gibi süper zenginlerin faaliyetlerinin toplumun tamamı için değer yaratması gerekiyordu. Ama bu yine tamamen saçmalık. Söylemi değiştirmeliyiz ki, sizin verginizi ödemeniz doğal görünsün, kurallara uymayanlar ise ceza ile karşı karşıya kalsın. Bir nesilden diğerine eşitsizliğin oluşmasını önlemek için veraset vergileri etrafında benzer bir söylem değişikliğine ihtiyaç var.

En zengin ülkeler ve onların en zengin sakinleri aynı zamanda seyahat, tüketim alışkanlıkları ve diyetler yoluyla en büyük emisyon kaynakları. Servetin zengin insanlardan fakirlere basit bir şekilde yeniden dağıtılması da etkili bir iklim politikası olur mu?

Sara Matthieu: Pek çok AB üye ülkesinde, savunmasız gruplara yönelik sosyal korumalar zayıflıyor, dolayısıyla yeniden dağıtım için ahlaki bir argüman var. Aynı zamanda, pratik, çevresel bir argüman daha var. Sosyal eşitsizliklerin üzerine gidilmesi aynı zamanda yüksek emisyonlu zengin insanlar meselesinin de üzerine gidilmesini sağlayacaktır..

En son Dünya Eşitsizlik Raporuna bakarsanız, zengin ülkelerdeki nüfusun en yoksul yarısının şimdiden 2030 emisyon azaltma hedefleri seviyesine ulaştığını görebilirsiniz. Elbette, pek çok fakir insanın arabası olmadığı için bu büyük bir sürpriz değil. Örneğin Brüksel bölgesinde, toplumun en düşük gelirli yüzde 25’ine bakarsanız, bunların yüzde 70’inin arabası yok. Eğilimler, nüfusun yalnızca yüzde 2’sinin, ülkedeki toplam uçuş sayısının yarısını gerçekleştirdiği Fransa’da da aynı. Dolayısıyla, cebi en şişkin olanlar, gerçekten de en büyük çevresel etkiye sahip olanlar. [Zenginliğin] yeniden dağıtılması, yalnızca zenginlerin ekolojik ayak izini azaltmakla kalmayacak, aynı zamanda kötü yalıtımlı evlerde yaşayan düşük gelirlilerin enerji yenilemeleri, ısı pompaları, yalıtım, güneş panelleri ve halihazırda erişimleri olmayan diğer önemli araçlara erişebilmelerini de sağlayacaktır.

Philippe Pochet: Ayrıca yeşil ekonomideki “aşağı sızdırma modeli [3]”  üzerine yeniden düşünmemiz gerekiyor. Pazarın üst kesimi için yeni bir elektrikli otomobil yaratmanın, nihayetinde ürünü toplumun diğer katmanları için erişilebilir hale getireceğine dair yaygın bir fikir var. Umut edilen, daha geniş toplum kesimleri için bütçeye uygun bir “yeşil Volkswagen”le sonuçlanmak. Bu model çalışmıyor; hatta daha fazla kutuplaşma yaratıyor. İklim Vakfı’nın desteğiyle, otomobil endüstrisi ile ilgili bir çalışma yayınladık. Elektrikli arabaların sadece zenginler için üretildiğini ve şirketlerin; elektrikli araçlarla, geleneksel arabalardan çok daha fazla kar elde ettiğini gösteriyor.

“İnsanların korunduğunu hissetmeye ve sistemin adil olduğunu hissetmeye ihtiyacı var. – Sara Matthieu”

2018-2019 yılları arasında Fransa ve Şili gibi ülkelerde, adaletsiz olarak algılanan iklim politikalarını protesto eden dev hareketler oldu. Birçok Avrupa ülkesinde de güçlü iklim-şüpheci aşırı sağ hareketler var. Yüksek eşitsizlik ve hızla artan fiyatlar bağlamında, geriye doğru götüren iklim politikalarının seçmenleri aşırı sağa çekebileceğinden endişe duyuyor musunuz?

Sara Matthieu: Elbette bir krizin ortasındayız ve yoksul hanelerin hedeflendiği pek çok hafifletici önlem alındı. Belçika’da enerji faturaları için sosyal tarifeleri genişlettik ve AB sayesinde Covid-19 salgını sırasında devasa destek paketleri uygulamaya koyduk. Ancak sorunlar yine de toplumun en savunmasız veya en fakir kesimleri arasında öfkeyi tetikleyebilir. İşte bu noktada bir politika yanıtına ihtiyacımız var. Sarı Yelekliler’de protesto, halkın adalet algısından kaynaklanıyordu. Bu insanlar kendi başlarına iklim önlemlerine karşı değillerdi, ancak yaşam kaliteleri üzerinde olumsuz etkisi olacak önlemlerin alındığını hissettiler – (o zamanlar hala bugün olduğundan daha düşük olan) yakıt fiyatları denklemin sadece bir parçasıydı. Emekli maaşları ve diğer konulardaki geriye götürücü politikalar da soruna katkıda bulundu.Bu, iklim önlemleri için destek almak istiyorsak, aynı zamanda eşitsizlikle mücadele etmenin önemini gösteriyor. İnsanların korunduğunu hissetmeye ve sistemin adil olduğunu hissetmeye ihtiyacı var. Bir şeyleri gerçekten değiştirebilecek bir politikanın yürürlükte olması gerekiyor. Avrupa Parlamentosu’nda Sosyal İklim Fonu ve Emisyon Ticaret Sistemini müzakere etmekteyim. Bunlar, sektör aktörlerinin “kirleten öder” ilkesi doğrultusunda hakkaniyetle üzerlerine düşen payları ödemelerinin gerektiği durumlarda ve paranın, insanları enerji yoksulluğundan kurtarmak için kullanılmasının gerektiği durumlarda, adilliğinin garanti altına alınması gereken anlaşmaların açık örnekleridir.

Enerji fiyatları şimdiden tavan yaptı. İnsanlar önümüzdeki kış aylarında evlerini ısıtamayacaklarından veya bir sonraki sıcak hava dalgasında evlerini serin tutamayacaklarından korkuyorlar. Tüm bunların üzerine, insanları bu durumdan kurtulmalarına yardım etmeden bir de karbon fiyatı koyarsak, haklı olarak kızarlar. İklim politikalarının eşitsizlikleri azaltmakla el ele gitmesini sağlamak bizim elimizde.

“Avrupa’nın geleceği hakkında hem yeşil hem de sosyal olan ortak bir vizyon yaratmalıyız. Testlerden biri, iç pazarı yeniden düşünüp düşünemeyeceğimiz olacak. – Philippe Pochet

Yeşil dönüşüm, Avrupa ekonomisini daha eşit hale getirmenin bir yolu olabilir mi?

Philippe Pochet: Büyük bir ekonomik ve sosyal dönüşümle karşı karşıyayız. İşe yaraması için, Avrupa’nın geleceği hakkında hem yeşil hem de sosyal olan ortak bir vizyon yaratmalıyız. Testlerden biri, iç pazarı yeniden düşünüp düşünemeyeceğimiz olacak. İç pazar şimdiye kadar sözde Alibaba modelini izledi: düşük fiyatlar, çevre için hiç ve tüketici için çok az tasa. Ürün kalitesine önem veren yeni bir iç pazar düşünebilir miyiz? Geri dönüşümün ve döngüsel ekonominin önemini daha iyi vurgulayabilir miyiz? Pil üretimine bakarsanız, en çok istihdam yaratacak pil fabrikası değil, geri dönüşüm tesisi olan fabrika [olmalı]. Ürün kalitesi ve yapılan işin kalitesi önemlidir. İyi bir ürüne, iyi çalışma koşullarına ve yaşam kalitesine saygıya sahip olduğunuzda, işin kalitesi temel kavramına geri dönmek daha kolaydır.

Yaşam kalitesi ve refah etrafında yeni bir sosyal sözleşme inşa etmeyi başarırsak, o zaman toplumlarımız için iyi bir şey yaratabiliriz. Bu, tamamen dönüşmüş bir Avrupa yönünde olumlu bir söylemin temeli olabilir.

Sara Matthieu: Tamamen katılıyorum. Sürdürülebilir Ürünler Girişimi’nde ürünlerin kalitesi ve döngüsel tasarım ön planda. İç pazarın işleyişini değiştirebilecek bir anlatı oluşturmak için orada, gerçek bir potansiyel var. Sadece ekonomimizin iklim ve çevre üzerindeki etkisi açısından çok önemli olmayacak, aynı zamanda çalışma koşullarını iyileştirecek ve Avrupa’da yerel işlerin yaratılmasına katkıda bulunacaktır.

Yeşil ekonominin kalkınmanın “aşağı sızdırma teorisi” etrafında dönen günümüzün baskın anlatılarıyla, çoğumuz kendimizi sadece tüketici veya daha da kötüsü ücretli köle olarak hissediyoruz. Bence, sosyal refah devletinin başarı öyküsüne geri dönmek istiyorsak, toplum, ekonomi ve gezegenimiz arasında yeni bir sosyal sözleşmeyi lanse edebiliriz. Gelecek vizyonumuzu büyümeye dayalı bir anlaşma üzerine inşa edemeyiz, orası kesin. Bu model, yoksulluğu artırmanın yanı sıra gezegeni mahvediyor. Yeni bir toplumsal sözleşme; döngüsel bir ekonomi, dört günlük çalışma haftası, vergi cennetleriyle mücadele, daha fazla gelir ve refahın yeniden dağılımı, asgari bir ücret ve asgari bir gelir anlamına gelebilir. İnsanların bu sistemi değiştirebileceklerini hissettikleri geniş bir gündem olabilir. Avrupa, zaten dünyanın çok zengin bir parçası; daha büyük bir pastaya ihtiyacımız yok; sadece daha fazla insanın pastadan daha büyük bir dilim almasını sağlamamız gerekiyor.

Dipnotlar

[1] Philippe Pochet, Avrupa Sendikalar Enstitüsü’nün (ETUI) genel müdürü, Université catholique de Louvain’de profesör ve Üniversitelerarası Küreselleşme ve Çalışma Araştırma Merkezi’nde (CRIMT, Montreal) yardımcı araştırmacıdır. 2008 yılında ETUI’ye katılmadan önce, 16 yıl boyunca Observatoire Social Européen’in direktörlüğünü yaptı.

[2] Sara Matthieu, 2020’den beri Avrupa Parlamentosu üyesi olarak görev yapan Belçikalı bir Groen partisi siyasetçisidir.

[3] Ç.N.: Zenginlere vergi indirimi gibi tavizler vermenin ekonomiyi canlandırarak toplumun her seviyesine fayda sağlayacağı teorisine dayanan model

Bu yazı, İngilizce olarak 23 Kasım 2022’de, Green European Journal’da yayınlanmıştır.

https://www.greeneuropeanjournal.eu/a-new-social-contract-for-people-and-planet/ adresinden indirilmiştir.

Görsel tasarım: Olcay Özkaplan