Yazar: Berkay Erkan
YENİ SORULAR, YENİ ÇÖZÜMLER
Değişim hayatın bir parçası. Her zaman hissedilmese de birikimin her şeyi aniden hızlandırdığı dönemler kaçınılmaz. Bu olduğunda ise şaşırarak farkına varırız. Bir krize dönüşen ve çok daha önceden başlayan küresel ısınma da böyle oldu. Dün, yaptığı etki çok hissedilir değildi; ama bir krize dönüşünce, bugün pek çok toplumsal ve siyasi değişimin dolaylı ya da dolaysız baş aktörü durumuna geldi. Kriz, artık devletleri de işin içine katarak yeni koşullara uyum için değişim zorunluluğunu dayatmaya başladı. Bu çerçevede yapılanlar, yapılması gerekenler, çatışmalar ya da karşılaşılan yeni problemler, hepsi doğrudan günlük yaşamımızın bir parçası bundan böyle. Bu sayıda krizin dayattığı toplumsal değişim sürecinde karşılaşılan sorunları ve çözüm önerilerini, yeni deneyimleri farklı pencerelerden ele alan makalelere ağırlık verdik. Bu bağlamda, Avrupa’da yükselen bir dalga olarak görülen Yeşiller, sürecin en önemli aktörü durumunda. Pek çok yeni deneyim ve problemin çözümü açısından politik etkileri ile -ister yönetimde ister dışında olsunlar- doğrudan sürecin içindeler. Ancak ne yazık ki bu konuda Türkiye’de durum oldukça farklı ve geride. Hükümet, ülke sanki bu krizin dışında yaşıyormuş gibi bir tuhaf tutum sergiliyor. Yeşiller Partisi eş sözcülerinden Özlem Taşdemir Teke, yeşil dönüşüm penceresinden bakarak hükümetin bu anlamda yaptıkları üzerinden samimiyetini sorguluyor. Bütün dünyada kriz karşısında artan gayretlere karşılık, Türkiye’de hükümetin çıkarcı bir yaklaşımla işleri nasıl sulandırdığının bir panaromasını veriyor.
Yeşiller Milletvekili Sara Matthieu ve sendikacı Philippe Pochet ile Green Europian Journal’ın yaptığı röportajda konuklar, sosyal refah devletinin başarı öyküsüne geri dönmek isteniyorsa, toplum, ekonomi ve gezegenimiz arasında yeni bir sosyal sözleşmenin gerekliliğine vurgu yapıyorlar. Bu bağlamda da insanların refahına ve yaşam kalitesine öncelik veren adil bir sistem için sosyal eşitsizliklerle mücadelenin önemini tartışıyorlar. Yeşil konularda uzmanlaşmış bir düşünce kuruluşu olan La Fabrique écologique’in başkan yardımcısı olan Lucile Schmid de yazısında, ekolojiyi korumak için elimizdeki en önemli kurumlardan biri olarak modern devleti ve özellikle güçlenen politik ekolojinin kurumlar üzerindeki etkinliğini Fransa deneyimi üzerinden ele alıyor.
Yeşiller’in yükselişi ve radikal bir muhalif hareket olmaktan çıkıp yönetim erkinin içinde yer almaya başlaması ile birlikte farklı boyutlarda sorunlar yaşanmaya başladı. Yeşil hareket, biri bu gelişme içerisinde kendi konum ve politikalarında; diğeri ise yönetim erki içinde, bu açıdan nasıl bir rol üstleneceklerine ilişkin sorulara cevap aranan yeni bir düzlemde gelişiyor bugün. Almanya’da Yeşiller’in yükselişi, bu anlamda yaşanan sürecin tipik bir hikayesi. İklim krizi ve yeşil dönüşümün dayattığı değişiklikler, beraberinde ekonomik, siyasal ve toplumsal başka problemleri de getirirken; Yeşiller bunlarla köprü kuran ve çelişkileri çözen politikaların öneminin farkında olarak, hareketi bugün başka bir düzeye getirdi. Mercator Çin Araştırmaları Enstitüsü’nden (MERICS) kıdemli analist Roderick Kefferpütz, Almanya’da Yeşiller’in bu çerçevede gösterdikleri performansın önemini ve rolünü değerlendiriyor. Aynı perspektif ile Yeşil Milletvekili Sigrid Maurer, Avusturya’da muhafazakarlar ile koalisyon kuran Yeşiller olarak, karşılaştıkları problemlerin çözümünde bütüncül yaklaşımla nasıl ilerlediklerini anlatırken, gelecek değişimler hakkında önemli ipuçlarını da veriyor.
Yeşiller’in, muhalif kalmak ile sorumluluk almak arasında bir seçim yapmak durumunda kaldıklarında sorumluluk almayı seçerken; savundukları ekolojik vizyon ile diğer ekonomik ve sosyal problemler arasında kurulması gereken köprü inşa edilmesi gereken gri bir alan ile karşılaştılar. Bu süreçte ilerlerken, ilkelerinden taviz vermemek ile uzlaşıların gerekliliği ve esnek olma zorunluluğu, onları politika geliştirmekte sınırlıyor ve mevcut bu pozisyondan bir gerileme ile çıkma tehlikesi taşıyor. İçinde bulundukları bu gri alandan geçen yolun sonu nereye varacak? Bunu Yeşiller’in politik tercih ve becerileri kadar yaratıcılıkları belirleyecek görünüyor. Bu yolda ilerlerken gösterecekleri cesaret ile yeni bir toplumsal düzene giden yolun taşları da döşenmiş olacak. İrlanda’da Yeşil milletvekili Neasa Hourigan, başlığına “Alışılmışın Dışına Çıkmak” diye giriş yaptığı makalesinde İrlanda Yeşillerinin hükümette yaşadıkları problemler ve genel olarak verdikleri mücadeleyi anlatırken, bu anlamda bir deneyimi aktarıyor bize. Karşılaştıkları bütün sorunları aşma iradesini ifade ederken, “Ama” diyor, “geleceği düşünmek, Yeşiller Partisinin işi.” Gerçekten de Yeşiller geçmişi değil geleceğin inşasına soyunduklarına göre bu bir cesaret aynı zamanda. Hükümet içinde sıkıştıkları sınırları aşmak için kurdukları ve gerçekten de ilham verici “Just Transition Greens” hareketi ile geçilecek süreç hakkında böyle bir örnek yaratıcılık gösteriyorlar. Türkiye için de çok yararlı fikirler verebilecek bu girişim, Yeşillerin daha yakından incelemesini hak ediyor.
Yeşil Partileri bu aşamaya getiren süreç hakkında Laurent Standaert, bu probleme başka bir açıdan değiniyor. 2020’li yıllar ile başlayan ve Amazonlar’dan Avustralya’ya gezegenin alevler içinde kaldığı dönemde iklim krizinin alternatif bir tüketim ve üretim sistemi ile insan toplumlarını ve ekosistemlerini yönetmenin yeni bir yolunu bulmaları gerektirdiğini belirtiyor; “Öyleyse ne yapılmalı?” diye sorduktan sonra; “Toplumun neoliberal tasfiyesine karşı inşa edilen Yeşil partiler, artık yönetme ve inisiyatif alma yeteneğine sahip merkezi oyuncular haline gelmeli” şeklinde yanıtladığı makalesinde, bugüne gelen sürecin çıkışına değiniyor.
Bir bilim felsefecisi, hukuk sosyoloğu gibi pek çok sıfatla karşımıza çıkan özgür ruhlu insan Bruno Latour’u 2022 Ekim ayında kaybettik. Bu sayımızda, Yeşil hareket ve düşünce ile de yakından ilgilenen Latour’u, bilge ve kendine has tarzıyla düşünce dünyamıza olan katkısını Green European Journal’da yayınlanan iki röportajı ile bir kez daha hatırlamak istedik. Her iki röportajın da ana konusunu, 2018 yılında yayımlanan kitabı “Down to Earth” oluşturuyor. İlkinde Latour, Hollanda’nın Amsterdam kentinde bir teknoloji ve toplum enstitüsü olan Waag’daki Commons Lab’ı yöneten Socrates Schouten ile genel olarak yeni iklim rejiminde siyasete dair görüşlerini açıklarken; ikincisinde Avrupa özeline odaklanarak, Türkiye’ye de ilham verebilecek biçimde, yeşiller ve çevre siyasetinin ayağı yere basar hale getirilebilmesi için ekonomik ve sosyal politikalar ile aralarında bağlar kurulması ve yurttaşlardaki aidiyetin güçlendirilmesi gerektiği üzerinde duruyor.
Son olarak seçimler ile ülkenin girdiği sürecin bir dönemin bitişi anlamına geldiğini ve karamsar değil tam aksine umut veren yeni bir dönemin başlangıcına işaret ettiğini anlatmaya çalıştığım yazıda hala kurulma mücadelesi veren Yeşiller Partisi açısından nasıl bir siyasete kapı araladığına değinmek istedim. Yeni bir heyecan ile bu dönemi değerlendirirken yeşil siyaset açısından ilham verici olmasını umalım.