“Kendisini yerle bir edecek yöntemleri en ölümcül düşmanlarına
bizzat kendi eliyle vermiş olmak, demokrasiye dair daima en
büyük komikliklerden biri olarak kalacaktır.”
Joseph Goebbels (1)
Yazan: Berkay Erkan
Ülke, tarihi önemde bir viraja giriyor. Geçmişteki tüm benzerlerinden her anlamda farklı olan ve 20 yıldan uzun süredir devam eden AKP iktidarı, ilk defa bunu kaybedeceği bir son ile burun buruna. 2023 seçimleri Erdoğan’ın hem başkanlığının hem de parlamento çoğunluğunun sonunu getirebilir. Artık karşısında bunu sağlayacak kadar güçlü bir toplumsal muhalefet var. İktidar ise, beklendiği gibi, bu sonu yaşamamak için elindeki tüm olanakları seferber ediyor. Buna karşılık muhalefet de, var gücünü ortaya koyarak ilk kez bu kadar inançlı çalışıyor. Seçimler her iki taraf için de bir var olma sorununa dönüştü ve iktidarın akla gelmeyecek her türlü yöntemi kullanacağından neredeyse kimsenin kuşkusu yok. Sözün kısası, ülke çok riskli gelişmelere açık bir döneme girmiş durumda. Üstelik bu süreci yönlendirebilmek için önünü iyi görmek gerekiyor; ama tersine, mevcut ortamın gizemli karmaşası içinde bu çok zorlaştı. Böylesi iç içe geçmiş girift koşullar varken doğal olarak her ayrıntıyı çok dikkatli değerlendirmek gerekiyor. Bunun için de sürecin gidişatını belirleyecek koşullara dikkat etmek gerekiyor.
İlk iktidara geldiğinden bu yana Goebbels’i haklı çıkaran gayretleri ile yerini koruyan AKP iktidarı, çok önceden başlayan eriyiş sürecinde kritik bir aşamaya geldi. Genel bir değerlendirme ile araştırmalar, toplumun nerede ise üçte ikisinin iktidar karşısında konumlandığını gösteriyor. Bununla birlikte iktidar, görece daha konsolide bir tabanı temsil ediyor ve oranı kaç olursa olsun muhalefetteki partilerin hepsinden tek tek daha fazla seçmen desteğine sahip. Muhalefet çok parçalı ve farklı siyasi anlayışlardan oluşuyor. Aşil’in topuğu gibi bu en büyük zaafları. Birbirinden farklı siyasi anlayışta olmaları ve özellikle milliyetçi eğilimler bu birliği kırılgan hale getiriyor. Eğer birlikte davranmayı beceremezler ise seçimlerin kaybedilmesi yüksek bir olasılık. Ama güç birliğini koruyabilir ve ortak davranabilirlerse seçimleri kazanmaları da neredeyse kesin. Elbette iktidar bunu biliyor ve muhalefeti parçalamak için elinden geleni yapmaya başladı. Fakat onun da yolu düz, çakılsız değil. Neyi yapsa matruşka gibi içinden başka bir şey çıkıyor; bu da yeni bir hamleyi kaçınılmaz yapıyor ve bu bir sarmala dönüşmüş durumda. Muhalefet, bu ilişkide oyun kurucu olmaktansa oyun bozucu olarak bir bakıma daha avantajlı olmasına rağmen yine de şimdiye kadar gösterdiği performanstan daha fazlasına ihtiyacı var.
“İktidar ‘bir biçimde’ kazanmak isterken; bunun toplum tarafından onaylanmış, benimsenmiş bir sonuç olması için eylemlerine uygun bir kılıf, makul bir neden bulmak zorunda.”
İkinci olarak, iktidar kanadı kazanmak için her türlü hukuksuzluğu ve yöntemi göze almış olmasına rağmen meşruiyet baskısından kurtulmuş değil; hatta güncel koşullarda bu baskı daha da ağırlaştı. En otoriter yönetimler bile sadece sayısal olarak kazanmanın yetmediğini ve meşruluğun önemini bilir. Bu yüzden de iktidar bildik deyişi ile ‘bir biçimde’ kazanmak isterken; bunun toplum tarafından onaylanmış, benimsenmiş bir sonuç olması için eylemlerine uygun bir kılıf, makul bir neden bulmak zorunda. Nitekim adaylık, seçim kanunu vb. tartışmaların asıl nedeni, bu meşruiyetin dayanaklarını oluşturması. AKP ve müttefikleri, bunu sağlayabildikleri oranda iktidarın bir gücü olacağının farkında. Geçmişte onu toplumda olduğundan güçlü yapan ve darbe girişimlerine karşı durmasını sağlayan da buydu. Ama artık, o her zaman kazanmakla övündükleri ve demokrasi ile özdeşleştirilen “sandık” bugün ayaklarına dolaşıyor. Kaldı ki seçimler, meşru olma gücünü veren en önemli araç. Eğer bu araç kirlenirse, meşruluğu da buna bağlı olarak yok olur. İktidar da buna çözüm bulmak için pek çok konuda uygun bir kılıf uydurmaya çalışıyor; fakat koşullar bunu yapmaya uygun olmadığı için çok zorlanıyor; hiçbir mızrak çuvala sığmıyor. Dolayısı ile ne yapıp edip toplumun kabul edeceği uygun kılıflar bulmak ya da hiçbir şeyi umursamadan bu engelin üstünden atlamayı göze almak arasında sıkışmış durumda. Her ikisine de başvurabileceği koşullar var. Problemi çözmek için hangisini tercih edeceği, seçime yaklaştıkça netleşecek gibi görünüyor.
“Siyasi başarının asıl dayanağı, toplumsal çekim gücü olan bir vizyon sahibi olmaktır.”
Çok önemli bir diğer etken de iktidarın rasyonaliteden kopması. Kazanmak için aynı taktikleri denemesi, kutuplaşmayı arttırarak hem muhalefeti bölüp hem de kendi tabanını konsolide ederek aradan yine kazançlı çıkmayı düşünmesi bunu gösteriyor. Oysa köprünün altından çok sular aktı; bugün ne kazandığı 2002 seçimlerinin özel koşulları ne de 20 yıllık bu deneyimden yoksun bir toplum var. Bu anlamda değişimi görmeyip aynı söylem ve yöntemleri kullanmaya devam etmesi, saflığından değil söyleyecek bir şeyi kalmadığından. Oysa siyasi başarının asıl dayanağı, toplumsal çekim gücü olan bir vizyon sahibi olmaktır. Rasyonalite eğer buna dayanırsa, kullanılan taktikler gelişmeyi etkileyebilir. Önceleri iktidarı güçlü kılan, geçmişte bu anlamda neredeyse hegemonik düzeye çıkmış bir ideolojik üstünlüğe sahip olmasıydı. Ancak bugün tükenmiş durumda. Dolayısıyla, artık iktidarın böyle bir şansı olduğundan söz etmenin olanağı yok. Öte yandan, toplumun çok büyük kesimi karşısına geçmiş ve değişim kararını çoktan vermişken, seçim sonuçları ile iktidar gücünü birleştiren bağ da aynı güçte olmayacaktır.
İktidarın rasyonaliteden kopmuş olması, hem sürecin sağlıklı gelişmesi açısından hem de seçim sonuçlarını etkileme potansiyeli açısından çok önemli. AKP ve RT Erdoğan’ın aldığı düşük bir oy oranına rağmen meclisin büyük çoğunluğuna sahip olduğu ilk seçimin koşulları ile bugünkü durum çok farklı. O gün bu orantısız gücü iktidara sağlayan koşullar, aynı zamanda tartışmasız bir meşruiyet sağlıyordu. Oysa koşullar bugün tam tersine dönmüş durumda. Geçmişte bu koşulları iyi kullanan vizyon sahibi bir lider görüntüsünde olan Erdoğan, kendisine yabancılaşmış, dün söylediğinin tersini savunan, kendisinin bir inkarına dönüşmüş durumda. O yüzden de ilk yıllarında bir şikayetini dile getiren seçmene “Ananı da al git“ (2) diyebilen ve bundan da hiçbir siyasi zarar görmeyen Erdoğan’ı bugün koruyacak ne bir vizyon ne de meşruiyeti kaldı. İdeolojik tükenişi ve bir gelecek sunamayışı, artık toplumda bir lider olarak o’na iktidarı verecek düzeyde bir karşılığının olmayacağına işaret ediyor. Olanı ise, çıkarları iktidar ile beraber bu sistemin sürdürülmesinde buluşan bir azınlık ve etkileyebildiği kesimler. Sonuç olarak seçimde iktidarı kaybetmemek, gelecekte sürdürebileceğini garanti etmeyecek.
“İktidarın hoyratlığı ve yaşananlar için ona teşekkür borcumuz yok elbette; ama belki yaşananların boşuna olmadığı bir teselli olabilir.”
Bir diğer önemli unsur ise, aslında belki de tarihsel önem açısından onu daha büyük yapan bir gelişme. İktidar, uygulamaları ile toplumun büyük kesimini zımni bir ortak amaç doğrultusunda şimdiye kadar görülmemiş düzeyde bir araya getirdi ve aynı zamanda bu sürecin en temel motivasyonu oldu. İktidarın yaptıkları olmasa bu aşamaya gelinir miydi? Bu belki tartışılabilir ama, eğer iktidarın baskıları olmasa bugün çeşitli siyasi eğilimleri yan yana getirecek ağırlıkta bir toplumsal baskı da oluşmazdı. Yerel seçimlerde ve özellikle İstanbul Belediye seçimlerinde bu açıkça görüldü. Bu süreçte oyunun herkesi kapsayan ortak kuralları olmasının önemini herkes kavramış görünüyor artık. Seçimlerin ardından Kürt halkının demokratik taleplerini de kapsayıcı genişlikte bir mutabakat sağlayan yeni ‘toplumsal sözleşme’ potansiyeli de yüksek. İktidarın hoyratlığı ve yaşananlar için ona teşekkür borcumuz yok elbette; ama belki yaşananların boşuna olmadığı bir teselli olabilir.
Son olarak sürecin karakterini belirleyen şey, toplumun büyük çoğunluğunun ekonomik cendereden kurtulup, yarın kaygısı olmadan özgür, adil ve barış içinde bir ülke olarak yaşama özlemi. Seçimleri kazanmak ya da kaybetmenin, sadece alınan sonuçlara göre değil, bu özlemler çerçevesinde bir anlam kazanacağını bilerek hareket etmek gerekir. O yüzden artık şunu söyleyebiliriz: iktidar her durumda kaybeden olacak! Tersine söylersek, muhalefet de her durumda kazanan. Evet, olması gereken iktidarın değişmesini sağlamak. Elbette bunu sağlayan bir seçim sonucu elde etmek çok önemli. Ama aslında bu başka bir açıdan, deyim yerinde ise, değişimi daha hızlandırır sadece. Alternatifi ise yolu belki biraz daha uzatacak. Muhalefetin adımlarını bunu bilerek atması ve gelişmeler karşısında gereken tepkileri verebilmesi çok önemli. Her durumda iktidar, meşruiyetinden ve bugünkü gücünden çok şeyi kaybetmiş olacak. Dolayısı ile bu süreçte “Erdoğan ne yapar eder kazanır” ya da “kazanmak için her şeyi yaparlar” vb. aslında psikolojik dezenformasyonu destekleyen ‘efsanelere’ itibar etmeyi bırakıp; esas psikolojik üstünlüğün muhalefette olduğu ve aslında tek bir kaybeden olduğunun bilinci ile hareket etmek gerekir. Problem, eğer yol biraz uzarsa mesafenin nasıl daha hızlı alınabileceğini çözmek; başka bir şey değil.
Peki Yeşiller bu süreçte ne yapmalı?
Türkiye’de Yeşiller Partisi’nin kuruluşu neredeyse iki yıla yakın bir zamandır engelleniyor. Başta pek olasılık verilmeyen bu engelleme süreç içerisinde netleştikçe iktidarın bunu ne kadar önemsediği de belli oldu. Fakat kuşkusuz Yeşiller bu kadar endişelendirecek bir güce sahip değil. Yine de ortada bir engelleme var ve şu çok açık: iktidarı, yasaları hiçe sayarak böyle bir tutum almaya iten şey, son tahlilde belli ki gelecek korkusu, buna şüphe yok; iktidar korkuyor!
“Yeşiller yeterince büyük bir siyasi hareket olarak ‘korkutucu’ sayılmayabilir; ancak, seçim döneminde iktidarın zayıf taraflarını görünür hale getirecek önemli ve güçlü argümanlara sahip.”
Yaklaşan seçimler iktidar için olmak ya da olmamak sorunu. Bu anlamda muhalif seslerin duyulmasını, siyaset sahnesinde görünmesini engellemeyi kendisi için yararlı bir iş olarak düşünmüş olabilir; ama bu aynı zamanda kendi zayıflığının farkında olduğunu da gösteriyor. Gelecek korkusu bu kadar büyük ve belirleyici olmasa, göze alabilecekleri hakkında şimdi bu kadar konuşulmazdı.
Yeşiller yeterince büyük bir siyasi hareket olarak ‘korkutucu’ sayılmayabilir; ancak, seçim döneminde iktidarın zayıf taraflarını görünür hale getirecek önemli ve güçlü argümanlara sahip. Muhalefetin diğer partilerinden en önemli farkı belki bu ve korku içinde bir iktidarın seçimlere yakın cevap veremeyeceği ya da karşılık bulmakta zorlanacağı zayıf yerlerinin görüneceğinden ürkmesi doğal. Örneğin iktidar şu an ülke olarak en büyük beklentilerin odağında yer alan muhalefeti etkisiz hale getiren alanlar bulabiliyor. Bu partiler milliyetçi yaklaşımda; nükleer santral, fosil yakıt aramaları vb. pek çok konuda ya iktidar politikalarını onaylıyor ya da sessiz kalıyorlar. Bununla, iktidara kendisini önemli ve etkin gösterecek bir alan bırakabiliyorlar. Fakat yaşanan iklim krizi nedeni ile kuraklık gibi hayatımıza doğrudan yansıyan sorunlar karşısında, yeşil mutabakat ve yeşil dönüşüm gibi kulağa daha hoş gelecek umut verici çözümlere dair ya sabıkalı ya da yarışmaya kalkması halinde eli çok kötü ve yanıtlayamaz durumda. Oysa Yeşiller Partisi, herhangi bir kaygı ile kendisini sınırlamadığı için “kral çıplak” deme cesaretine sahip ve bagajı boş bir parti. Üstelik sesinin daha çok duyulabilir olma potansiyeli de var çünkü enternasyonal bir hareket. Dolayısı ile uluslararası ilişkileri diğer partilerden daha güçlü ve doldurduğu alanlarda onları zorlayabilecek olmasının etkisi küçümsenemez. Bu nedenle de Yeşiller Partisinin hiç görünmemesini sağlamak, iktidara daha kolay gelmiş olmalı.
“Yeşiller Partisi, herhangi bir kaygı ile kendisini sınırlamadığı için “kral çıplak” deme cesaretine sahip ve bagajı boş bir parti.”
Parti, kuruluşunun önüne koyulan engeller ile karşılaşınca bunu aşma mücadelesini tüm faaliyetinin merkezine aldı ister istemez. Konumunu ve çalışmalarını buna uyarlayarak ilerlemeye çalıştı. Ama artık buna devam etmeli mi sorusunu sormanın zamanı. Çünkü yaklaşan seçim dönemi hem toplumsal muhalefetin başarısına katılmak hem de kendi siyasi hedeflerine ulaşmak açısından yeni koşullar, yeni fırsatlar getirme potansiyeline sahip. Dolayısı ile engellemeyi bu eksende aşmak için yeni bir strateji belirlemesi gerekiyor. Seçim dönemine girilmesi, kaybettiği zamanı telafi ederek siyasi gelişmesi açısından çok şey kazanabileceği bir fırsat aynı zamanda.
Yeni bir stratejiyi düşünürken, parti olarak yola çıkıldığında öngörülen siyasi hedefler ve gelecek açısından değişen bir şey var mı diye bir değerlendirme yapıldığında, çok farklı bir yerde olunmadığı rahatlıkla söylenebilir. Diğer yandan Yeşil hareket zaten uzun yıllardan beri var olduğuna göre siyasi parti olarak ilerlemesi onun hedefleri açısından bir adımdı sadece; Hareketin bütünlüğünü koruyacak ve büyütecek, etki alanını genişleterek hedeflerine daha hızlı ilerlemesini sağlayacak bir adım. İçine girdiğimiz dönem ise bu anlamda yeniden yola devam etmesini ve gelişmesini hızlandıracak koşulları sağlayabilir. O zaman şu rahatlıkla ileri sürülebilir: kuruluşunun engellenmesi ile kaybedilen zaman ve mesafenin telafi edilmesi mümkün, ama nasıl?
Partinin kuruluşu ile amaçlanan hedefe bugün farklı yollardan, belki de daha hızlı yol alma fırsatları verme potansiyeli olan bu dönemi değerlendirmek gerek. Seçimlere parti olarak katılma olanağı olmasa da; bu süreç yine de, hareketin kendisini daha çok gösterme ve gelişme olanakları sağlayabilir. Seçimlere dönük bir faaliyeti organize etmek bile bu anlamda önemli bir adım. Dün, yasal olarak yerel örgütler kurmak için taban bulmak, ayrı bir faaliyet gerektiriyordu. Bu da, hareketin kendi olanakları ile sınırlıydı. Oysa bugün, seçimler için en geniş çevre ve tabanda organize olmak mümkün ve bu çalışma toplumda kabul gören son derece meşru, meşru olduğu için de iktidarın engellemelerini bile az çok aşan koşullarda yapılacak demektir. Böylelikle, taban gelişmesi de bu faaliyet ile birlikte gelen sonuçlardan birisi olacaktır. Seçim süreci ile sağlanacak bu meşruluk ve yasallık zemini Yeşiller için değerli bir fırsat. Yapılması gereken bunun için seçimlerde alacağı pozisyonu bir an önce belirleyip; buna uygun örgütsel yapı ve bağları kurarak çalışmalara başlamak. Böylece hem kuruluşunun engellenmesi nedeni ile düşen motivasyonun yükselmesi hem de somut bir faaliyet içine girerek örgütsel gelişme sağlanabilir. Kısaca seçim rüzgarı ile doldurmak için elindeki yelkeni onarmalı ve özellikle seçim işbirlikleri gibi araçlar ile hem bunu hem de ihtiyaç duyduğu faaliyet alanını olabildiğince genişletmeli.
Artık seçim sonuçları nasıl olursa olsun bir dönemin sonuna gelindi. Ama hala ortada bir yanılsama var ve bu ileriyi görmeye engel oluyor. Sanılıyor ki, eğer seçimlerde bu iktidarı tamamen değiştirecek bir sonuç alınamaz ise ki aslında düşük bir olasılık, bu iktidar şimdiki çizgisinde işleri daha da olumsuz bir yere götürebilir. Kuşkusuz bunu yapmak isteyecektir; ama akılda tutulması gereken şey koşullar; toplumsal muhalefet ve siyasi dengeler buna uygun değil. Bugün her ne kadar o öyle sanıyor olsa da 2006 yılındaki gibi “ananı da al git” diyebilme lüksü yok. Kaybedilen rasyonalite ile benzer çıkışlar oluyor zaman zaman; ama, şimdi bunun dün olduğundan siyasi ve toplumsal temelde çok büyük karşılığı olacağına şüphe yok. Dolayısı ile her durumda şimdikinden çok farklı koşullarda süren bir mücadele dönemi olacaktır.
“Yeşiller, parti kuruluşunun engellenmesi ile oluşan karamsarlığı hızla üzerinden atarak dikkatini geleceğe dönük bir siyasi faaliyete vermek zorunda.”
Yeni dönemde iktidar değişirse, Yeşiller açısından yeni toplumsal mutabakat koşullarında ekolojik yaraların sarılması, yeşil dönüşümün sağlanması vb. için çalışmayı önceleyen bir faaliyetin güçlendirilmesi gerekecek. Diğer durumda ise, zayıflayan iktidarın değişmesi için yeni koşullarda hem siyasi hedefleri hem de iktidarın değişimi için çalışmak gerekecek. Bütün bunlar gözetilerek, her iki durumda da Yeşiller Partisinin öyle ya da böyle gelişip güçlenmiş olarak bu döneme girmesi çok önemli. Ayrıca, 2024 gibi çok yakın bir tarihte yeni bir seçim daha var. Bir bakıma bu yerel seçimlerin Yeşiller açısından belki daha çok önemsenmesi gerekli. Dolayısıyla, şimdiden hedefler belirleyip hazırlanmaya başlamak için çok neden var ve hepsi partinin örgütlenme ve siyasi faaliyeti açısından bir motivasyon unsuru. Kısacası Yeşiller, parti kuruluşunun engellenmesi ile oluşan karamsarlığı hızla üzerinden atarak dikkatini geleceğe dönük bir siyasi faaliyete vermek zorunda.
Bugünkü kaos ve çatışma ortamında iktidar karşısında toplumun en büyük gücü, hala umudunun olması. Nerede ise herkes nefesini tuttu, seçimleri bekliyor. Ezilen, acı çeken ve yoksulluk içindeki insanlar; yani toplumun büyük çoğunluğu, yakında yapılacak seçimi düşünerek dayanma gücü buluyor. Yeşillerin bu umudun büyümesine katkı sunmak için daha fazla oyalanmaya zamanı var mı?
Kaynaklar:
(1) Joseph Goebbels- Akt. Demokrasilerde Propaganda oyunu; Jason Stanley-The Kitap yay. 2018
(2) https://www.sozcu.com.tr/2021/ekonomi/15-yil-once-bugun-erdoganin-anani-da-al-git-dedigi-ciftci-tarlami-satisa-cikardim-6254609/
Görsel tasarım: Olcay Özkaplan