YAZARLAR: ROSA MARTİNEZ RODRİGEZ [1] VE YOLANDA DİAZ [2]
ÇEVİRİ: KERN AG
Son yıllarda çok sayıda krize dayanışma içinde yanıt veren Avrupa, şimdi eski kemer sıkma rejimine dönüş ile iddialı iklim eylemi ve güçlü sosyal korumaya dayalı bir Birlik arasında bir yol ayrımında duruyor. Sumar’ın lideri Yolanda Díaz, 2024 AB seçimleri öncesinde muhafazakarların yeniden dirilişiyle karşı karşıya kalan Yeşiller ve ilericilerin güçlerini birleştirmeleri ve hayal güçlerini genişletmeleri gerektiğini savunuyor.
ROSA MARTÍNEZ RODRÍGUEZ: Avrupa Birliği ortak kurumlarını, piyasaların [her konuda] en iyisini bildiği ve devletin görevinin bu piyasaların işleyişini sağlamak olduğu yönündeki neoliberal konsensüs üzerine inşa etti. Şimdi bu konsensüs tüm dünyada parçalanıyor. Bu, Avrupa için ne anlama geliyor?
YOLANDA DÍAZ: Pandemi sırasında Avrupa’yı kurtarma planı üzerinde varılan mutabakat, bütçesi -ki hiçbir şekilde azımsanacak gibi değildi- ya da içeriği nedeniyle değil, daha ziyade temelinde yatan ilkeler nedeniyle gerçekten önemli bir dönüm noktasıydı. Anlaşma, işleri yapmanın başka bir yolu olduğunu, o zamana kadar pek çok kişinin piyasa güçleri tarafından mecbur bırakıldığına inandığı Avrupa siyasetine ekonomik yaklaşımı değiştirmenin mümkün olduğunu gösterdi.
Şimdi, üç yılı aşkın bir süre sonra, Avrupa projesi kendisini iki olası yol ile başka bir tarihi kavşakta buluyor. Bunlardan ilki, esasen üst sınıf Avrupalıların ayrıcalıklarını korumaktan ibaret olan neoliberal yeniden yapılandırmadır. Bu ilk yol Maastricht ve Lizbon’da yapılan hataların tekrarlanmasını sağlayacak ve bizi mevcut zorluklara cevap veremeyen ve adil bir dijital ve ekolojik geçişi sağlamaya uygun olmayan eski mali kurallara geri götürecektir. Bu aynı zamanda Akdeniz’i toplu bir mezara dönüştüren mevcut dış kaynaklı, güvenlik temelli modeli güçlendiren bir Göç ve İltica Paktı’na giden yoldur.
İkinci rota ise Avrupalıların çoğunluğunu korumayı ve iklim kriziyle yüzleşmeyi amaçlayan bir rota. Bu rota daha önce bahsettiğim, 2008 ekonomik krizinin kötü yönetiminden sonra pandemi sırasında işçileri korumayı başaran bir Avrupa’nın rotasıdır. Bu rota, sınırlılıklarına rağmen, onlarca yıldır imkansız olduğu söylenen her şeyi yapabileceğimizi gösteren kurtarma fonlarının rotasıdır.
“Pandemi sırasında gördüğümüz aydınlanma pırıltılarını beslemeliyiz.”
AB’nin “kurucu babası” Jean Monnet’nin Avrupa’nın krizde şekillendiği fikrini takip ederek, koronavirüs krizine cevaben ortaya çıkan bu dönüm noktasını geliştirmeliyiz. [Ekonomist] Mariana Mazzucato’nun da dediği gibi, onarımdan hazırlığa geçmeliyiz. Sonu gelmiş kemer sıkma politikalarını bir an önce terk etmeli ve kamu yatırım planlarını, mali teşvikleri ve [acil durumlarda istihdamı korumaya yönelik] SURE mekanizması gibi denenmiş ve test edilmiş araçları yerleştirmeye odaklanmalıyız. Pandemi sırasında gördüğümüz aydınlanma pırıltılarını beslemeli ve bunları oyunun kalıcı, güvenilir kuralları haline getirmeliyiz.
Tanımladığınız bu ikinci rotada yeşil dönüşümün rolü nedir? İklim politikası Avrupa’nın daha sosyal olmasına ve eşitsizliklerin azaltılmasına katkıda bulunabilir mi?
Bu olumlu rotaya girebilmek için AB’nin iklim değişikliğiyle mücadelede bir süper güç haline gelmesi şart. Avrupa’nın henüz gerçek anlamda özerk bir profil çizemediği bir küresel yeniden yapılanma noktasında, bu rol kilit önem taşımaktadır. Yasal gücü, iklim diplomasisini savunması, büyüklüğü ve diğer faktörler nedeniyle AB, dünyanın geri kalanı için takip edilecek bir iklim politikası örneği olarak, küresel ölçekte demokratik ve sosyal açıdan sorumlu ekolojik planlamanın arkasındaki itici güç olma kapasitesine sahiptir.
Son birkaç aydır, Avrupa Yeşil Mutabakatını ortadan kaldırmaya yönelik endişe verici bir girişime tanık olduk. Bunu Doğa Restorasyon Yasası ve yeşil Avrupa gündeminin yavaşlatılması çağrısında bulunan Ursula von der Leyen ve Emmanuel Macron’un açıklamalarıyla gördük.
İklim inkarcıları ve geciktiricilerinden oluşan bu ittifak karşısında, iklim hedeflerine ulaşmanın her zamankinden daha acil olduğunu yüksek sesle ve net bir şekilde söylemeliyiz. Yenilenmiş bir hırs ve daha agresif bir zaman çizelgesi ile genişletilmiş bir Avrupa Yeşil Mutabakatı, önümüzdeki on yıl boyunca ana siyasi odağımız olmalıdır. Kaybedecek zamanımız yok.
Bu nedenle, Fit for 55 gündemini genişletmeli ve Adil Geçiş Fonu ve Sosyal İklim Fonu gibi Yeşil Mutabakatın sosyal mekanizmalarını güçlendirmeliyiz. Bu, iklim acil durumuyla mücadele yükünün çalışanların değil, çevreyi en çok kirletenlerin omuzlarına binmesini sağlayacaktır. Ayrıca, geçiş süreci boyunca işçileri korumak ve bunun istihdam üzerinde olumsuz bir etki yaratmamasını sağlamak için SURE iklim mekanizması gibi yeni araçlar yaratmamız gerekiyor.
Sanayi politikası Avrupa çapında da yeniden moda oldu. Ancak bu politika, riskleri kamulaştırmak ve karları özelleştirmek yerine ekonomi üzerindeki demokratik kontrolü arttıracak şekilde uygulanabilir mi?
Avrupa ve üye devletlerinin aktif sanayi politikasına ve yeşil sanayi planlamasına ihtiyacı var. İhtiyacımız olan şey, mevcut zeitgeist’e damgasını vuran belirsizliği azaltmak için daha fazla ve daha iyi planlamadır.
Sanayi politikası geri dönüş yaptı ama eskisi gibi olamaz. Üretim modelimizde uzun vadeli, yapısal bir dönüşüme ihtiyacımız var.
“AB’de ekonomik bir paradigma değişikliğine yardımcı olmak için yeşil endüstriyel planlamaya ihtiyacımız var.”
İşçiler için gerçekten ilerici bir gündem izleyerek AB’de ekonomik bir paradigma değişikliğine yardımcı olmak için yeşil endüstriyel planlamaya ihtiyacımız var. Ayrıca, işçi haklarını merkeze koyan ve şirketlere yönelik kamu yardımlarını, adil bir ekolojik ve dijital dönüşüme anlamlı katkıları olması şartına bağlayan yeşil bir yeniden sanayileşme sürecine ihtiyacımız var. Bu noktalardan sonuncusu son derece önemlidir. [İlerici ABD senatörü] Bernie Sanders, ABD CHIPS Yasasına verdiği desteği, şirketlerin işçilerin yararına olacak bir dizi kriteri yerine getirmesi koşuluna bağlamıştır. Bu yapılabilir ve bunu yapmamız elzemdir.
Bu nedenle, yeşil endüstriyel planlama aynı zamanda yeni işler yaratarak ve maaşları iyileştirerek çalışanları ön plana çıkaran adil bir geçiş anlamına da gelmektedir. Bu fikir, Temmuz ayındaki İspanya seçimleri için hazırladığımız seçim manifestomuzda da ön plandaydı: yılda 500.000 evin rehabilite edilmesini, yenilenebilir enerjiye yapılan yatırımların arttırılmasını ve İspanya’nın elektrikli mobilitede öncü olmasını içeren ulusal bir enerji dönüşüm planından bahsettik.
Bu aynı zamanda silah üreticilerinin mali çıkarlarına değil, Avrupa halklarına hizmet eden stratejik özerkliğin arttırılması ihtiyacıyla da bağlantılıdır. Üçüncü ülkelerin onayını gerektirmeyen kararlar alabilmemiz için kendi sanayilerimize ihtiyacımız var. Avrupa’nın mevcut jeopolitik belirsizlik ortamında kendi sesini duyurabilmesi ve bağımsız bir rol oynayabilmesi için kendi sanayilerimize ihtiyacımız var.
Geçtiğimiz birkaç yılda Avrupa, üye devletlerin daha fazla yatırım yapmaları için alan yarattı. İspanya, ‘ortak borçlanma’ ve ‘enerji düşeş vergisi’ gibi politikalar için koalisyonlar kurarak kilit bir güç oldu. Üye devlet düzeyindeki ilerici hükümetler ile Avrupa düzeyindeki ilerici liderlik arasındaki etkileşimi nasıl görüyorsunuz? Ve İspanya hala bu rolü oynayabilir mi?
İspanya’nın Avrupa’daki rolü son yasama döneminde çok değişti. On yıl önce Mariano Rajoy’un ekonomi bakanı Luis de Guindos, Eurogroup’a çalışma kanunlarındaki karşı reformun “son derece agresif” olduğunu söyleyerek övünüyordu. Bugün ise çalışma reformumuz, işlerin farklı bir şekilde de yapılabileceğine dair tüm Avrupa’ya örnek teşkil etmektedir. On yıl önce İspanya kemer sıkma politikalarıyla boğuşan Avrupa’nın kıyısındaydı. Bugün ise asgari ücret ve ücret şeffaflığına ilişkin direktifler gibi AB düzeyinde son derece iddialı ve başarılı girişimleri koordine ediyoruz.
Eski “PIIGS” ülkelerinin [3] ve bir bütün olarak Güney Avrupa’nın, Avrupa projesinin yeniden yapılandırıldığı bir dönemde öncü ve tarihi bir liderlik rolü oynadığını görmek gurur verici.
“Seçim, ileriye doğru küçük adımlar atmak ya da geriye doğru büyük sıçramalar yapmak arasındadır.”
Hırslı ve yenilikçi olmaya devam edersek ve bu anı konsolidasyon değil ilerleme zamanı olarak görürsek bu rolü oynamaya devam edebileceğimize inanıyorum. Seçim, ileriye doğru küçük adımlar atmak ya da geriye doğru büyük sıçramalar yapmak arasındadır.
Bu yılın başlarında “Avrupa, demokratik, sosyal ve federal bir proje haline gelmesi gereken hükümetler arası bir pakttır” diye yazmıştınız. Avrupa neden bir sonraki adımı atmaya ihtiyaç duyuyor? Ve mevcut durumda bu ufuk gerçekçi mi?
Sumar’ın [Díaz tarafından kurulan ve yönetilen sol-ilerici parti] uluslararası programının üç ana hedefi vardı: büyük eko-sosyal krizden demokratik bir çıkış yolu bulmak; çok taraflılığı ve uluslararası hukuku güçlendirerek Avrupa’da demokrasiyi yeniden inşa etmek ve sosyal açıdan daha sağlam bir Avrupa’ya doğru ilerlemek. Bu son hedef ilk ikisi için bir ön koşuldur ve iddialı olmamız gerekir.
İklim acil durumuyla mücadeleyi Avrupa Merkez Bankası’nın hedeflerinden biri haline getirerek Maastricht Antlaşması’nın modası geçmiş bir bileşeni olan İstikrar ve Büyüme Paktı’nın ötesine geçmekten bahsettik. Bu, Avrupa İstikrar Mekanizması’nın yerine bir Avrupa Borç Ajansı getirilmesi; üye devletler arasında sosyal dampingi [4] önleyici yeniden dağıtılabilen ve bütüncül bir maliye politikasına geçilmesi; Avrupa Sosyal Haklar Sütunu’nun veya Sosyal İlerleme Protokolü’nün yasal olarak kodlanması ve Birliğin kurumsal çerçevesinin demokratikleştirilmesi gibi pek çok şekilde olabilir. Gerçekçi ufuklara ilişkin son bir nokta. 1949 yılında, savaş sonrası refah devletleri inşa edilirken, [ekonomist ve siyaset felsefecisi] Friedrich Hayek “Entelektüeller ve Sosyalizm” başlıklı bir makale yazmış ve Keynesçiliğin zaferiyle karşı karşıya kalan piyasa liberallerinin yeni, radikal bir ütopik vizyona ihtiyaç duyduklarını belirtmişti. Otuz yıl sonra Hayek’in görüşlerinin çoğu ana akım haline gelmişti. Bence neoliberalizmin başarısından ders almalıyız. Dönüştürücü ufuklara ihtiyacımız var, çünkü zorlarsak, hayal gücümüzü genişletirsek, düşündüğümüzden çok daha ileriye gidebiliriz.
Avrupa için bir vizyona sahip olanlar sadece ilericiler değil. Şaşırtıcı bir şekilde, aşırı sağ her zamankinden daha ulus ötesi. Sizce önümüzde nasıl bir seçenek var? Onların Avrupa’sı nedir ve bizimki nedir?
Bence bundan öğrenecek çok şeyimiz var. Aşırı sağ, kendi içindeki pek çok farklılığa rağmen, hem Avrupa’da hem de dünyanın geri kalanında ulus ötesi bir ağ kurmayı ve kendisini birleşik, koordineli bir siyasi aktör olarak göstermeyi başardı. İlericilerin de aynı şeyi yapması gerektiğini düşünüyorum. Bu nedenle, [Marksist teorisyen Antonio] Gramsci’nin ruhuyla, her zaman ilerici bir tarihsel blok, yeşil bir tarihsel blok inşa etmekten söz ediyorum: seçim siyasetinin ötesine geçen geniş ve çeşitli bir ittifak; sosyal, entelektüel ve kurumsal hareketlerin yanı sıra farklı geleneklerden gelen siyasi güçleri de içeren bir ittifak. Bu, şimdiye kadar neoliberal modelin bir parçası olan sektörleri bile içerebilir. Büyük zorluklarla yüzleşmek için büyük ittifaklara ihtiyacımız var. İnsanlar hepimizin aynı olmasını, bağımsız düşünmeyi bırakmamızı istemiyor – güçlerimizi birleştirmemizi, birlikte ilerlememizi ve insanların günlük yaşamlarını iyileştirmemizi istiyorlar. Sumar’ın İspanya için yenilikçi vizyonu budur ve şimdi bunun Avrupa sahnesine yapacağımız katkı olmasını istiyoruz.
2024’teki AB seçimlerinde tehlikede olan nedir? Bu seçimler İspanya için neden önemli?
Bu seçimlerde her şey tehlikede. Ülkemizin Brüksel’deki saygınlığının devamı ve hepsinden önemlisi Avrupa projesinin geleceği söz konusu.
Bakın, birkaç ay önce İspanya’da sandıklar açılmadan aylar önce bazı kişiler zafer ilan ediyordu. Ülkemizde, sağ ve aşırı sağ arasındaki bir ittifak için zaferin kesin olmadığını gösterdik. Tam tersine: bu geçmişte kaldı.
Aynı şey şimdi Avrupa seçimlerinde de yaşanıyor. Seçimlere birkaç ay kala Avrupa’da pek çok kişi yapılacak bir şey olmadığını, sadece iki olası sonuç olduğunu söylüyor: ya [merkez sağ ile aşırı sağ arasında] Meloni usulü bir ittifak ya da her zamanki büyük koalisyona razı olmak. Durum kesinlikle böyle değil!
DİPNOTLAR:
[1] Rosa Martínez Rodríguez, Green European Journal yayın kurulu üyesi ve İspanya Parlamentosu’nun eski bir Yeşil üyesidir (2015-2019) ve 2014’ten 2018’e kadar İspanyol Yeşiller Partisi’nin (EQUO) eş sözcüsü olmuştur. Halen İspanyol politik ekolojisinin “düşün ve yap” tankı EcoPolitica’nın üyesidir.
[2] Yolanda Diaz İspanyol bir siyasetçi ve iş hukuku alanında uzmanlaşmış bir avukattır. Kendisi sol parti Sumar’ın lideridir.
[3] Portekiz, İrlanda, İtalya, Yunanistan ve İspanya
[4] Ç. N.:Sosyal damping, özellikle göçmen işçiler üzerinden düşük ücret ve kötü çalışma koşulları yoluyla kar sağlama anlamında kullanılmaktadır.
BU YAZI, AVRUPA PARLAMENTOSU’NUN YEŞİL AVRUPA VAKFI’NA SAĞLADIĞI FİNANSAL DESTEK İLE ÇEVRİLMİŞTİR. AVRUPA PARLAMENTOSU, YAYININ İÇERİĞİNDEN SORUMLU DEĞİLDİR.
Bu yazı, İngilizce olarak, 4 Aralık 2023 tarihinde, Green European Journal’da yayınlanmıştır.
https://www.greeneuropeanjournal.eu/europes-turning-point/ adresinden indirilmiştir.
Görsel tasarım: Güneş Akçay