YAZAR: KAYA GENÇ [1]

ÇEVİRİ: KERN AG

Türkiye’nin genellikle pazar ve vize serbestisi talebi olarak ortaya konan AB’ye katılım arzusu, aynı zamanda eşitlik ve adalet için süregelen bir kararlılığı da desteklemektedir.

Değerlerini öğrendiğimden beri Avrupa’ya inandım. Çoğu Türk vatandaşı da buna inandı – en azından bir süre için. 2000’li yılların başında yapılan kamuoyu yoklamaları Türkiye’de Avrupa Birliğine verilen desteğin yüzde 75 civarında olduğunu gösteriyordu. Doğru, ben ve Türk vatandaşlarının çoğunluğu Avrupa’ya farklı nedenlerle inanmış olabiliriz, ancak hayatlarımız için taşıdığı potansiyele birlikte inandık. 

1999’daki Helsinki Zirvesinde Türkiye’nin adaylık statüsü kazanmasını ve Aralık 2004’te Türkiye’nin tam üyelik müzakerelerine hazır olduğunun ilan edilmesini izleyen yirmili yaşlarında biri olarak Avrupa konusunda heyecanlıydım. Avrupa’nın benim değerlerimi temsil ettiğine inanıyordum. Birliğe üye olmak bu değerleri Türkiye’de de pekiştirecekti. Avrupa, birisinin ulusal kimliğini ve tarihini radikal bir eleştiriye açmaya istekli olması, ortaya çıkan her türlü suçla yüzleşmeye hazır olması anlamına geliyordu. Avrupa, cinsellik konusunda açıklık, natrans normlara uymayanların özgürlüklerinin ve haklarının tanınması anlamına geliyordu. Avrupa her türlü siyasi görüşün demokratik kabulüne eşit derecede açıktı. Radikal Marksistler, Kürt milliyetçileri, eko-savaşçılar ve İslamcıların hepsi siyasi temsil hakkına sahipti: Avrupa bunu sağlamak için vardı.

Avrupa 2000’li yıllarda üyelik müzakereleri sırasında Türkiye’den bu değerleri talep ettiğinde, bunların benim de değerlerim olduğunu söyledim. Bunları talep ederken Avrupa’nın ve değerlerinin Türkiye’nin geleceğini oluşturduğunu savundum. 

2000’li yılların ortalarından bu yana yirmi yıl geçti ve ben hala Avrupa’ya ve bu değerlere inanıyorum. Ancak Avrupa’nın Türkiye’nin geleceği olup olmadığı farklı bir soru. 2010’ların başında yapılan kamuoyu yoklamalarına göre Avrupa’ya verilen destek yüzde 58’e düştü. Bu rakam 2017’de daha da düşerek yüzde 48’e geriledi; ülkenin yarısından fazlası Avrupa’ya “hayır” dedi. Daha sonra, Türk ekonomisi çöktüğünde, destek yeniden yükselmeye başladı – bugünlerde yüzde 50 civarında.

Diğer Türk vatandaşlarının inancı dramatik bir şekilde değişkenlik gösterirken benim Avrupa’ya olan inancım nasıl değişmeden kalabilir? Avrupa, Türkiye’nin önde gelen ticaret ortağı olmaya devam ediyor ve önceki desteğin Avrupa’nın etik ve siyasi değerlerini benimsemekten ziyade pazar entegrasyonuna yönelik bir arzuyu ifade ettiğinden şüpheleniyorum: daha fazla pazar ve vize serbestisine duyulan bir susuzluktu bu. Türk halkı insanların ve malların serbest dolaşımını istiyordu. Ancak Avrupalı liderler sadece ikincisini istiyordu: Türklerin topraklarına akın etmesi fikri onları dehşete düşürüyordu. Benim gibi insanların talep ettiği ve arzuladığı şey ise değerlerin serbest dolaşımı idi. İspanya’da olduğu gibi, sadece on yıllar önce ülkeyi yöneten askeri rejimi incelemek istedik. Tıpkı Almanya’da olduğu gibi, geçmişimizin soykırımla ilgili bölümlerini sorgulama özgürlüğü istiyorduk. Fransa’da olduğu gibi, daha canlı işçi sendikaları ve aktivistler için daha fazla hak ve koruma istedik.

Değerlerin serbest dolaşımına ilişkin bu ortak Avrupa vizyonu ne yazık ki hala gerçekleşmiş değil. Bu arada, ticaret hiç bu kadar serbest olmamışken, Türkiye’nin giderek yoksullaşan vatandaşlarına kısa süreli Avrupa vizeleri bile verilmiyor. Son zamanlarda Türkiye’nin mülteci hareketlerinin koruyucusu rolü daha da pekişti. 

Yirmili yaşlarımın Avrupa’sı tanınmayacak kadar değişti. Avrupa’nın önde gelen hükümetlerinin politikaları Recep Tayyip Erdoğan’ın otokratik rejimine her geçen gün daha çok benziyor. İtalya’dan Macaristan’a, bizim gibileri, yani “köksüz kozmopolitleri ve dejenere olmuşları” hor gören çirkin ve alaycı politikalar yükseliyor. Ama ben umudumu koruyorum. Avrupa’daki ilerici düşünürler ve aktivistler, yirmi yıl önceki ortak Avrupa vizyonunun ayrılmaz parçası olan değerleri ileri taşımaya devam ediyor. Bizi ayıran tünel hiç bu kadar uzun görünmemişti. Türkiye, diktatörünün pervasızlığı nedeniyle Avrupa Konseyi’nden uzaklaştırılmakla karşı karşıya olsa da, tünelin ucunda bir ışık parlamaya devam ediyor.

DİPNOTLAR:

[1] Kaya Genç, ‘Gölgenin Altında: Modern Türkiye’de Öfke ve Devrim’ kitabının yazarıdır. Son Cumhurbaşkanlığı seçimine ilişkin yeni materyallerin yer aldığı son kitabı ‘Aslan ve Bülbül: Modern Türkiye’de Bir Yolculuk’un karton kapaklı baskısı Mayıs 2024’te yayınlanacak.

BU YAZI, AVRUPA PARLAMENTOSU’NUN YEŞİL AVRUPA VAKFI’NA SAĞLADIĞI FİNANSAL DESTEK İLE ÇEVRİLMİŞTİR. AVRUPA PARLAMENTOSU, YAYININ İÇERİĞİNDEN SORUMLU DEĞİLDİR.

Bu yazı, İngilizce olarak, 4 Aralık 2023 tarihinde, Green European Journal’da yayınlanmıştır.

https://www.greeneuropeanjournal.eu/a-free-market-of-values/ adresinden indirilmiştir.

Görsel tasarım: Güneş Akçay