YAZARLAR: ANNA COOTE [1] VE SEBASTIAN MANG [2]

ÇEVİRİ: KERN AG

Yaklaşan Avrupa seçimlerinde politikacılar iki önemli soruyla karşı karşıya: iklim acil durumunun ele alınması ve hayat pahalılığı krizinin hafifletilmesi. Tek bir çözüm yok, ancak bir strateji büyük bir fark yaratabilir: insanların iyi bir yaşam sürmek için gerçekten ihtiyaç duydukları şeylere odaklanmak. Toplu taşımanın iyileştirilmesi, yerel yenilenebilir enerji projeleri ve evrensel çocuk bakımı gibi iyi finanse edilen, sürdürülebilir ve uygun bedelli kolektif eylemlere odaklanarak, yeşil ve bütçeye uygun yaşamı herkes için erişilebilir hale getirebiliriz. 

Avrupa Yeşil Mutabakatı, AB’nin artan iklim eylemi ihtiyacına verdiği yanıttır. 2019 yılında büyük bir tantanayla tanıtılan bu proje, emisyon azaltım hızı, artan talebi karşılayacak enerji ve malzeme gereksinimleri ve iklim hedeflerini karşılayacak kamu yatırımları açısından yetersiz kalmaktadır. En önemlisi, güçlü bir sosyal boyuttan da yoksundur. 

Herkesin maliyet tasarrufu sağlayan ve yeşil çözümlere erişebilmesi için hayati yatırımları desteklemeksizin, düzenlemelere dayandırarak ve kirletici faaliyetleri daha pahalı hale getirerek, iklim politikası geriye gitme riski taşımaktadır. Bu etki, artan hayat pahalılığı ve yükselen faiz oranlarıyla daha da kötüleşmektedir. Mevcut krizlerimizi, örneğin yenilenebilir enerji kaynaklarının benimsenmesini hızlandırarak ve toplu taşımanın kalitesini ve satın alınabilirliğini artırarak ele almak daha pahalı hale gelmiştir. 

İlericiler şimdi bu sosyal boyutu geliştirmeye öncelik vermeli, kolektif eylem yoluyla hayatın temel gereksinimlerini sağlayarak seçmenlerin günlük deneyimlerine hitap etmelidir. 

Çevresel düzenlemeler önemli olmakla birlikte, sosyal açıdan adil bir iklim gündemi, daha akıllı kamu yatırımları gerektirmektedir. İlericilerin şu anda tartışılmakta olan mali kuralların modası geçmiş mantığını reddetmelerinin zamanı gelmiştir. Bu kurallar, hükümetlerin yatırım yapma, piyasaları şekillendirme ve sürdürülebilir kamu malları sağlama konusunda oynayabilecekleri rolü sınırlandırdıkları için geçişi hızlandırmanın önünde büyük bir engel teşkil etmektedir. 

Evrensel temel hizmetler hem eşitsizlikle hem de iklim kriziyle mücadele edebilir. Bu, herkesin temel ihtiyaçlarını çevresel sınırlar içerisinde karşılamayı amaçlayan bir politika programıdır. Bu hedefe bireylerin tek başına hareket etmesiyle değil, ancak kolektif eylemle ulaşılabilir: daha fazla ve daha iyi kamu hizmetleri, kamu fonlarının yatırımı ve kamu yararına düzenlemeler. 

BM Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’ndeki bilim insanları, “herkes için temel ihtiyaçları ve refahı hedefleyen bir kalkınma modelinin, GSYİH odaklı büyümeden daha az karbon yoğunluğuna yol açtığı” konusunda “yüksek düzeyde bir mutabakat” olduğunu bildirmiştir. Rapor, “kendine yetme helini ve dayanışmayı güçlendiren; bakım, geçim kaynaklarının korunması, kolektif eylem ve temel hizmetlerin sağlanması üzerine kurulu ekonomileri, emisyonların azaltılmasıyla bağlantılı hale getiren” değişiklikler yapılması çağrısında bulunmaktadır. 

İnsanların yaşamlarını mümkün ve değerli kılmak için nelere ihtiyaç duydukları konusunda geniş bir mutabakat vardır: yaşanacak bir ev, besleyici gıda, kaliteli eğitim, kendimize bakamadığımızda bize bakacak insanlar, hastalandığımızda sağlık hizmetleri, temiz hava ve su, evsel enerji, bizi gitmemiz gereken yere götürecek ulaşım, internete erişim ve – temelde – sürdürülebilir bir çevre. 

Bu temel ihtiyaçlar dünyadaki hemen hemen herkes için olduğu kadar gelecek nesiller için de geçerlidir. Bunların nasıl karşılanacağı ülkeler, kültürler ve zaman dilimleri arasında büyük farklılıklar gösterecek ve her ihtiyaç alanı farklı şekilde karşılanacaktır. Evrensel temel hizmetler, her durumda politika ve uygulamalara rehberlik edecek ilkeli bir çerçeve sunmaktadır. 

İHTİYAÇ TEMELLİ BİR YAKLAŞIM  

Evrensel temel hizmetler, ekonomik ortodoksiye meydan okuyan ve sürdürülebilir bir alternatif sunan yeni bir fikirler bütününün parçasıdır. Neo-klasik ekonomi, tercih memnuniyetini refahın başlıca kaynağı olarak kabul eder. Ancak [sosyal politika uzmanı] Ian Gough’un da belirttiği gibi, “gezegensel sınırların tanınmasının sonsuz arzuların tatminini sınırlamayı gerektirdiği” Antroposen çağında bunun herhangi bir mantıksal, etik veya pratik gerekçesi yoktur. “Gereklilik tabanının üstünde, aşırılık tavanının altında kalan alan” olarak tanımlanan “farklı bir değer standardının, yeterlilik ya da yeteri kadar standardının” zamanı gelmiştir.[1] 

Temel ihtiyaçlar, tercihlerin aksine, doğası gereği ‘tatmin edilebilir’dir. Evrensel temel hizmetler, evrensellik ve yeterlilik hedeflerini bir araya getiren ihtiyaç temelli bir yaklaşımdır – şimdi ve gelecekte herkese yetecek kadar. “İnsanlık için güvenli ve adil bir alan” ve bununla yakından ilişkili olan sosyal taban ile ekolojik tavan arasında sürdürülebilir “tüketim koridorları” hedefine ulaşılmasında kilit bir rol oynar.[2]  Sınırlar dahilinde iyi bir yaşam sürmekle ilgilidir. Pratik sonuç, tek tip bir sade yaşam değil; sadece daha iyi durumda olanların değil, herkesin tatmin edici bir yaşam sürmek için zaman, mekan ve fırsattan yararlanmasını sağlayan güvenli sosyal ve maddi temellerdir. Yeterlilik hedefi, herkes için lüks ve kamusal refah vizyonlarıyla yakından ilişkilidir. Kökleri kolektif eylem, ortak amaç ve karşılıklı yardımlaşmaya dayanan evrensel temel hizmetler, birkaç kişi için değer yaratmak yerine herkes için değer yaratır. 

ADİL BİR EKOLOJİK GEÇİŞ İÇİN TEMEL  

Mevcut iklim politikaları piyasa eksenlidir ve düşük gelirli haneleri daha fazla etkileme eğilimindedir. Oxfam’ın karbon eşitsizliği analizi, hikayenin en azından bir kısmını göstermektedir.[3] 1990 ve 2015 yılları arasında, Avrupa’nın düşük ve orta gelirli grupları emisyonlarını azaltırken, en zenginler emisyonlarını arttırmıştır. Bu durum devam edecek gibi görünüyor: Emisyon Ticaret Sisteminin önümüzdeki yıllarda aşamalı olarak ulaşım ve evsel ısınmayı da kapsayacak şekilde genişletilmesi, düşük ve orta gelirli haneler üzerinde, fiyat artışını neredeyse hiç fark etmeyecek ve farklı tüketim yapmayacak olan en zenginlere kıyasla çok daha büyük bir etki yaratacak. Bu korkuları hafifletmek için önerilen Sosyal İklim Fonu, bir fark yaratmak için çok küçük kalacaktır. 

Başta evrensel temel hizmetler olmak üzere, insan ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik toplu tedbirler bu geriletici etkileri telafi edebilir. Artan yakıt vergileri veya karbon fiyatlandırması, uygun fiyatlı toplu taşıma ve paylaşımlı ulaşıma geçebildikleri takdirde hane halklarının bütçelerine daha az zarar verecektir. Konutlar kamu yararına yönetilirse, güçlendirme maliyetleri sübvanse edilebilir ve paylaşılabilir, böylece en ağır yük düşük gelirli hanelere yüklenmez. 

Çevresel hedeflere ulaşmak için halkın tutumları ve davranış biçimleri çok önemlidir. Tüm kamu hizmetleri, neyin mümkün olduğunu göstererek ve farklı iş yapma biçimlerini teşvik edip destekleyerek, çevreye zararlı davranışları caydırarak ve insanların sürdürülemez rutinlere kilitlenmesini önleyerek bunları etkileyebilir. 

Örneğin, iyi bir toplu taşıma sistemi özel araçlara olan bağımlılığı azaltmaya yardımcı olacaktır. Hastaneler ve okullar sürdürülebilir şekilde üretilmiş gıdalar sunabilir ve yemeklerinde et kullanımını azaltabilir, hatta kaldırabilir. Çocuk bakımı ve eğitim hizmetleri, gelecek nesillerin deneyimleri, farkındalıkları ve öğrenmeleri üzerinde önemli bir etkiye sahip olabilir. Evrensel temel hizmetler dayanışmayı teşvik eder ve kolektif eylemin marjinal değil merkezi olduğu bir siyaseti destekler. Gezegeni korumak üzere birlikte çalışmak için gereken elverişli koşulları yaratır. 

DENGELEME VE YENİDEN DAĞITMA  

AB’de yükselen enflasyonla mücadeleye yönelik mevcut yaklaşım, merkez bankası faiz oranlarının arttırılmasına odaklanmaktadır. Bu da hanehalkı, iş dünyası ve devlet yatırımlarını daha pahalı hale getirmekte, böylece istihdam kaybedilmekte ve nihayetinde insanların harcayacak daha da az parası olmaktadır. Ancak şu anda olduğu gibi enflasyon yüksek fosil yakıt fiyatları ve uluslararası ticaret baskılarından kaynaklanıyorsa, faiz oranlarını yükseltmek enflasyonun temel nedenlerinin üzerine gitmek  konusunda bir fayda sağlamaz. 

Tersine, enflasyonu düşürmek için faiz artışlarına bel bağlamak, pahalı fosil yakıtlardan vazgeçmeyi ve yenilenebilir enerji kaynaklarına yatırım yapmayı, ulaşımı elektrikli hale getirmeyi ve sosyal konutları iyileştirmeyi daha pahalı hale getiriyor. Orta vadede enerjiyi daha ucuz hale getiren ve bizi fosil fiyat şoklarından koruyan temel yeşil yatırımları geciktirerek gelecekteki fiyat istikrarını baltalıyor. Gerçekten de yatırımcılar yenilenebilir enerji fonlarını rekor bir hızla terk ediyor; çünkü temiz enerji hisseleri yüksek faiz oranlarından ciddi şekilde etkilendi. 

Ekonomist Isabella Weber[4] günümüz enflasyonunun, “şirketler sektörünün kâr marjlarını korumak ya da artırmak için fiyatları yükselterek büyük bir maliyet şokunu tüketicilere yansıtmayı başardığı” ‘satıcının enflasyonu’ olarak tanımlanabileceğini savunuyor. Artan şirket karları, son iki yılda Avrupa’daki enflasyon artışının neredeyse yarısını oluşturmaktadır; zira şirketler fiyatları ithal enerji maliyetlerindeki artıştan daha fazla arttırmıştır. Önde gelen ana akım iktisatçı Paul Krugman[5] bile artık enflasyonun dağılımsal bir çatışma olduğunu kabul ederken, Uluslararası Para Fonu enflasyon görünümünün şirket kârlarının ücret artışlarını nasıl absorbe ettiğine bağlı olduğunu savunuyor.[6] 

Geçiş sürecine yatırım yapanlar da dahil olmak üzere, faiz oranlarını yükselterek insanların işlerini zorlaştırmak yerine farklı bir yol izlemeliyiz. On yıllar boyunca reel ücretlerde yaşanan durgunluğun ardından, kolektif eyleme yatırım yaparak ve aşırı karları vergilendirerek bu krizden çıkmanın adil bir yolunu bulmalıyız. Hükümetler; ulaşım, çocuk bakımı ve konut gibi kilit sektörleri meta olmaktan çıkarıp demokratikleştirerek, fiyatları doğrudan düşürmek suretiyle hayat pahalılığı krizini hafifletme potansiyeline sahiptir. 

Evrensel temel hizmetlerin uygulanması ekonomiyi yeniden dengeleyecek, düşük gelirli gruplar için kaynakları genişletecek ve aşırı tüketimi kısıtlayacaktır. Yaşamın temel gereksinimlerini karşılayan hizmetler, sanal bir geliri ya da “sosyal ücreti” temsil eden “ayni” yardımlardır. Londra merkezli İngiliz Mali Araştırmalar Enstitüsü tarafından yapılan analiz, bir dizi hizmetin (veya “ayni yardımların”) kaynakları, düşük ve yüksek gelirli gruplar arasında nasıl önemli ölçüde yeniden dağıttığını göstermektedir.[7].

Evrensel temel hizmetler, ihtiyaçları piyasa işlemleri yoluyla bireysel olarak karşılamak yerine hizmetler yoluyla toplu olarak karşılayarak kamusal tüketim alanını genişletir. Hizmetlerin doğrudan kamu kurumları veya hükümet tarafından düzenlenen devlet dışı kuruluşlar tarafından sağlandığı durumlarda, bunlar meta değil kamu malıdır. Ortak sorumluluğa ve demokratik kontrole tabidirler; herkes için erişilebilir kılınabilir ve karşılanmayan ihtiyaçlardan kaynaklanan zararların önlenmesine yardımcı olabilirler. 

Sosyal hizmetlerin sağlanmasına ilişkin uluslararası bir analiz 2021 yılında “kamu hizmetlerinin daha yüksek ihtiyaç tatmini ve daha düşük enerji gereksinimi ile bağlantılı olduğu” sonucuna varmıştır.[8] Sistemin piyasa tarafından yönlendirildiği Amerika Birleşik Devletleri’nde sağlık hizmetlerinin karbon ayak izi, sistemin tamamen veya kısmen devlet tarafından kontrol edildiği çeşitli Avrupa ülkelerine kıyasla kişi başına üç kat daha fazladır. 

İklim çöküşünü önlemek için hızlı ve yoğun tedbirler gereklidir ve gelir dilimlerine ayrım gözetmeksizin bunların etkisini yaymak, en yoksul kesimi kabul edilebilir yaşam standartlarının altına hızla itecektir. Karbonsuzlaştırma çabaları eninde sonunda düşük gelirli gruplara fayda sağlayacak olsa da, kazanımlar sosyal bir felaketi önlemek için çok az ve çok geç olacaktır. Net sıfır emisyona ulaşmak için iki entegre yol gereklidir: toplam emisyonların azaltılması ve gelir, servet ve insanların temel ihtiyaçlarını karşılama becerilerindeki eşitsizliğin azaltılması.   

AVRUPA’DA YATIRIMLARIN ÖNÜNÜ AÇMAK  

Avrupa genelinde evrensel temel hizmetlerin sunulabilmesi için hükümetlerin kamu mal ve hizmetlerine yatırım yapma konusunda daha büyük bir rol oynaması gerekecektir. Almanya’nın 2022 yazında uygulamaya koyduğu 9 avroluk toplu taşıma bileti uygulaması, evrensel temel hizmetlerin uygulamadaki en iyi örneklerinden biridir. Bu uygulama oldukça popülerdi ve 52 milyondan fazla bilet satıldı. Ancak, Alman tren ağına yıllarca yapılan yetersiz yatırım, hizmet kalitesinin düşmesine neden oldu. İklim bileti gibi programların kıta genelinde her ülkede oluşturulması gerekirken, bunların kaliteli yatırımlarla desteklenmesi elzem gözükmektedir. 

“Hükümetlerin kamu mal ve hizmetlerine yatırım yapma konusunda daha büyük bir rol oynaması gerekecektir.”

Bu atak çok paraya mal olacaktır; ancak eylemsizlik – ya da gecikmiş eylem – daha pahalı olacaktır. Dahası, özel benzinli ve dizel araçlardan elektrikli araçlara geçişin sistem maliyeti, özel ulaşımdan toplu taşımaya geçişten önemli ölçüde daha pahalı olacaktır. Yeni Ekonomi Vakfı (NEF) tarafından yapılan bir modelleme, “kullanım noktasında ücretsiz olarak sağlanan yüksek kaliteli, evrensel çocuk bakımının muhtemelen bir hükümetin yapabileceği en yüksek getirili yatırım olduğunu göstermiştir.”[9] NEF, getirilerin o kadar güçlü ve güvenilir olduğunu savunmaktadır ki yatırım borçlanma yoluyla finanse edilebilir. Kamu finansmanı konusunda yeni bir düşünce tarzına ihtiyacımız var. İlk olarak, AB modası geçmiş mali kurallardan uzaklaşmalıdır. NEF’in yakın zamanda yaptığı analiz, sadece dört AB üye ülkesinin mevcut harcama kısıtlamaları ile ekonomilerini Paris İklim Anlaşmasına uygun hale getirmek için gereken tahmini yatırımı karşılayabileceğini göstermiştir. 

Avrupa Sendikalar Konfederasyonu tarafından yapılan bir analize göre,[10] şu anda tartışılan mali kuralların uygulanması halinde nispeten borçlu üye devletlerin önümüzdeki yıl en az 45 milyar avroluk kesinti yapması gerekecektir. Yeşil ve sosyal kamu yatırımlarına şu anda getirilecek herhangi bir kısıtlama son derece ters etki yaratacak, geçiş sürecinden faydalanmak için kaçırılmış fırsatlara ve önlenebilir iklim felaketlerinin gelecekteki kamu bütçelerine getireceği astronomik maliyetlere yol açacaktır. Keyfi harcama kısıtlamaları yerine, akıllı sanayi politikası ve daha iyi yeşil kamu altyapısı için gerekli yatırımlara ihtiyacımız var. 

İkinci olarak, evrensel temel hizmetlere yapılan kamu yatırımları, servet eşitsizliğine yönelik eylemlerle kolaylıkla tamamlanabilir. Lüks tüketim – örneğin ikinci evler, çoklu uçuşlar ve egzotik tatiller – zararlı emisyonların ve kaynakların tükenmesinin orantısız bir miktarını oluşturmaktadır. Servet vergileri çözümün bir parçasıdır. Avrupa Parlamentosu’ndaki Yeşiller/EFA grubu tarafından yakın zamanda yapılan bir çalışma, bir servet vergisinin AB üye ülkeleri için yılda 213 milyar avro gelir sağlayabileceğini göstermiştir.[11] Havacılık emisyonlarını azaltmak için, ‘sık uçan yolcu vergisi’, ilk dönüş uçuşundan sonra uçak biletleri üzerindeki vergiyi artırabilir. 

ADİL BİR GEÇİŞ İÇİN DESTEK OLUŞTURMAK  

Herkesin temel ihtiyaçlarını karşılamak üzere yola çıkan evrensel temel hizmetler, yoksulluğu ortadan kaldırmanın ve güvensizliğin verdiği acıları dindirmenin yolunu açmaktadır. Yoksulluk ve güvensizlik deneyimi bugün insanların kendilerini umutsuz hissetmelerine neden olmakta ve daha fazla kesinti ve vergi olarak görülen çevre politikalarına karşı direnişe yol açmaktadır. Yeni çatışmalar yakıt fiyatlarını artırdıkça ve aşırı hava koşulları gıda kaynaklarına zarar verdikçe bu duygular daha da yoğunlaşacaktır. 

Yaşamın temel gereksinimlerini karşılayan genişletilmiş ve iyileştirilmiş kamu hizmetlerine yatırım yapmak, bu endişeleri ortadan kaldırarak insanların günlük yaşamlarından daha memnun hissetmelerini ve yerel ve ulusal hükümetlere daha fazla güvenmelerini sağlayacaktır. Evrensel temel hizmetler; yoksulluk, güvensizlik ve direnişten oluşan aşağı yönlü sarmalı refah, güven ve destekten oluşan erdemli bir döngüye dönüştürebilir. 

Bu destek olmadan demokratik hükümetler kendilerini çevresel felaketi önlemek için harekete geçemeyecek durumda bulacaklardır. Birleşik Krallık İklim Değişikliği Komitesi’nin de belirttiği gibi, “Gelecekteki emisyon azaltımları, her zamankinden daha fazla, insanların aktif olarak katılımını gerektirecektir […] Adil olmak  da kamuoyu desteği için temeldir ve politikanın tamamına yerleştirilmelidir. Adil olarak algılanan ve insanların, yerlerin ve toplulukların iyi desteklendiği bir geçiş sadece başarılı olacaktır.”[12] 

Avrupa, önümüzdeki on yıllar için siyasi ekonomisini yeniden şekillendirirken büyük bir zorlukla karşı karşıyadır. Evrensel temel hizmetler sihirli bir değnek değildir, ancak oynayacağı büyük bir rol vardır. Sadece ücretliler için değil, herkes için yaşam kalitesini artıran, güvenlik ve refaha giden bir yol sunar – gezegensel sınırlar içinde yaşanan iyi bir yaşam için vazgeçilmez bir politika. 

 
 KAYNAKLAR:
 

[1] Ian Gough (2023). “Bir Değer Standardı Olarak Yeterlilik: Tercihlerden İhtiyaçlara”. Etik, Politika ve Çevre. <https://bitly.ws/ZEMy> adresinde mevcuttur.

[2] Kate Raworth (2018). Çörek Ekonomisi: Bir 21. Yüzyıl Ekonomisti Gibi Düşünmenin Yedi Yolu. Londra: Cornerstone.

[3] Tim Gore, Mira Alestig (2020). Avrupa Birliği’nde karbon eşitsizliği ile yüzleşme. Oxfam International. 8 Aralık 2020. <https://bitly.ws/ZEMM> adresinde mevcuttur.

[4] Isabella M. Weber (2023). “Satıcıların Enflasyonunu Hedef Almak”. Project Syndicate. 13 Temmuz 2023. <https://bitly.ws/ZEDy> adresinde mevcuttur.

[5] Paul Krugman (2023). “Enflasyonun Futbol Oyunu Teorisi”. The New York Times. 3 Ocak 2023. <https://bitly.ws/ZEEy> adresinde mevcuttur.

[6] Niels-Jakob Hansen, Frederik Toscani, Jing Zhou (2023). “Avrupa’nın Enflasyon Görünümü Şirket Kârlarının Ücret Artışlarını Nasıl Emdiğine Bağlı”. IMF Blog. 26 Haziran 2023. <https://bitly.ws/ZEFi> adresinde mevcuttur.

[7] Kate Ogden, David Phillips (2023). “Kamu hizmeti harcamalarının dağılımı”. IFS Deaton Review of Inequalities. 31 Mayıs 2023. <https://bitly.ws/ZEFZ> adresinde mevcuttur.

[8] Jefim Vogel, Julia K. Steinberger, Daniel W. O’Neill, William F. Lamb, Jaya Krishnakumar (2021). “Düşük enerji kullanımında insan ihtiyaçlarının karşılanması için sosyo-ekonomik koşullar: Sosyal tedarikin uluslararası bir analizi”. Global Environmental Change, 69. <https://bitly.ws/ZEHE> adresinde mevcuttur.

[9] Jeevun Sandher, Thomas Stephens (2023). “Evrensel erken yaş eğitimine yapılan yatırım kendini amorti eder”. New Economics Foundation. 18 Temmuz 2023. <https://bitly.ws/ZEIk> adresinde mevcuttur.

[10] European Trade Union Confederation (2023). AB Kuralları Gelecek Yıl 45 Milyar Avro Harcama Kesintisi Gerektiriyor. 24 Mayıs 2023. <https://bitly.ws/ZEKS> adresinde mevcuttur.

[11] Silvia Pelegrín Marugán (2023). Zenginlere Vergi: Slogandan Gerçeğe. 15 Mayıs 2023. <https://bitly.ws/ZELv> adresinde mevcuttur.

[12] Committee on Climate Change (2020). Altıncı Karbon Bütçesi. Birleşik Krallık’ın Net Sıfıra giden yolu. Aralık 2020. <https://bitly.ws/ZEMj> adresinde mevcuttur.

DİPNOTLAR:

[1] ANNA COOTE, Yeni Ekonomi Vakfı’nda Baş Araştırmacıdır. Sosyal politika alanında önde gelen bir analist, yazar ve savunucudur; sosyal adalet, sürdürülebilir kalkınma, kamu sağlığı politikası, demokratik diyalog, toplumsal cinsiyet ve eşitlik konularında geniş çaplı yazıları bulunmaktadır. 

[2] SEBASTIAN MANG, New Economics Foundation’da Avrupa ekonomi politikası üzerine çalışan kıdemli bir politika görevlisidir. 

Bu yazı, İngilizce olarak, 4 Aralık 2023 tarihinde, Green European Journal’da yayınlanmıştır.

https://www.greeneuropeanjournal.eu/universal-basic-services-a-greener-more-affordable-life-for-all/ adresinden indirilmiştir.

BU YAZI, AVRUPA PARLAMENTOSU’NUN YEŞİL AVRUPA VAKFI’NA SAĞLADIĞI FİNANSAL DESTEK İLE ÇEVRİLMİŞTİR. AVRUPA PARLAMENTOSU, YAYININ İÇERİĞİNDEN SORUMLU DEĞİLDİR.

Görsel tasarım: Güneş Akçay