Yazan: Koray Doğan Urbarlı
Yeşiller Partisi olarak 14 Mayıs 2023’te yapılacak seçimler için ilk önce Kemal Kılıçdaroğlu’na, sonrasında ise Emek ve Özgürlük İttifakı’na desteğimizi beyan ettik. Son adımda da Türkiye İşçi Partisi listelerinden adaylıklarımızı açıkladık ve resim tamamlandı. Yeşiller Partisi, hedefine 14 Mayıs 2023 Seçimleri’nde her alanda sözünü söylemeyi ve siyaset yapmayı koydu. Şimdi madde madde bunun pratik ve teorik adımlarına bakalım ki, bu kararın bizi nereden alıp, nereye bırakacağını konuşabilelim.
1- 14 Mayıs 2023 tarihinde gerçekleşecek Cumhurbaşkanlığı ve TBMM Seçimleri, Recep Tayyip Erdoğan’ın siyaset sahnesinden çekilmesi ve Erdoğanizmin de muhalefete düşmesi en muhtemel seçimler olması açısından Türkiye tarihi için dönüm noktası sayılacaktır. Erdoğan’ın Anayasa’ya aykırı adaylığı, yine tartışmalı bir şekilde seçim tarihinin bir kaç ay erkene alınması ve hiçbir bakanın görevinden istifa etmeden aday olmaları hususları birlikte düşünüldüğünde, muhalefetin artık azınlığa düşmüş bir partinin yanına aldığı devlet ve yargı bloğuna karşı da seçime girecek olduğu net bir şekilde görülmektedir. Bunun yanında kronikleşmiş ekonomik kriz, devletin tüm yaldızlarının dökülmesine sebep olan deprem ve Türkiye’nin tüm diğer sorunları da üst üste eklendiğinde Adalet ve Kalkınma Partisi ve onu bedeninde cisimleştiren Recep Tayyip Erdoğan için sonun başlaması kaçınılmazdır.
2- Bu seçimlere damga vuran konu ittifaklar ve ittifak yapılarıdır. Erdoğan’ın “Onlar koalisyon, biz ise ittifakız” şeklinde ortaya koyduğu ayrımdan hareketle, iktidar partilerinin ittifakı olan Cumhur İttifakı’nın daha “kaynaşmış”, muhalefetin ittifakı olan Millet İttifakı’nın ise daha çok “kaynamış” bir ittifak olması beklenebilirdi. Aslında son düzlüğe girilmeden önce durum tam olarak da böyleydi. Fakat Mart ayı başında İyi Parti lideri Meral Akşener’in çıkışıyla görünür olan kaynama giderek sönümlenmiş ve başından itibaren 6’lı Masa olarak adlandırılan ittifak, 2 parti temelinde seçime girmeyi başarabilmiştir. Bunun karşısında yer alan ve aralarında hiçbir sorun olmadığı tüm iktidar aygıtları tarafından pompalanan Cumhur İttifakı’ndan ortaya çıkan tablo ise, AKP’nin sadece Hizbullah’ın siyasi kanadını ve tabela partisi haline gelen DSP’yi ikna edebilmiş olduğudur. MHP, YRP ve BBP seçimlere kendi adayları ve kendi logolarıyla girmemeye ikna edilememiş durumdalar. Bu da, ittifakları zora sokmayı amaçlayan son Seçim Kanunu değişikliğinin ters teptiğini göstermiştir.
Bir diğer ittifak olan Emek ve Özgürlük İttifakı da iki partiyle seçime girecektir. HDP misyonunu üstlenen YSP ve Türkiye İşçi Partisi, TİP Genel Başkanı Erkan Baş’ın ifadesiyle “87 seçim bölgesinin 80’inde anlaşarak” seçimlere girmektedir. Partimiz Yeşiller Partisi de TİP listelerinden, önce TİP’e daha sonra da bu ittifaka dahil olarak kendisine seçimlerde yer bulacaktır. Bunun haricinde Cumhurbaşkanlığı Seçimi’nde de net olarak Kemal Kılıçdaroğlu’nu işaret etmiş ve oyların Erdoğan’dan kurtulmaya verilmesini talep etmiştir.
3- Yeşiller Partisi olarak, halen 21 Eylül 2020’den beri bize yaşatılan bir hukuksuzluk süreci içindeyiz. Mahkeme sürecimiz, kazandığımız davalara bakanlık tarafından yapılan itirazlarla devam ediyor. Yeşiller Partisi’nin seçimlerde aldığı bu konumlanma tarihsel olarak hem bir değişikliğe hem de bir aynılığa işaret etmektedir. Şimdiye kadar seçimlere ya bağımsız adaylarla katılan ya da herhangi bir adaylık arayışı içinde olmadan HDP ve öncülleri partileri destekleyen Yeşiller, bu seçimde hem aday çıkartmış hem de bu geleneğe dâhil olarak değil, yan yana olarak birlikte olmanın yolundan gitmişlerdir.
Bu noktada kendisine Kürt Sorunu’nu temel mesele olarak alan ve çevresine sol partileri toplayan tek bir parti fikrine verilen desteğin tarihsel muhasebesi Yeşiller için yapılabilir. Niceliksel olarak küçük kalmanın tüm sorumluluğu bu destek tercihine elbette yüklenemez; ama bu desteğin yine niceliksel olarak bir büyümeyi de getirmediği açıktır. Bu tercihin bir başka kendine özgü durumu olduğunun da altını çizmek ve üzerinde durmak gerekir. Ancak bu durumda Yeşiller Partisi’nin bu kararı daha net anlaşılır.
4- Kuruluş sırasındaki ismiyle Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi; Yeşiller Partisi’ni kuran bizlerin ayrılmasından sonra aldığı isimle Yeşil Sol Parti’nin bu seçimde HDP’nin misyonunu üstlenmiş olması, Türkiye’deki Yeşil Hareket için çok enteresan bir tabloyu yaratmıştır. İsminde Yeşil olan ve bu kavramı bir anda milyonlara duyuran, ilk duyuran olarak bir anlamda içeriğini de belirleyecek olan YSP’nin yeni halinden sonra, Yeşiller Partisi’nin hiçbir şey olmamış gibi davranması beklenemez. Şu an itibariyle HDP ne kadar yeşil bir partiyse, YSP de o kadar yeşil bir partidir; ama seçmenlerin çok büyük bir bölümü bu partinin söylemlerini yeşil bir partinin söylemleri olarak aklına kazıyacaktır. Zaten özellikle Almanya olmak üzere, Avrupa’daki Yeşiller Partileri’nin sözlerinin üzerimize yapıştığı bir ortamda bu durum, Yeşiller için bir handikap yaratacaktır. Bunun yanında 1988 yılından beri bir çizginin devamını sağlamaya çalışan, 2012’de EDP ile birleşerek YSGP’yi kuran, 2016’da da YSGP’den ayrılarak yoluna devam eden yeşil hareketin, bu güçlü çekim merkezi karşısında kendi varlığını koruması ve çekime kapılmaması gerekmekteydi. Bunun yolu bir seçim döneminde bu çekim merkezine dâhil olmadan, kendisine en yakın politik konumlanmada olan Türkiye İşçi Partisi’nde kendi adı ve özneleriyle seçim dönemini geçirmekten geçmektedir. Yeşiller Partisi’nin aldığı kararın rasyonelleştirilmesi buradan görülmelidir.
Burada 21 Eylül 2020’den itibaren Yeşiller Partisi’nin seçimlerde niteliksel bir seçenek olarak var olmasının istendiğinin de üzerinde durmak gerekli. Türkiye’de seçime girmeyen partilerin iki seçim sonrasında ayakta kalabildikleri çok görülmemiştir. Yeşiller Partisi’nin tarihine bakıldığında da bir türlü seçmenin karşısına çıkarak “tam bir parti” olma halini yerine getirememe ve sonrasında ya ufalma ya da dağılma süreçlerine girildiği görülebilir. Ara ara ortaya çıkarılan bağımsız adaylıklar bile olumlu katkı yapmıştır. Siyasi partiler ve seçime katılmaları arasındaki bağ bu kadar önemlidir. Bakanlık tarafından yıllardır engellenen, adına çok benzer başka bir partinin Türkiye’nin 3. büyük partisi olmaya doğru gittiği, kendi tabanı ve hedef kitlesi ana muhalefet partisi Cumhuriyet Halk Partisi, Halkların Demokratik Partisi ve Türkiye İşçi Partisi arasında geçişkenliğe sahip olan Yeşiller Partisi’nin, siyasetsizliği seçmesi ve yaşanan gerçeğe hayalleriyle müdahale etmemesi beklenemezdi.
5- Türkiye İşçi Partisi, kendisini kamuoyuna milletvekilleriyle gayet güzel bir şekilde anlatabilen bir parti. Bu sebeple TİP’in politik konumlanmasının ne olduğu ya da neler yapması gerektiği bu yazının kapsamını aşan bir konudur. Bununla birlikte TİP’in potansiyel tabanı ve geleceği ile Yeşiller Partisi’nin potansiyel tabanı ve geleceği birbirine yakın seyretmektedir. Solun değerlerinin popülerleştirilmesi ve halka yayılması konusunda emek harcayan TİP’in, kentli işçi sınıfına dâhil olan ve/ya ekonomik kriz vurdukça işçi sınıfıyla arasındaki “daha çok tüketme” duvarının saydamlaşmasından hareketle işçi olduğunu anlayan, yüzünü dünyaya ama özellikle de Batı’ya dönmüş, Türkiye’nin içinde bulunduğu cendereden kurtulması gerektiğini düşünen, ama bunun için eskiye de dönmek istemeyen kesimlerde çokça karşılık bulan politikalarına sempatiyle bakan hedef kitlesi ile Yeşiller’e sempatiyle bakan kitleler niteliksel olarak büyük oranda örtüşmektedir. Yeşiller için bu tanımlamalar sayılmaya başlandığında, işçi sınıfı yerine alternatif hayat tarzı ile “sistemin dışına” çıkmayı arzulayan kentli ve eğitimli kesim konulabilir. Fakat bu bir zıtlık değil bir tamamlama halidir.
Politik açıdan bakıldığında da Türkiye İşçi Partisi’nin konumunu CHP ve HDP arasında görmek fazla genel bir tanımlama olsa da yerinde sayılabilir. Her seçim stratejik oy kullanan, kalbi solda olan insanlar bu konumda ikamet etmektedirler. Zaten 14 Mayıs’a giderken “oy bölme” konusunun iki parti için de açılması bunun göstergesidir. Bu konumda ideolojik olarak bir ayağı yere basan ama pergelin diğer ayağıyla geniş alanlarda dolanan popüler bir sol partinin büyüyüp büyüyemeyeceğini ise zaman gösterecek. Fakat kesin olan bir şey var ki Yeşiller Partisi’ni de siyasi yelpazede bir yere oturtmak gerekirse, o yer bu anlatılandan çok uzak olmayacaktır. Bir köşesinde CHP, bir köşesinde TİP, bir köşesinde ise HDP olan bir üçgen düşünüldüğünde Yeşiller Partisi’nin ilk elden kendisini anlatması gereken kesimler bu üçgenin içinde kalacaktır.
6- Tüm bu düşünceleri topladığımızda Yeşiller Partisi’nin ve daha geniş perspektifte Yeşil Hareket’in önemli bir eşiğe geldiği açıktır. Bir taraftan bürokratik engellemeler ile genişlemesini yapamayan, diğer taraftan politik söylemleri bazen altı dolu bazen de sadece ambalaj olarak başka yapılar tarafından dillendirilen bir partidir Yeşiller Partisi. 14 Mayıs sonrasında iktidarın CHP öncülüğündeki muhalefete geçmesi ile bürokratik engellerin aşılacak olması kuvvetle muhtemeldir. Fakat politik zorluklar aynı şekilde aşılamayacaktır. Siyasetin bir özneler mücadelesi olduğu düşünüldüğünde; Yeşiller Partisi’nin bir özne olarak seçim dönemini ve seçim sonrasını ne kadar güçlü şekilde geçirdiğiyle, 14 Mayıs sonrasında ne kadar güçlü şekilde var olabileceği doğru orantılıdır. Yeşiller Partisi adını, yapısını, tüzel kişiliğini korumalıdır. Bununla birlikte iddiasını, sözlerini ve yeşil siyasetin ne olduğunu da kalabalık seslere aldırmadan sürekli ifade etmelidir. Türkiye İşçi Partisi ile yapılan bu seçim işbirliği bunun için önemli bir fırsattır.
7- Bugün itibariyle Yeşiller Partisi’nin yolu bir yıl öncesine göre daha zorlu ve uzundur. 1 yıl önce yeşil fikriyatın ne olduğunu insanlara anlatmak ve onları kendimize çekmek gibi bir görevimiz vardı. Şimdi ise ilk önce “doğru bilinen yanlışları” düzeltmek gibi bir görevimiz daha var. 14 Mayıs’a kadar kuracağımız her cümle, Türkiye İşçi Partili dostlarımızla yapacağımız her etkinlik buna hizmet etmelidir.
Görsel tasarım: Olcay Özkaplan