Yazar: Seden Anlar
Çeviren : Ece İldem
Avrupa Parlamentosu’nun onayının devamında, Avrupa Komisyonu fosil gazı ve nükleer enerjiyi “yeşil” enerji olarak sınıflandırmada ısrarcı. Bu korkunç adım, önümüzdeki yıllarda Ukrayna’daki savaştan iklim krizine kadar geniş bir yelpazede yankı uyandırcak. Seden Anlar, tartışmanın şimdiye kadar nasıl ilerlediğini, AB’nin birliği, iklim liderliği ve jeopolitik stratejisi üzerindeki etkisini inceliyor.
Avrupa Parlamentosu üyeleri 6 Temmuz 2022’de verdikleri oyla Avrupa Komisyonu’nun sınıflandırma önerisine arka çıkarken, fosil gazların ve nükleerin de yeşil enerji olarak sınıflandırılamsına yeşil ışık yaktılar. Bunun korkunç sonuçları oldu, en basit ve pratik anlamda 1 Ocak 2023’e kadar fosil gaz ve nükleer yatırımları Avrupa Birliği tarafından yeşil yatırım olarak kabul edilecek.
Sıkıcı ve anlaşılmaz ismiyle AB Sınıflandırma Regulasyonları, sürdürülebilir finans ürünlerine ve enerji kaynakları üzerine çalışan kanun yapıcılara, mucitlere ve iş insanlarına rehber olacak bir sınıflandırma sistemi ortaya koymayı hedefliyor. Asıl amaç, sermayeyi Komisyon’un sürdürülebilir gördüğü faaliyetlere yönlendirmek. Başka bir deyişle, sınıflandırma sürdürülebilir olan ekonomik faaliyetleri belirleyerek, buna ek olarak şirketlere ve finansal piyasa katılımcılarına raporlama yükümlülüğü getirerek yeşil aklamayı ortaya çıkarmayı hedefliyor.
12 Temmuz 2020’de Sınıflandırma Regulasyonu’nun ana bölümünü içeren altı hedef yürürlüğe girerken, Komisyon daha sonra “yetkilendirilmiş eylemler” aracılığıyla çevresel açıdan sürdürülebilir faaliyetlerin listesinin sunulacağını duyurdu. AB Kanun Koyucuları yetkilendirilmiş eylemlerin doğası gereği ikincil mevzuatlar olduğu ve bu sebeple düzenlemenin kendisi ile aynı düzeyde bakanlık ve parlamento denetimine tabii olmayacağında dolayı bu kararı ağır bir şekilde eleştirdiler.
Nisan 2021’de Avrupa Komisyonu sınıflandırmayı yöneten kuralları yayınladı ancak fosil gazlar ve nükleer gücün sürdürülebilir ekonomik aktiviteler listesine girip girmeyeceğine karar vermeyi erteledi. Aylar sonra, 2021’in Yeni Yıl arifesinden önceki gece Komisyon fosil gazların ve nükleer enerjinin “yeşil” kaynaklar olarak kabul edilmesi ile ilgili bir taslağı gündeme getirdi, bu taslağın sonuncunda ortaya çıkan anlaşmazlık Komisyon Başkanı Ursula von der Leyen’in bu zamana kadar yönettiği en büyük anlaşmazlıktı.
Bölünmüş birlik
2021 sonbaharında Komisyon, aylarca süren hararetli tartışmalar ve bu tartışmaları başlatan teklif taslağı hakkında üye devletlerle görüşmelere başladı. AB’nin fosil gazları ve nükleer enerjiyi gayrı resmi de olsa yeşil olarak etiketleyip etiketlememesi hakkındaki tartışmalar ise birliğin iki büyük aktörü tarafından yönetiliyor: Fransa ve Almanya, konu enerji hedeflerine geldiğinde ülkeler arası güç farklılığını vurguluyorlar.
Enerjisinin yüzde 70’ini nükleer enerjiden sağlayan, Polonya gibi doğu ve merkez Avrupa’daki üye ülkeler tarafından desteklenen Fransa, von Leyen’in nükleer enerjisi sınıflandırmaya eklemesini talep ediyor. Diğer yandan, 2021’de nükleer enerji santrallerinin altısını kapatan ve 2022’nin sonuna kadar kalanları da kapatmayı planlayan Almanya ise nükleer enerjiye karşı lobi yaparken, fosil gazların eklenmesini destekliyor. Ülkenin trafik ışığı koalisyon hükümeti de ikiye bölünmüş durumda. Sosyal Demokrat Parti (SPD) fosil gaz lehine çalışırken, Yeşiller bu taslağa tamamen karşı. Süreç içerisinde Avusturya ve Lüksemburg gibi nükleer karşıtı devletler ise nükleer enerjinin yeşil olarak sınıflandırılması durumunda açılacak olası davalardan bahsederek diş gösteriyorlar. Sonundaysa, Almanya ve Fransa “anlaşamama konusunda anlaştılar” ve hatta bir karşıtlığın varlığını bile reddettiler. Komisyon’un Tamamlayıcı İklim Delegasyonu Yasasında resmi olarak duyurulan müteakip kararıyla fosil gazları ve nükleer enerjiyi sınıflandırmaya dahil etmesi, üye devletlerin AB kurumlarının karar verme dinamikleri üzerindeki etkisinin büyüklüğünü kanıtlar niteliktedir.
AB’nin iklim hedeflerine katkıda bulunma potansiyeline sahip gelecek vaadeden bir girişimi, bu şekilde, Avrupa Yeşil Mutabakatı’nın bir başka sulandırılmış bileşeni ve tam da üstesinden gelmeyi amaçladığı şey için kullanılacak bir araç haline geldi: Yeşil badana.
Sözün özü
Avrupa Parlamentosu’ndaki Temmuz 2022 oylamasından önce parlamento üyelerine Komisyon’un önerisine tepki gösterme fırsatı verilmişti. Temsil edilen yasa, Haziran 2022’de Avrupa Parlamentosu’nun en önemli komitelerinden ikisi olan Ekonomi ve Çevre Komitelerini yeni bir teklif sunulmasını istemesiyle ve yasayı engellemek için oy kullanmasıyla büyük bir darbe almış gibi görünüyordu. Bu tür hareketler genellikle genel kurul oylamasının hangi yöne gideceğinin bir göstergesidir ancak bu sefer durum böyle değildi.
Buna rağmen, yasaya karşıt olanlar da vardı. Komisyon, fosil gazları ve nükleeri Sınıflandırma Regulasyonu’na dahil etmeye yönelik tartışmalı öneriyi açıkladığından beri, teklife karşı partiler arası ve ulusötesi parlamento üyeleri ittifakı bir araya geldi, ki bu nadir bir olaydır. Genel kurul oylaması yapıldığında, teklifin engellenemesi için tüm partilerden 278 parlamento vekili red oyu verdi. Ancak teklifin blokesi için gereken salt çoğunluğu sağlayacak 353 oydan 75 oy eksik kalan muhalefet maalesef yetersiz kaldı.
Sınıflandırmayı kabul etme yönünde oy kullanan parlamento üyelerinin çoğunluğu, merkez-sağ Avrupa Halk Partisinin üyeleri iken, bir çekimserle, Yeşiller/EFA oybirliğiyle öneriyi bloke etmek isteyen tek partiydi.
Kusurlu bir tasarım
İyi “yeşil” enerjiyi diğer tüm enerji kaynaklarından ayrıştıran ikili bir sınıflandırma, hem iddialı hem de gerçekçi bir geçişin gerekli olduğu nüanslı bir yaklaşıma izin veremez.
Avrupa Sürdürülebilir Finans Platformu’nun uzman grubunun nihai raporunda belirttiği gibi bu yaklaşım, geçiş sürecinde bir süre kullanılabilecek ara faaliyetleri hesaba katmamaktadır. Dahası, sınıflandırma önemli bir çevresel etkiye sahip olmayan geniş bir enerji yelpazesini sınıflandırmıyor ve bu durum yatırımcıların bu kaynakları “sürdürülemez” olarak algılamasına sebep olabilir. Avrupa şirketlerinin yatırımlarının sürdürülebilirliği hakkında rapor verme zorunluluklarının bulunması, “yeşil liste” dışında bırakılan herhangi bir faaliyetin AB iklim hedeflerine uyumsuz algılanması muhtemel ve bu da aslında hedefleri tehdit etmeyen bu faaliyetlere yapılacak yatırımları bitirecektir.
Sınıflandırma bilime dayalı olması gerekirken bundan oldukça uzak, bilim camiasının küresel ısınmayı 1,5 santigrat derecenin altında tutmak için yapılması gerektiğini söylediği şeyleri tamamen göz ardı ediyor. IPCC’nin işler böyle giderse gezegendeki sıcaklık artışının neredeyse Paris Anlaşması’nın 2 katına denk geleceğini duyurmasının yalnızca bir kaç ay sonra Avrupa Komisyonu ve Parlamento’sunun yaptıkları en amiyane tabirle utanç verici. Dahası, bu sınıflandırma AB’yi iklim hedefleri için ciddi adımlar atmaya çağıran iklim aktivistlerini ve STK’ları da görmezden geliyor. Bu, menfaatler söz konusu olduğunda, iş dünyasının önce geldiğinin bir başka kanıtıdır.
Haklı olarak sınıflandırmaya en çok eleştiri fosil gazlar üzerinden geliyor. Bir iklim krizinin ortasında kullanılacak en güven verici argüman olmasa da AB yetkilileri gazın kömür kadar kötü olmadığını iddia ediyor ancak gaz yakıtlı elektrik santralleri gibi fosil faaliyetlere yapılan yatırımlar AB’nin iklim hedefleriyle uyumlu değil. Gaz, kömürden daha temiz olabilir ama gaz altyapısında halihazırda devam eden yatırımı hak edecek kadar temiz de değil. Eğer Paris İklim Hedefi’ne uyarak küresel ısınmayı 1,5 derce santigratın altında tutmak istiyorsak, bu ve benzeri fosil yakıt yatırımlarının 2022’den itibaren durdurulması gerektiği Uluslararası Enerji Ajansı tarafından da doğrulandı.
Nükleere geldiğimizde işler biraz daha karmaşıklaşıyor. Fosil gazın aksine nükleer emisyonsuz bir yakıt gibi görünse de nükleer enerji santralinin yaşam döngüsü göz önüne alındığında, yani inşaası, uranyum ayrıştırılması, taşınması ve işlenmesi, hatırı sayılır bir CO2 salımı gerçekleştiği ortaya çıkıyor. Ayrıca, AB tarafından kısa dönem salım azaltma için belirlenen 2030 hedefleri ile ilişkilendirildiğinde nükleer santrallerin inşasının çok pahalı ve oldukça yavaş olduğu da görünüyor. Fransa nükleer enerjinin yeşil kabul edilmesini ne pahasına olsun savunurken, Fransız hükümeti finansal açıdan nükleer santral inşasını sürdürülebilir bir yatırım olarak görmüyor. Tuhaf bir şekilde Avrupa Yeşil Mutabakatı’ndan sorumlu Avrupa Komisyonu Başkan Yardımcısı Frans Timmermans nükleerin yeşil olarak sınıflandırılamayacağını kamuoyuna açıkladı. Son olarak, nükleer enerjinin yeşil bir faaliyet olarak kabul edilmesinin her ne kadar yenilebilir enerjiler nükleer ve gazdan daha ucuz olsa da sermayeyi yenilenebilir kaynaklardan uzaklaştırabileceğine ve dönüşümü yavaşlatacağına dair endişeler var.
“Eğer Paris İklim Hedefi’ne uyarak küresel ısınmayı 1.5 derce santigratın altında tutmak istiyorsak, bu ve benzeri fosil yakıt yatırımlarının 2022’den itibaren durdurulması gerektiği Uluslararası Enerji Ajansı tarafından da doğrulandı.”
Teklifi bizim için eleştiren yatırımcılar
Beklendiği gibi bazı yatırımcılar fosil gazların ve nükleer enerjinin sınıflandırmaya girmesini mutlulukla karşıladılar. Almanya’nın yerel kamu hizmeti kuruluşu VKU’nun genel müdür bunu “doğalgazın iklim hedeflerine ulaşmada bir köprü olarak rolünün önemli olduğunun işareti,” olarak nitelendirdi. Bununla birlikte sınıflandırmanın genişletilmesine enerji ve finans sektöründeki paydaşlar ve yatırımcılardan beklenenin üstünde eleştiri geldi. Karara ihtiyatlı yaklaşılmasını ve hatta yeşil etiketlerin boykot edilmesini savunan bu insanlar genişletilmiş sınıflandırmanın mevcut versiyonun güvenilirliği ve kullanılabilirliği konusunda endişelerini dile getiriyorlar.
Örneğin, 73 kurumsal yatırımcıdan oluşan NetZero Alliance, gazın sınıflandırmaya dahil edilmesini “genel olarak AB’nin sınıflandırma çerçevesinin yüksek hedefeleri ile tutarsız,” olacağını belirtti. Commerzbank AG’de ESG araştırmaları başkanı Stephan Kippe, Komisyon’un önerisini onaylanmasının “yeşil badanayla mücadeleye katkıda bulunmadığı” sonucunu ortaya çıkardığının savundu. Avrupa Sürdürülebilir Yatırım Forumu’nda (Eurosif) kıdemli bir politika danışmanı olan Hugo Gallagher, “gaz ve nükleerin bir geçiş faaliyeti olarak nitelendirilme koşullarını gerçekte karşılayıp karşılamadıkları şüpheli,” diyerek bir çok endüstri aktörünün bu teklife karşı çıkacağını ve gaz veya nükleere yatırım yapmayacaklarını ekledi.
Putin’in savaşını körükleyen fosil
Aktivistler, AB’nin sınıflandırmasındaki bu genişlemenin iklim krizini derinleştirmesine ek olarak Ukrayna’daki savaşa da önemli bir etkisi olacağının farkındalar. Daha fazla gaz ve nükleer yatırımını desteklemek Avrupa’nın Rusya’ya karşı enerji bağımsızlık savaşını da zorlaştıracak. Bu karar, savaş makinesini finansal olarak desteklemeye her ne pahasına olursa olsun razı olan Putin için bulunmaz bir hediye.
Savaş başladığından beri AB, Rusya’ya Ukrayna işgaline yanıt olarak uygulanan yaptırımlardan muaf olan alanlarda ithal ettikleri; Rus gazı, gaz tribünleri, uranyum ve nükleer ile ilgili tüm malzemeler için 57 milyar euro ödedi. Greenpeace’in son çalışmasına göre, Rusya sınıflandırma genişlemesinden yararlanacak ülkelerden biri ve bu genişleme sayesinde yılda 4 milyar Avro daha kazanarak 2030 yılında 32 milyar Avroluk bir gelir elde edecek.
Nükleere geldiğimizde ise, Rusya’nın yerel şirketlerinden Rosatom; “AB’nin nükleer kapasitesi göz önüne alındığında yaklaşık 500 milyar Avro gibi bir yatırımdan pay almaya,” hazırlanıyor. Ukrayna’nın yanında olmaya söz verdikten sonra, Avrupa Komisyonu ve Parlamento neden Putin’e böyle bir jeopolitik avantajı gümüş bir tepside (ya da daha doğrusu uranyum cam tepside) sunsun?
Lobiler, lobiler, lobiler
Gazprom, Lukoil ve Rosatom gibi Rus şirketleri, böylesi bir faaliyetten en büyük fayda sağlayacağın yine kendileri olduğunun bilincide, Brüksel’deki fosil gaz ve nükleer enerjinin yeşil olarak sınıflandırımlası ve AB Sınıflandırması’na eklenmesi için yoğun bir şekilde lobi yaptılar. Greenpeace’in açıkladığına göre, Komisyon’un sürdürülebilir finans için eylem planını açıkladığı Mart 2018’e kadar Avrupa Komisyonu’nun üyeleri ve tecrübeli yetkilileri, bu şirketlerin temsilcileri ile direkt ya da lobicileri ve yancıları aracılığıyla 18 kez görüştü. Avrupa Komisyonu’nun bu konudaki tavrı ile von der Leyen’in Ukrayna başbakanına yüzyüzeyken söylediği “Sizin kavganız, bizim kavgamız. … Avrupa sizin tarafınızda” sözleri göz önüne alındığında karşıtlık kafa karıştırıyor.
Burada belirtilmesi gereken önemli bir nokta var: Avrupa Komisyonu yakın zamanda Rus rejiminin Brüksel’deki lobicilik çabalarının ne kadar tehlikeli olduğunu farketti ve Rus şirketlerinin EU Observer’a göre yılda 3,5 milyon Avro kazanan AB lobicilik ve halkla ilişkiler şirketlerini işe almasını yasaklamayı teklif etti. Bu önemli gelişme bir adım olsa da, öneri henüz AB’nin üye ülkeleri tarafından onaylanmadı.
The EU has already paid 57 billion euros to Russia for fossil fuels since the war started.
“Savaş başladığından beri AB, Rusya’ya şimdiden fosil yakıtlar için 57 milyar Avro ödedi.”
AB: İklim lideri mi yoksa iklim tembeli mi?
Birleşik Krallık’ın iklim hedeflerine ulaşamaması ve en önemli vahşi yaşam alanlarını koruyan yasayı yürürlükten kaldırmayı amaçlaması, ABD Yüksek Mahkemesi’nin Çevre Koruma Ajansı’nın CO2 emisyonlarını kısıtlama kapasitesini sınırlayan ve ABD’nin herhangi bir anlamlı iklim eylemini etkin bir biçimde geciktiren kararı, dünyayı saran enerji ve iklim krizinin bizi getirdiği noktada iklim politikasının, liderlere her zamankinden daha çok ihtiyacı var. Avrupa Komisyonu iklim kriziyle mücadele ihtiyacı ve yeni iklim düzenindeki belirleyici bir rol oynama hevesiyle iddialı bir görünüm sergilerken, sınıflandırma önerisi ise bize bambaşka bir hikaye anlatıyor.
Enerji geçişini hızlandırma ve RepowerEU aracılığıyla Rusya’ya karşı enerji bağımsızlığını güvence altına alma kararlarını açıkladıktan bir aydan daha fazla süre sonra, AB’nin bu yasayı onaylaması, yalnızca Putin’in bölgedeki jeopolitik etkisini güçlendirmekle kalmıyor, aynı zamanda iklim krizini ele alma konusunda ne kadar ciddi olduğuna dair de karışık mesajlar veriyor. Bu sebeple, AB Sınıflandırması, iklim krizi ile başa çıkma konusunda üye devletler arasındaki derin çatlağı daha da derinleştirmenin yanı sıra, AB iklim gündemini, Avrupa Yeşil Mutabakatı’nı ve iklim lideri rolüne bürünen AB’nin güvenilirliğini sarsma hatta engelleme riski taşıyor. Rusya ve Çin’in bile sürdürülebilir faaliyetlere ilişkin sınıflandırmalarına gazı dahil etmediği bir dünyada, AB’nin nükleer enerjiyi ve fosil gazı yeşil enerji olarak etiketlemesi tehlikeli bir emsal olmasının yanı sıra, AB’nin iklim liderliğindeki başarısızlığının da açık bir kanıtı.
Buradan nereye varıyoruz?
Bugün karşı karşıya olduğumuz artmakta olan krizleri hesaba katmayan, böylesine hayal kırıklığı yaratan ve yeşil badanayı destekleyen bir sonuçtan sonra önümüzdeki yol bulanık ve zorluklarla dolu. Bir sonraki adım ise Parlamento’nun kararını veto etme yetkisine sahip bir aktör olan AB Konseyi’nin teklifi oylaması. Ancak bu genişletme kararının, Konsey’i oluşturan üye devletlerce önerilen bir çözüm olduğu ve çoğu AB hükümetinin de bu kararı desteklediği düşünüldüğünde, veto kararı için gerekli olan çoğunluğa ulaşılamayacağı açıkça ön görülebiliyor. Buradan da, onayın gelmesi ile birlikte devredilen yasanın 2023’ün başlangıcında yürürlüğe girmesi bekleniyor.
Buna rağmen hala bir umut var ve bu umut yasal girişimlerde filizleniyor. Avrupa Parlamentosu’nun kararının ardından çoğu STK yasal girişimlerde bulanmayı planladıklarının sinyallerini verdi. Greenpeace, kararın Komisyon tarafından tekrar irdelenmesi için resmi bir istekte bulunacaklarını, sonucun olumsuz olması durumunda ise fosil gazı ve nükleer enerjiyi sınıflandırmaya dahil ettikleri için Avrupa Adalet Mahkemesi’ne giderek Komisyon’a dava açacaklarını açıkladı. Dahası, davanın açılması durumunda Lüksemburg ve Avusturya, Greenpeace’e destek vereceklerini söylerken, İspanya ve Danimarka da Greenpeace’in yanında yer almayı değerlendireceklerini açıkladılar.
Son yıllarda vatandaşlar hükümetlerini verdikleri iklim taahhütlerini yerine getirmek için yeterli önlemleri almamalarını sebep göstererek mahkemeye veriyorlar. Hollanda Devleti ile Urgenda Vakfı ve Fransa ile Notre Affaire à Tous ve Diğerleri gibi çığır açan davaların umut verici başarısı, iklim davalarının iklim adaletsizliği, kirli siyaset ya da yavaş siyasi ilerleme ile mücadele ederek ilerlemek için ne kadar güçlü bir araç olduğunu gösterdi.
Daha çok mahkeme çevreye verilen zarar ile yaşam hakkı arasındaki bağlantıyı ortaya çıkardıkça ve yeşil badana AB Sınıflandırma Tüzüğü’ne karşı direniş koalisyonu giderek büyüdükçe geriye tek bir soru kalıyor: AB’nin İklim Yasası’na yöneltilecek yasal faaliyetler iklim adaleti için benzer sonuçlara ve zaferlere yol açabilir mi?
Seden Anlar, Hukuk ve Küresel Siyaset alanında geçmişi olan bir siyasi iletişim uzmanı ve Avrupa’da Gazetecilik alanında yüksek lisans sahibidir. Halen GEJ İletişim Müdürüdür.
Bu yazının aslı, İngilizce olarak Green European Journal’ın 2022 yaz sayısında yayımlanmıştır.
Görsel tasarım: Olcay Özkaplan