Yazan: Mila O’Sullivan [1]
Çeviren: Ece Özen İldem

Aralık 2021’deki barış görüşmelerinden Ukrayna’nın savunması için destek toplayan uluslararası kampanyalara kadar, savaş siyasetinin yüzü şu ana kadar erkekler oldu. Bu arada, cepheden gelen günlük haberler Ukraynalı kadın ve çocukların üzücü hikâyelerini anlatıyor. Mila O’Sullivan bu zıt görüntünün savaşın cinsiyetçi doğasını ortaya koyduğunu savunuyor ve uluslararası topluma feminist bir dış politika çağrısında bulunuyor.

Rusya’nın Ukrayna’yı işgali, sivil hedeflerin acımasızca bombalanmasıyla trajik bir şekilde devam etmekte ve insani bir felakete dönüşmektedir. Tüm bunların başında, en başta bu dehşete neden olan ve Ukraynalı kadınların seslerinin her düzeyde görmezden gelinmesine izin veren savaşın erilliği geliyor. Bu arka plan karşısında, savunma sistemlerinin güçlendirilmesi kaçınılmaz göründüğünden, Avrupa’da ulusal güvenlik önem kazanmaktadır. Ancak Kadın Barış ve Güvenlik (WPS) gündeminde taahhüt edildiği üzere; Avrupa’nın sıkı güvenliğine yönelik her türlü yeni harcama, insani güvenlik, kadınların katılımı ve sosyoekonomik güvenliğe yönelik acil ve uzun vadeli bir uluslararası destek pahasına değil bununla el ele gitmelidir. Ukraynalı kadınların savaşın derin cinsiyetçi doğasına ilişkin anlayışlarına odaklanmak ve seslerinin şimdi ve savaş sonrası zamanlarda duyulmasını sağlamak, şu anda en acil konudur.

Son haftaların savaş söylemleri arasında, kadınların uluslararası siyasetteki eksikliği dikkat çekiciydi. Savaştan önce, Ukrayna ile olan çatışmaya barışçıl bir çözüm bulmak amacıyla Rusya ile yürütülen müzakerelerde kadınların sesi duyulmuyordu. Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinden bu yana kadınların seslerinin dışlanması daha da derinleşti. Sanki feminist dış politikalara ya da WPS Eylem Planlarına ve uluslararası toplumun diğer araçlarına sahip ülkeler hiç varolmamış gibi. Toplumsal cinsiyete dayalı sessizlik, Ukrayna’nın WPS gündeminin temel itici güçleri arasında yer alan NATO ve AGİT gibi güvenlik örgütlerinde de kendini göstermektedir.

Rusya’nın aşırı eril savaşı

Savaş ve eril güç politikalarının ortasında, Ukraynalı kadınların sesleri aniden susturuldu. Bu sessizlik, Rusya’nın okullara, kreşlere, çocuk ve doğum hastanelerine ve kadınların çoğunlukta olduğu tüm bölgelere roketler gönderdiği bir dönemde yaşanıyor. Ukrayna hükümeti, aralarında çocukların da bulunduğu sivil ölümlerini ve Rus askerlerinin tecavüz vakalarını rapor etmeye devam ediyor. Rusya’nın Çeçenistan’da olduğu gibi savaş geçmişi göz önüne alındığında, sivil nüfusa yönelik bu acımasız taktikler, Ukrayna’yı bastırmak ve aşağılamak için kasıtlı bir cinsiyet stratejisi olarak düşünülebilir.

Rusya’nın Ukrayna’daki haksız şiddet eylemleri; Putin tarafından iktidarı elinde tutmasını kolaylaştırmak için yaratılan ancak cinsiyetlendirilmiş devletin kendi özelliği ve davranışı haline gelmiş olan, Rus devletinin aşırı erilliğinin bir performansı olarak görülebilir. Bu erillik, Rusya’nın toplumsal cinsiyet ideolojisi karşıtı haçlı seferi aracılığıyla yürütülen uluslararası çabalar da dâhil olmak üzere, geleneksel değerleri teşvik etme girişimleri yoluyla geleneksel kadınlığın ifade edilmesine dayanmaktadır. Putin 24 Şubat 2022’de yaptığı konuşmasında, işgali bu Rus değerlerinin korunmasıyla ilişkilendirerek meşrulaştırdı: “Geleneksel değerlerimizi yok etmeye ve bizi, halkımızı içeriden aşındıracak sahte değerlerini, ülkelerine saldırgan bir şekilde dayattıkları tutumları, insan doğasına aykırı oldukları için doğrudan bozulmaya ve yozlaşmaya yol açan tutumları bize zorla kabul ettirmeye çalıştılar. Bu gerçekleşmeyecektir. Bunu şimdiye kadar kimse başaramadı, bundan sonra da başaramayacaklar.”

Putin, başkalarını tam da kendisinin diğer ülkelere uyguladığı stratejinin aynısını uygulamakla suçluyor. Rusya, ülkeleri içeriden zayıflatma konusunda oldukça başarılı olmuştur. Ukrayna da dâhil olmak üzere Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinin çoğu, diğer aktörlerin yanı sıra Rusya tarafından da desteklenen ulusötesi toplumsal cinsiyet karşıtı hareketlerle karşı karşıya kaldıkları için İstanbul Sözleşmesi’ni onaylamayı reddetti. Putin’in tahayyülüne göre Ukrayna bu geleneksel “Rus dünyasının” bir parçasıdır ve şimdi bunu göstermek için ataerkil iktidar mantığını kullanmaktadır.

Hükümetler, medya, STK’lar ve sivil toplum, Ukraynalı kadınların sesine daha fazla kulak vermeli ve son Balkan savaşlarındaki gibi korkunç senaryolardan kaçınmak için onların temsiliyetlerini arttırmalıdır.

Kurbanlardan fazlası

Ancak Ukraynalı kadın askerlere gösterilen ilginin ötesinde, Ukraynalı kadın varlığı neredeyse görünmezdir. Savaşın geleneksel cinsiyetçi imgeleri hala hüküm sürmekte, erkekler yönetmekte, müzakere etmekte ve ulusu korumak için savaşmakta, kadınlar ve çocuklar ise güvenli bir yere kaçmaktadır. Bu yorum, kadınlara özne olarak yeterince saygı göstermeyen eril kültürü güçlendirmekte ve bu da onların dışlanmasına ve savaş sonrası konumlarının kötüleşmesine yol açmaktadır.

Ukraynalı kadınların hikâyelerinden de anlaşılacağı üzere, kadınların öznelikleri uluslararası toplum tarafından büyük ölçüde göz ardı edilmektedir. Ukraynalı kadınların askeri ve tıbbi hizmetlerin yanı sıra medya, siyaset, barış inşası ve insani yardım alanlarındaki muazzam çalışmaları görülebilir. Yüz binlerce kadın sürekli bombardıman tehdidi altındaki bölgelerde yardım toplayıp dağıtıyor ve ülke içinde yerinden edilmiş insanlarla çalışıyor. Her gün çocuklarını ve ailelerini bırakıp ülkelerinin barış ve özgürlüğü için çalışmaya devam ediyorlar. İster tıbbi malzeme eksikliği isterse Rusya’nın yerel halka karşı işlediği suçlar olsun, sahadaki durum hakkında anında bilgi sahibi oluyorlar. Bu nedenle onların deneyimleri ve sesleri, tırmanan bir çatışmanın uyarı işaretlerini fark etmek için kilit öneme sahiptir.

Uluslararası toplum Rusya’nın aşırı erilliğine karşı koyacak araçlara hali hazırda sahiptir. Rusya’nın tecavüz ve cinayeti de içeren acımasız şekillerde sivilleri hedef alarak ikili anlaşmaları ve uluslararası sözleşmeleri ihlal ettiği zaten açık. İnsanlar sürekli korku içinde yaşıyor çünkü yarının ne getireceğini kimse bilmiyor. Polonya ve Almanya sınırlarında zorla seks işçiliği amacıyla insan ticareti yapıldığına dair ilk raporlar da acil önleyici tedbirler alınmasını gerektirmektedir. Bosna deneyiminin bize öğrettiği gibi, bu tür tedbirler yerel kadınlardan ve uluslararası feminist STK’lardan öğrenilerek ve onların seslerine kulak verilerek hayata geçirilmelidir.

Cinsiyetlendirilmiş bir süreklilik olarak savaş

Hükümetler, uluslararası kuruluşlar ve sivil toplumun yanı sıra medya da Ukraynalı kadınların sesine daha fazla kulak vermeli ve son Balkan savaşlarında yaşanan toplumsal cinsiyet soykırımı veya zorla seks işçiliği için geniş çaplı insan ticareti gibi korkunç senaryolardan kaçınmak için onların temsiliyetlerini yükseltmelidir. Savaşı cinsiyetlendirilmiş olarak anlamak, kadınların şimdi ve savaş sonrası zamanlarda anlamlı katılımları için de temeldir. Laura Sjoberg’in feminist tezi, savaşların geleneksel yorumların kabul ettiğinden daha erken başladığını ve daha uzun sürdüğünü söyler; bu bakış açısına göre savaş cinsiyete dayalı bir süreklilik içinde gerçekleşir.

Ukrayna bağlamında bu tez, sekiz yıllık çatışmanın ve sertlik politikalarının olumsuz etkilerinin artık yeni boyutlara ulaştığını vurgulamaktadır. Ukraynalı kadınlara birer özne olarak saygı duymaya ve seslerine sonradan değil de şimdi kulak vermeye başlarsak, savaş sonrası uzun vadede toplumsal cinsiyete duyarlı barış inşasına destek sağlanmış olacaktır.

Bu makale ilk olarak 8 Mart 2022 tarihinde Prag Uluslararası İlişkiler Enstitüsü tarafından Çekçe olarak yayınlanmıştır. Bu çeviri HBF Prag tarafından yeniden yayınlanmıştır.

Bu yazının aslı, İngilizce olarak Green European Journal’da yayımlanmıştır. 
BU YAZI, AVRUPA PARLAMENTOSU’NUN YEŞİL AVRUPA VAKFI’NA SAĞLADIĞI FİNANSAL DESTEK İLE ÇEVRİLMİŞTİR. AVRUPA PARLAMENTOSU, YAYININ İÇERİĞİNDEN SORUMLU DEĞİLDİR.

[1] Míla O’Sullivan: Prag Uluslararası İlişkiler Enstitüsü’nde (IIR) feminist uluslararası ilişkiler, barış ve güvenlik araştırmacısıdır. Ayrıca çeşitli hükümet ve hükümet dışı organlarda Çek dış politikasında cinsiyet konusunda akademik danışman olarak görev yapmaktadır.