Çeviren: Gizem Pehlevan

Pandeminin ilk günlerinde siyaset, adeta derin dondurucuya kaldırıldı. Ülkeler kriz döneminde birlik içinde olmak isterken seçmenler devletlerinin yardımına koştu. Ancak yüzeyin altında bazı şeyler hareket etmeye hep devam etti. Seçimler yapıldıkça ve hükümetler kuruldukça Covid-19’un seçmenlerin davranışlarını ve beklentilerini değiştirdiği ve yeni siyasi dostlar yarattığı ve sorunları su yüzüne çıkardığı ortaya çıktı. Fransa’daki yeni yeşil belediye başkanlarından İsveç’in pandemiye tepkisi konusundaki tartışmalara kadar, pandeminin Avrupa’daki yeşil partiler için şu ana kadar ne anlama geldiğine bakacağız.

BÖLÜNMÜŞ FRANSA UMUDU

Yazan: Rosalie Salaün [1]

Ekim ayının başlarında teyit edilen yaklaşık 600.000 Covid-19 vakasıyla, Fransa’nın, en hafif deyimle, böyle bir krize hazır olmadığı ortaya çıktı. Bu beklenmeyen virüsle alt üst olan yalnızca kamu halk sağlığı sistemi değildi; Fransa siyasi kültürü de oldukça zayıf olduğunu kanıtlamış oldu. Kriz, Şubat ve Mart aylarında yapılan belediye seçimleri kampanyası sırasında başladı. Emmanuel Macron’un başında olduğu iktidar partisi La République En Marche’nin kaybedeceği aşikardı. Seçimden bir ay önce Macron’un Sağlık Bakanı Paris belediye başkanlığına adaylığını koymak için hükümetten istifa etti. Haftalar sonra, o dönemde patlak verecek olan kamu sağlığı felaketinin farkında olduğunu itiraf etti. Yaptığı konuşma, hükümetin kriz yönetimi becerilerine yönelik zaten yıpranmış olan halkın güvenini korkunç boyutta sarstı.

Fransa’da belediye başkanları tek güvenilir siyasi figürlerdir ve ülkede önemli bir rol oynarlar. [2] Fransa’da diğer 26 AB üye devletindeki toplam sayı kadar belediyelik bulunur. Seçimlerin ertelenmesi konusundaki zorlu görüşmelerden sonra, hükümet tarihi değiştirmemeye karar verdi. Muhalefet partisinin sloganı “demokrasi durdurulamaz”dı. İki gün sonra sokağa çıkma yasağı başladı. Seçimler, yeni seçilen meclis üyeleri ve belediye başkanları arasında da birçok vakaya ve ölüme yol açtı.

Genel anlamda, kriz Fransa’nın aşırı merkezi Jacobin siyasi sisteminin, karar alma mekanizmasındaki başarısızlıklara nasıl yol açtığını ortaya koydu. Krize giren Fransa’da daha önce yapılan stratejik hatalar nedeniyle sağlık personelini korumak için yeterli maske bulunmuyordu. 2009 domuz gribi krizinden kalma stok yönetimi, stokları yenilemeyen şirketlere ve hastanelere verilmişti. Hastanelerin kendileri 10 yıllık gider tasarrufu görmüştü; öyle ki, bu acil servislerin neredeyse bir yıl boyunca grev yapmasına neden oldu. Fransa’nın tek maske fabrikası 2019 yılında kapatıldı ve daha sonra eski bir yeşil bakan kooperatif olarak yeniden açmayı başardı. Bu bağlamda Yeşiller, Haziran ayı sonlarında yapılan ikinci tur seçimlerinde Lyon, Strasbourg, Marsilya ve Bordeaux gibi birçok büyük şehri kazandı. Seçim sonuçları, Yeşillerin sağlık ve güvenlik ile ilgili endişeleri yönetebildiğini gösteriyordu. Ancak sonuçlar beklendiği kadar iyi değildi ve alışılmadık derecede yüksek çekimserlik oranı, liderlerin meşruluğu konusunda endişelere yol açtı. Yine de iyimser olmak için gerekçeler bulunuyor. Örneğin büyük şehirlerde yeni bisiklet yolları yapıldı. Bu ‘coronapiste’lerin (acele devreye sokulan geçici bisiklet şeritleri-pop-up lanes-) ne kadar süreceği seçimlerin ikinci turunun tartışma konusuydu. Kalıcı olmaları ise yeşil fikirler için açık bir başarı hikâyesi. Yumuşak hareketlilik ve sağlık konusundaki iyileştirmelerin yanı sıra, Yeşiller ayrıca Fransız devletinin ademi merkezileşmesini de destekliyor; ancak halen daha planın, ana akım söylem haline getirilme gereksinimi var. Tercihen de bu şekilde devam ederlerse, 2021 Mart ayındaki bölgesel seçimlerin öncesinde mümkün olacak gibi görünüyor.

DİPNOTLAR

[1] Rosalie Salaün, Fransız Genç Yeşillerinin uluslararası eski yetkilisi ve sözcüsüdür. 2016’dan beri Europe Écologie les Verts, Feminizm Komisyonu’nun Yönetim Kurulu üyesidir.

[2] “Les Français font confiance aux maires”. Libération. 4 Mart 2020

İSVEÇ ROTASI

Yazan: Anders Schröder [1]

Pandemi sırasında Londra’da yaşarken, diğer tüm Londralılar gibi sokağa çıkma yasağının getirdiği yeni gerçeklikle yüzleştim: manavlarda kuyruklar, boş sokaklar, can sıkıntısı ve yüzlerde maskeler. Temmuz’da memleketim Stockholm’e döndüğümde gördüğüm tezatlık son derece keskindi. İsveç’in göreceli açık kalma politikası kime sorduğunuza bağlı olarak ünlü veya utanç verici bir hale geldi. Yüzlerde maske, sokağa çıkma yasağı ve gerekli olmayan dükkanların kapatılması gibi şeyler yoktu. Yalnızca 50 kişiden fazla bir araya gelmeme kuralı getirildi, liseler kapatıldı (ilkokul ve ortaokul değil) ve evden çalışma tavsiyesi uygulandı.

Bu politika, İsveçli sosyal demokrat ve yeşil Hükümetin, ABD’li Cumhuriyetçilerin ve sağcılara kadar uzanan diğer aktörlerin övgüsünü kazanmasıyla enteresan dostlar edinmesini sağladı. Ancak, İsveç bağlamında bu strateji, kamu sağlığı kurumu tarafından önerildiği için bu karar hiçbir zaman siyasileştirilmedi. İsveç bağlamında, uzmanların dinlenmesi en sorumlu davranış olarak değerlendirilirken, komşu ülkelerdeki siyasiler aşırı tepki veriyormuş gibi görüldü. Bu düşünce yeşillerden muhafazakarlara kadar herkes tarafından paylaşıldı.

Peki İsveç’in bu açık kalma politikası nasıl geçti? Halen daha belirsizliğini koruyor gibi duruyor. En korktukları şeyler olmadı. Mart ayının başlarında bir virolog, İsveç’te 50.000 kişinin öleceğinden korktuğunu açıkladı. Şu anda, ölen kişi sayısı 5900 (milyonda 600’e yakın). Bu sayı halen daha sokağa çıkma yasağı uygulamayı seçen diğer İskandinav ülkelerinden çok daha yüksek. Öte yandan, katı sokağa çıkma yasakları uygulayan Belçika ve Hollanda gibi ülkelerdeki kişi başına düşen ölüm oranları İsveç’e kıyasla çok daha yüksek oldu. Yalnızca açık kalma ve sokağa çıkma yasağı karşılaştırması yapmak yerine daha fazla detaya inmek gerekiyor. Okulların açık olması konusunda ise İsveç deneyiminin başarılı olduğu görülüyor. Finlandiya ve İsveç halk sağlığı makamları tarafından Finlandiya’da okulların kapanması ve İsveç’te kapanmaması konusunda yapılan ortak bir çalışma, okulların kapanmasının virüsün yayılması üzerinde hiçbir etkisi olmadığını ve İsveçli öğretmenlerin bildirilen vakalar arasında çok da fazla yer almadığını ortaya çıkardı. Dünya çapında bir milyardan fazla çocuğun okul zamanından kayıp yaşadığı göz önünde bulundurulduğunda – ki bu en çok marjinalleşmiş gruplardaki çocukları etkiliyor – bu oldukça önemli bir haber. Yayılma üzerindeki etki en iyi ihtimalle marjinal (hatta Norveç halk sağlığı kurumunun korktuğu gibi amacına zarar verdiğinde) iken, dünyadaki gençlerden bu tür bir fedakarlık yapmasını nasıl isteyebiliriz?

İsveç’in açık kalma politikasının diğer yönleri ise daha az başarılıydı. Orta sınıf nispeten zarar görmese de, daha yoksul göçmen topluluklar virüsün özellikle ağır etkilediği gruplar arasında. Pek çok kişinin çalışmaya gitme ve küçük dairelerde kalabalık aile olarak yaşamadan dolayı maruz kalması sebebiyle, sosyal mesafe kuralına uyulması genellikle mümkün olmadı ve çok daha yüksek ölüm oranlarına yol açtı.

İlerici bir pandemi politikasının, sokağa çıkma yasağının uygulanmamasının büyük bir çoğunluğa yarar sağlamış olabileceğini; ancak marjinalleşmiş gruplar için bir bedelinin olduğunu kabul etmesi gerekir. Aynı zamanda, küresel olarak uygulanan – ilkokulların kapatılması ve sınırların kapatılması gibi – bazı politikaların etkileri hakkında halen daha net bir kanıt bulunmadığı hatırlanmalı.

DİPNOTLAR

[1] Anders Schröder, Yeşil Parti’den İsveç parlamentosunun eski bir üyesidir. Savunma ve güvenlik politikası sözcüsü olarak görev yaptı. Aynı zamanda İsveç’in en büyük çevre blogu olan Supermiljöbloggen’i kurdu. Şu anda London School of Economics’te Uluslararası İlişkiler Yüksek Lisansını yapıyor.

ALMANYA’DA YEŞİL DİRENÇ

Yazan: Sebastian Bukow [1]

Şubat ayı başlarında parlamentoda konuşan Sağlık Bakanı Jens Spahn, Alman nüfusu için Covid-19 riskini düşük olarak değerlendirdi. Ancak bu değerlendirme kısa bir süre sonra geri çekildi ve kapsamlı bir kriz yönetimi politikası oluşturuldu. Mart ayında Şansölye Angela Merkel, ana hedefi “eğriyi düzleştirmek” olarak belirlerken, federal ve bölgesel hükümetler kamusal hayatı kapatmaya yönelik önlemler üzerinde anlaştılar. Almanya’da hiçbir zaman tam bir sokağa çıkma yasağı olmasa da, hayat haftalarca durdu. Mart ayında, kreşlerin yanı sıra okullar, üniversiteler, restoranlar, kültürel mekanlar ve spor tesisleri kapatıldı. Düşen vaka sayıları sonucunda, Nisan ayı ortalarında “temas takibi” yeni hedef haline geldi ve normalleşme tartışmaları arttı. Almanya, pandeminin ilk altı ayını hem ekonomi hem de halk sağlığı açısından iyi yönetti. Ekonomi, Federal Cumhuriyet tarihindeki en büyük yardım paketi ve kamu borçlanmasıyla ödenen vergi indirimleri ile desteklendi. Bir trilyon avrodan fazla destek, federal ve bölgesel düzeyde birlikte onaylandı. Her ne kadar bazı sektörler halen daha özellikle acısını çekse de, kısa çalışma süresi ödenekleri işsizliğin artmasını etkili bir şekilde önledi. Eylül ayında, işsizlik yüzde 6,2 olarak gerçekleşti. Almanya’nın 27 Ocak’taki ilk teyit edilmiş vakasının ardından, Ekim ayı ortalarına kadar yaklaşık 325.000 vaka (9621 ölüm) olduğu resmi olarak doğrulandı. Sağlık sistemi; hastaların daha genç olması, daha düşük temas oranları ve etkili pandemi yönetimi sayesinde bugüne kadar iyi bir performans sergiledi. 

Kriz yönetimi tedbirlerine, tıbbi ekipman tedariklerindeki sorunlara ve bölgesel düzenlemelerin kafa karıştırıcı şekilde olmasına karşı yapılan protestolara rağmen, kriz yönetimine ilişkin kamu algısı genellikle olumlu. Pandeminin başlamasından bu yana hükümete olan güven arttı. İktidardaki Hristiyan Demokratlar Mayıs ayındaki anketlerde yüzde 39’a yükseldikten sonra biraz düştü. Koalisyon ortakları istikrarlı kaldı ve sağcı Alternative für Deutschland’a verilen destek düştü. Yeşiller ilk dalgada anketlerde orta düzeyde kayıplar yaşasa da Eylül ayında Kuzey Rhine-Westphalia’daki yerel seçimlerde güçlü bir performans sergileyerek yüzde 20’nin biraz üzerinde bir destek almayı başardı.

Yeşiller Partisinin aldığı destek düzeyindeki istikrar beklenmedik bir durum olsa da; ana sebep, bir yandan uyarlanabilirliğe, önlemeye ve geleceğe bakmaya vurgu yapmayı başarırken, diğer yandan hükümet tedbirlerini desteklemeleri. Sağlık sektöründe Yeşiller, ısrarla çok daha önleyici bir sağlık sistemi ve sağlık finansmanında reform istiyor. Ekonomide ise Yeşiller, büyük çevrimiçi perakendecilere de fayda sağlayan genel vergi indirimlerinden ziyade yerel ekonomileri güçlendirecek, hedefe yönelik destek için bastırıyorlar. Yeşillerin güçlü pozisyonunun ardında da uzun vadeli faktörler var. Eşbaşkan Annalena Baerbock ve Robert Habeck partinin de ötesinde son derece popüler. Yeşiller 16 Eyaletten 11’ini yönetiyor ve bu yönetim kademesi, Covid-19 politikaları için oldukça önemli. Çevre meseleleri şimdi artık, pandemiden sonraki sürdürülebilir ekonomik yeniden başlangıç konusunda yürütülen tartışmalarla ilişkilendirilerek gündemde kalmaya devam ediyor. Partinin büyümesi 2017’den beri istikrarla devam ediyor ve şu anda 100.000’in üzerinde üyesi mevcut. Yeşiller halen daha parlamentodaki en küçük parti olmasına rağmen sandıktan ikinci olarak çıktı. 2021’deki federal seçimler için iyi bir başlangıç yaptılar.

DİPNOTLAR

[1] Sebastian Bukow, Heinrich Böll Vakfının siyaset ve parti araştırmaları bölümünün yöneticisidir. Alman Siyaset Bilimi Derneği (DVPW) sözcüsü ve Düsseldorf’taki Almanya ve Uluslararası Parti Hukuku ve Parti Araştırmaları Enstitüsü’nde Araştırma Görevlisi olarak çalışmaktadır.

HIRVATİSTAN’DA UMUT EMARELERİ

Yazan: Tena Prelec [1]

2020 yazında Hırvatistan, Covid-19 salgınının ilk dalgası dünya çapında toplumları ve siyaseti felç ederken, Avrupa’da seçim yapan ilk ülkelerden biriydi. Hırvatistan hükümeti salgını ilkbaharda iyi yöneterek Mayıs ayında yeni günlük vakaları sıfıra düşürdü. Başbakan Andrej Plenković bunu kara dönüştürmeye karar vererek bakanlarını ve koronavirüs görev gücünü süper kahramanlar olarak tasvir eden verimli bir kampanya yürüttü. Oynanan kumara değdi ve merkez sağ Hırvat Demokratik Birliği, Temmuz seçimlerini kolayca kazanarak ulusal azınlıkların temsilcilerinin de desteğiyle bir hükümet kurdu. Geleneksel muhalefet partisi olan Sosyal Demokratlar için bu seçim, milliyetçi olmayan (ve Yugoslav Komünist Partisi’nin halefi ve bu konuda) güçlü bir gösteri yapmayı amaçlayan bir parti olarak Yugoslavya dönemi sonrası savaş yaralarının hala çok taze olduğu 1990lı yıllarda aldıklarından beri elde edilen en kötü sonuçtu.

Diğer taraftan en büyük sürpriz ise, yeşil-sol koalisyon Možemo’nun ‘Yapabiliriz!’ performansı oldu. Sivil bir aktivizm platformu olarak doğan koalisyonun 2017’den bu yana yer aldığı ve Belediye Başkanının pek çok yolsuzluk skandalını durmadan araştırdığı Zagreb Kent Konseyi’ndeki faaliyetlerinin ürünü oldu. Üç yıl sonra bu aktivistler, politikacıları diğer sol partilerle birleştirerek en yüksek beklentileri dahi aşan bir sonuç elde ettiler: ulusal parlamentoda yedi sandalye.

Bu sonuç, Güneydoğu Avrupa’daki benzer düşünen seçmenler için umut verici bir işaretti. Gerçekten de, kısa bir süre sonra yeşil bir başarı daha elde edildi: Karadağ Yeşiller Partisi URA, milletvekili sayısını ikiye katladı ve yeni hükümeti belirleyen taraf oldu. Bu, Karadağ’ın modern tarihindeki ilk demokratik iktidar değişimiydi.

Bölgedeki başka hiçbir yerde ise durum o kadar elverişli değil. Sırbistan’da iktidardaki Sırp İlerici Partisi, bir çok muhalefet partisinin boykotuyla nitelenen Haziran parlamento seçimlerinde rakiplerini ezip geçti. Aleksandar Vučić’in giderek otokratik hale gelen yönetiminde çevre sorunları önemli ölçüde arttı. Hava kirliliği arttı ve ağır sanayide şeffaf olmayan yabancı yatırımlar kötüleşen çevre ve yaşam standartlarını beraberinde getirdi. Yeşil ve ilerici partiler için bir sonraki fırsat 2022 yılında başkent Belgrad’da yapılacak olan seçimler. Hırvatistan’da, bu yaz yeşil rüzgar ülkenin günlük yaşamında bir dönüm noktası yaratmadı. Gazetelerde birkaç haftada bir yeni yolsuzluk olayları okunuyor; Sırp karşıtı duygular kabarıyor; yargının hala baştan aşağı yenilenmesi gerekiyor ve GSYH ikinci çeyrekte %15 düşüş yaşıyor. Hırvatistan ekonomisi ağırlıklı olarak turizme endeksli ve bu da GSYH’ın neredeyse %20’sine denk geliyor.  Bu bağımlılık yaz aylarında Covid-19 kurallarında cesur bir esneklik yapılmasının temelini oluşturdu. Hükümetin ülkeyi dünyanın her yerinden gelen turistlere açması, Ağustos ayı sonlarına kadar ülkenin epidemiyolojik açıdan kıpkırmızı bir bölgeye dönmesine neden oldu. Ancak, bir miktar değişmiş gibi görünen tek şey Hırvatistan parlamentosundaki tartışma seviyesi oldu. Yolsuzluk skandallarının birkaç yeni milletvekili tarafından ısrarla araştırılması, ileriye dönük şeffaflık konusunda ihtiyatlı bir iyimserliğe yer açıyor.

DİPNOTLAR

[1] Tena Prelec, Oxford Üniversitesi Siyaset ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde Araştırma Görevlisi ve LSEE-Güney Doğu Avrupa Araştırmaları, LSE’DE Araştırma Görevlisi olarak çalışmaktadır.

ORBÁN PANDEMİDEN NASIL YARARLANDI

Yazan: Krisztian Simon [1]

Pandeminin ilk dalgasında, Macaristan’ın doğrulanmış Covid-19 vaka sayısı tüm Avrupa Birliği genelindeki en düşük seviyeler arasındaydı. Komşularında da benzer sayılar vardı. Bu eğilim, Orta Avrupa’nın direncinin sırrını deşifre etmeye çalışan uluslararası medyanın ilgisini çekti. Doğu Avrupalıların mucize bir aşısı mı vardı? Yoksa liderlerinin hızlı reaksiyonları ve kararlı politikaları nüfuslarını mı kurtardı? Almanya’nın günlük Die Welt gazetesinin Macaristan muhabiri ve aynı zamanda Viktor Orbán Gazetecilik Okulunun yöneticisi olan Boris Kálnoky Macaristan’ın düşük vaka sayılarını Başbakanın dar görüşlü yönetimine bağlayacak kadar da ileri gitti.

Gerçekten de pandemi, Viktor Orbán için mükemmel gidiyordu. Düşük vaka sayılarına rağmen Macaristan, AB’deki en yüksek koronavirüs acil destek ödemesini alıyordu (GSYH’nın yüzde 3,9’u, İtalya için bu rakam yüzde 0,1’di). [2] Halen daha Başbakan; seçmelerine, AB’nin ülkeye yardım etmek için hemen hemen hiçbir şey yapmadığını söylüyor; Çin ve Özbekistan’a gönderdikleri maskeler için teşekkür ediyordu. Sınırlı uluslararası ilgi, ‘yanlış bilgi yaymanın karşılığı hapis cezası’ gibi hükümler içeren acil durum tedbirleri getirmek için bir fırsat sundu. Sonra bu önlemler geri çekildi. Daha sancılı ve siyasi olarak riskli kararlardan bazılarını, muhalefet partisinin belediyelerine bırakan Orbán bu sayede pandeminin neden olduğu ölü sayılarından muhalefeti sorumlu tutmak için her fırsatı değerlendirdi. Hükümet yanlısı basın, Budapeşte’nin Yeşil Belediye Başkanı Gergely Karácsony’i virüsün huzur evlerinde yayılmasına neden olması konusunda “ihmalkarlıkla” suçladı. 

Bu sonbahardaki gelişmeler, ilk dalga sırasında düşük olan vaka sayılarının Başbakanın olağanüstü liderlik becerilerinden kaynaklanmadığını gösterdi. Daha çok şansı yaver gitmiş gibiydi: virüs ülkeye diğer AB ülkelerine kıyasla çok daha yavaş girmişti ve Macaristan’ın da bu sayede hazırlık yapmaya zamanı olmuştu. Ancak bu fırsatların çoğu boşa gitti: Hırvatistan’da artan vaka sayıları endişe verici olsa da yazı Adriyatik’te geçirmeyi planlayan nispeten çok sayıda Macar’a yönelik hiçbir kısıtlama getirilmedi. Sokağa çıkma yasağı sonrasında getirilen, trenlerde ve toplu taşıma araçlarında maske takmak gibi kurallar düzgün bir şekilde uygulanmadı.

Eylül ayı başlarında Macaristan’daki vaka sayıları birden fırladı – ancak hükümet uluslararası seyahatleri sınırlandırmaktan daha iyi bir çözüm bulamadı. Önümüzdeki aylar, sosyal ve sağlık kurumlarının ikinci ve belki de çok daha ciddi bir pandemi dalgası için yeterince hazır olup olmadığını gösterecek. Bazı endişe verici noktalar da var: sağlık sistemi yeterince finanse edilmiyor ve Macaristan hükümeti son aylarda 16.000 suni solunum cihazı satın almış olsa da bunları kullanacak yeterli eğitimli operatör bulunmuyor. Bu durum, muhalefet tarafından yönetilen belediyelere ve özellikle başkentin Yeşil Belediye Başkanına -sahip oldukları sınırlı fonlarla bile- hükümetten daha sorumlu davranma fırsatı verebilir. Umalım da bu şansı ellerinden kaçırmasınlar.

DİPNOTLAR

[1] Krisztian Simon, Eötvös Loránd Üniversitesi’nde misafir öğretim görevlisi ve İngilizce, Almanca ve Macarca yayınlar için yazan serbest bir gazetecidir. Freie Universität Berlin’de doktora yaptı. 2015 yılında Yeşil Avrupa Dergisi’nin Genel Yayın Yönetmeni Yardımcılığını yaptı.

[2] Avrupa İstikrar Girişimi (2020). Sihirbaz, virüs ve altın küpü: Victor Orban ve Avrupa dayanışmasının geleceği. <bit.ly31N6Obd> adresinden ulaşılabilir.

İRLANDA İÇİN KRİZ HÜKÜMETİ

Yazan: Theresa Reidy [1]

Covid-19 Şubat ayında İrlanda’ya ulaştı ve Mart ayı sonlarında ulusal çapta sokağa çıkma yasağı getirildi. Hastalık hızla yayıldı, ancak Mayıs ayı sonuna kadar devam eden sokağa çıkma yasaklarıyla kontrol altına alındı. İrlanda, diğer Avrupa ülkelerine kıyasla daha genç bir nüfusa sahip; ancak yıllardır yeterli finansman sağlanmayan sağlık sektörü tek bir dalgayla kolaylıkla alt edilebilir. Bu endişe, Hükümet nezdinde de ön planda yer aldı ve katı ve uzun süreli sokağa çıkma yasağının açıklanmasına zemin teşkil etti. Sokağa çıkma yasağının çoğunda, İrlanda’da geçici bir hükümet vardı. Giden azınlık yönetimi muhalefetin geniş desteği ile yönetmiş ve yüzde 70’in üzerinde kamu memnuniyeti oranlarına ulaşmıştı; ancak Şubat ayında yapılan genel seçimler, parlamentonun bölünmesine yol açtı ve bunu 100 günden fazla uzayan görüşmeler izledi.

12 sandalyeyle Yeşiller, potansiyel hükümet permutasyonlarının çoğunun merkezinde yer aldı. Parti liderliğinin hükümete girme konusundaki arzusu her zaman net olsa da, seslerini çıkaran azınlık üyelerinki bu kadar açık değildi. Gerçekten de, yaptıkları kamu açıklamaları, partinin müzakerelerde amaçlarının çoğuna ulaşmasına yardımcı olmuş olabilir. Hükümetin nihai programı Haziran ayında kabul edildi ve yeni yönetim göreve başladı. Koalisyon, Fianna Fáil (merkez sağ), Fine Gael (merkez sağ) ve Yeşil Parti ile kuruldu. Yeşiller Hükümette; ulaştırma portföyü, büyük bir yatırım programı anlaşması ve sosyal hizmetlerde kayda değer iyileştirmelerden oluşan üç pozisyon elde etti.

Program, Yeşiller için genel olarak iyi bir anlaşma olarak kabul edildi; ancak Yeşiller, hükümetteki ilk haftalarında istikrarsız bir başlangıç yaptı.  Önde gelen çok sayıda üye, anlaşma konusunda hayalkırıklığına uğradıklarını belirterek partiden ayrıldı. Parti kurallarına uygun olarak, bir liderlik yarışması başlatıldı ve politikaya odaklanan büyük ölçüde iyi niyetli bir tartışmada başkan yardımcısının, başkana meydan okuduğu görüldü. Bu mücadele sonucunda Eamon Ryan başkan olarak ve Catherine Martin de başkan yardımcısı olarak kaldı. Yeşil bakanlar, Hükümeti görevdeki ilk birkaç ayında çileden çıkaran tartışmalara karışmadı. Parti için endişelenerek geri planda kaldılar ve ilk sonbaharda yapılan kamuoyu yoklamasında destekte keskin bir düşüş olduğu ortaya çıktı.

Ancak Yeşil Parti’nin, Hükümetin politikasında belirgin bir etkisi bulunuyor. Ekim 2021 ulusal bütçesinde İrlanda Hükümetinin şimdiye kadarki en büyük harcaması planlanıyor. Sermaye yatırımlarındaki büyük artış, yeşil tercihlerden kaynaklanan toplu taşıma, yürüyüş ve bisiklete çok daha güçlü bir vurgu içeriyor. Karbon vergisinde kayda değer bir artış ve dizel ve benzinli arabaların satın alınmasına yönelik caydırıcı önlemler açıklandı. Bu politikaların tümü hükümette yeşil bir partinin faaliyet alanına giriyor. Belki daha da önemlisi, yeşil bakanlar, dikkate değer sosyal harcama taahhütleri aldılar ve bu politikaları basına açıklamakta hızlı davrandılar.    

Pandeminin ikinci dalgasıyla birlikte konaklama ve seyahat kısıtlamaları getirildi. Yeşiller, sağlık ve eğitim gibi Covid-19 portföylerinde ön saflarda yer almıyorlar, bu da görünürlüklerini zorlaştırıyor. Parti siyasi ilgi odağı olmaya devam etmeli. İrlanda hükümetlerindeki önceki küçük partilerin yaşadıklarından öğrendiğimiz kadarıyla, yeşil politikaların güven kazanması ve verilen sözlerin tutulması gerekiyor.

DİPNOTLAR

[1] Theresa Reidy, University College Cork’ta kıdemli bir öğretim görevlisi ve Hükümet ve Siyaset Bölümü Başkanı olarak çalışmaktadır. Son çalışmaları Electoral Studies, Parliamentary Affairs, and Politics’te yayımlanmıştır.

Green European Journal’dan alınmıştır.

https://www.greeneuropeanjournal.eu/content/uploads/2020/11/GEJ-Volume-20-Winter-2020.pdf adresinden indirilmiştir.

Görsel için kaynak: https://europeangreens.eu/news/european-greens-response-covid-19-crisis

BU YAZI, YEŞİL AVRUPA VAKFI’NIN DESTEĞİ İLE YEŞİL DÜŞÜNCE DERNEĞİ VE YEŞİL SİYASET DERGİSİ ORTAKLIĞIYLA YAYIMLANMIŞTIR.

BU YAZI, AVRUPA PARLAMENTOSU’NUN YEŞİL AVRUPA VAKFI’NA SAĞLADIĞI FİNANSAL DESTEK İLE ÇEVRİLMİŞTİR. AVRUPA PARLAMENTOSU, YAYININ İÇERİĞİNDEN SORUMLU DEĞİLDİR.