Yazan: Bruno Latour [1], Socrates Schouten [2]
Çeviren: Ece Özen İldem
Bruno Latour’un gözlemine göre artık kapitalizmin yıkıntıları içinde yaşadığımız inkar edemeyiz. Fransız filozof’un son kitabı Down To Earth: Politics in the New Climatic Regime (Ou atterrir?)’de hem bugün hem de yakın gelecekteki ekolojik felaketin günümüz siyasetini şekillendirdiğini ve insanların dünyaya bakış açılarını geniş kapsamlı bir şekilde yeniden değerlendirmeye zorladığını savunuyor. Latour’a göre popülist “muhafazakar devrim”, iklim değişikliği ve ekosistem çöküşünün ortaya çıkardığı politik sorunlarla inkar ve red yoluyla başa çıkıyor. Avrupalı Yeşiller doğru soruları sormaya başlarlarsa, onların da olumlu yanıt vermek için elverişli bir yerde durduklarını savunuyor.
Socrates Schouten: Kitabınız Brexit ve Donald Trump’a büyük önem veriyor. Yayımlanmasından bu yana, Jair Bolsonaro Brezilya’da iktidara geldi. Bu olaylar dizisi hakkında ne düşünüyorsunuz?
Bruno Latour: İngilizler, kendinizi tecrit etmenin ne demek olduğunu deneyimliyorlar. Büyük Britanya 19. yüzyılda küreselleşmeyi icat etmiş olabilir; ama bugün ilk ayrılanların onlar olduğunu görüyoruz. Bu tarihsel değişimi okuyabilmemiz gerek. Amerika’da Trump’ın, Brezilya’da Bolsonaro’nun seçilmesi başlı başına bir felaket; ancak, tarihsel bir olay olarak Brexit kadar kritik değil. Ne de olsa, Amerika’nın kirlilik, madencilik ve yoğun fosil yakıt tüketimine dair uzun, tuhaf geçmişi, uzayda bir yerlerde askıya alındı.
Popülist tepki her yerde aynı: kimliğe dönüş için ve kapitalist ekonominin sınırlarını hızla açmaya yönelik bir zorlama için bir çifte çağrı. Bugünün gelişimini 1930’lar ile karşılaştırmak bir hata. Faşizm, modern ‘teknofili’ ile arkaik kimlik konseptini birleştirdi. Ama, bu durum bir medenileşme projesi gibi sunuldu: devleti kalkındır, bireyi disipline et, bir efsanevi Roma ya da Germania rüyasında yaşa. Trump ya da Bolsonaro bunların hiçbirine sahip değil. Onlarınki medenileşme projeleri değil. Onlarınki daha çok göçten, regülasyonlardan ya da doğadan kurtulma arayışı.
“Terk et” ya da “o duvarı inşa et” gibi tahrikler, siyaset değil; gerçeklerden kaçış.”
Brexit gibi bir ayrılma fikri, muhafazakar devrim yanılsamasından başka bir şey değil. Kimliğe dönüş bir boş hayal, çünkü aşırı sağ partilerin gerçekten sunabilecekleri hiç bir şey yok. İnsanları döndürmek istedikleri memleketin hangi zemine dayandığına dair materyalist veya ampirik bir fikirleri yok. “Terk et” ya da “o duvarı inşa et” gibi tahrikler, siyaset değil; gerçeklerden kaçış. Trump ve ortaklarının iklim politikası sadece inkar ve geri çekilmedir.
Sağcı popülizmin başarıları, kitabınızın orijinal başlığını kullanacak olursak, sizi “ayakları yere basmak” veya “ayaklarını nereye basmak” sorusuna nasıl getiriyor?
Bu gelişimin arkasında oldukça eski bir soru yatıyor: biz insanlar olarak hangi dünyada var olabiliriz? İsterseniz Heimat sorusu, (Heimat, Almanca ‘Anavatan’ veya ait olunan yer anlamına gelen bir kelime) diyelim. Yaşadığımız ve muhtaç olduğumuz dünyanın ne olduğunu anlamamız gerektiğini savunuyorum. Bu sebeple kitabın adı “Down to Earth [Dünya’nın Gerçeklerine Dönüş]”. Yeşiller bu soruya tipik biçimde politikayla hiç ilgisi olmayan ‘doğa’ ve ‘gezegen’ gibi konseptlerle cevap verdiler. Ancak Sola mensup insanlar, neden bu kadar çok kişinin ulus devlet, hatta etnik kimliğe dönüş için yaygara kopardığını anlayamazlarsa, birbiri ardına seçim kaybetmeye devam edecekler. Aynı durum Sosyal Demokratlar için de geçerli. Sosyal demokratik hikayenin devam edeceği günü bekliyorlar, büyüme geri dönecek, Trump seçimi kaybedecek ve her şey normale dönecek. Aynı oryantasyon bozukluğu her yerde bulunabilir.
Ama son gelişmeler bu duruma yeni bir soluk getiriyor. Herkes yeni iklim rejiminin kıyısında olduğumuzu biliyor, bu gerçekliğe karşı aktif muhalefetlerine rağmen inkarcılar da dahil. İnsanlar yakında ekolojik teriminin yalnızca ‘doğa’yı kastetmediğini, tam manasıyla bizim varoluşumuzdan bahsettiğini anlayacaklar: ekoloji, sizin bir şahıs olarak içinde yaşayabildiğiniz yerden bahsediyoruz.
Yaşanan son olaylar filozofun analizini destekliyor. Latour kitabını yazmaya başladığında Amerika Birleşik Devletleri 1 Haziran 2017’de Paris Anlaşması’nı feshetti. Kitap yayımlandığından beri Fransa, iklim politikasından kaynaklanan hareketlere şahit oldu: thé gilets jaunes yani Sarı Yelekliler.
Bruno Latour: Thé gilets jaunes ilginç bir hareket. Aslında sağ kanadın, Emmanuel Macron’un çevre politikası kapsamında başlattığı dizel vergilerine karşı başlattığı protestolardı. Şimdi insanlar, ekolojik ve sosyal adaletin aynı şey olduğunu fark ediyorlar. Fransız Hükümeti bu iki politik gücün bir araya gelişini şaşkınlıkla izliyorlar. Ama ekolojiye biraz ilgisi olan herkes biliyor ki, ekolojiyi, toplumsaldan ayıramazsınız.
Sarı yeleklilerin çoğu mücadelerinin ekolojik adalet için olduğunu onaylamıyorlar, ama Latour bunu umursamıyor. Onun için, çevre politikalarının inkarı, iklim değişikliğinin zamanımızı tanımlayan mesele olduğunun bir kanıtı. İklim ve ekoloji onun için geniş terimler, “bu iki kavram varlığımızın maddi şartları”nı kapsıyor. Asıl sorun, bu koşullar hakkında düşünmenin ve konuşmanın imkansızlığı. Latour’a göre oluşturulacak yeni politik bakış açısı, insanlara hangi dünyaya bağımlı olduklarının, ve hangi insanların, şeylerin ve hayvanların kendilerinin varoluşları için gerekli olduğunun sorulmasıyla geliştirilecek.
Var olmanın maddi şartlarını nasıl tanımlıyorsunuz?
İnsanları ziyaret ediyorum ve onlara basit bir soru soruyorum: neye ve kime bağımlısınız? Çünkü dünyayı anlayamazsanız, politika da yapamazsınız. Dostlarını ve düşmanlarını tanımlayabilmen gerekiyor. Cevap ‘bir parça toprak’ olmak zorunda değil; ama bir ağ olmalı, sana karşı olanları ve senin yanında olanları anlayabileceğin bir ağ. Böyle bir anlayışın eksikliği, korkunç sonuçlar doğurur. Bunun en iyi örneği, Polonyalıların, ülkelerine neredeyse hiç göç olmamasına rağmen göçmenleri bir tehdit olarak görmeleri. Ya da Avrupa fonuna herkesten daha çok bağımlı olan İngiliz kasabalarının Brexit’i en çok destekleyenler olmaları gibi. AB’den ayrılma kararı verildikten sonra insanlar Birlik’le ne kadar bağlantılı olduklarını; tüm o kuralların bir sebeple konulmuş olduğunu anladılar;. Yeşillere önerim, bir tanımlama yapmakla başlamaları. Ama şunu unutmayın: insanların hayatlarını siz tanımlamamalısınız, onlar kendileri tanımlamalılar.
Yaşadığı bölge sakinleriyle röportajlar yapan Latour, Kral 16. Louis’nin isteğiyle Fransız Devrimi arifesinde toplanan ‘Şikayet ve Öneri defterlerini (Cahiers de doléances et propositions)’nden ilham alıyor. Krala on binlerce şikayet ve istek gönderildi ve halkın bu mektupları “ortamlarının oldukça doğru bir tanımını” sağladı. “Cashiers, ne yapacağını bilmeyen bir kraldan gelen bir talep olarak tarihte bildiğim tek örnek. Macron’un ne yapmak istediğine dair pek çok fikri var ve bu da onun başını belaya soktu”. Sokakta isyanların başlamasıyla, Macron en nefret edilen kanun tekliflerini geri çekti ve bir dizi ulusal tartışma başlattı. “Tartışma için hazır değiliz”, Latour medyada bunu her fırsatta dile getiriyor: “Ne yapmak istediklerini bilmeyen sarı yeleklilerimiz ve [onları] dinlemek istemeyen bir hükümetimiz var”. İktidar merkezlerinden uzakta, Mairies Ouvertes’in ‘açık belediye binaları’ girişimi ortaya çıktı. Yüzlerce kırsal belediyenin belediye başkanı, yüzyıllar önce yapıldığı gibi, vatandaşların meselelerini derleyip cumhurbaşkanına teslim etti. En yaygın talepler, düşük vergi ve daha fazla söz hakkıydı; muhtemelen Latour’un beklentilerinin altında kaldı; ancak bu girişim yine de ilginç bir ilk adım.
Çoğu insan için üzerinde yaşadıkları “dünyayı” anlamak zordur. İhtiyacımız olan ekolojik politikanın, çok fazla özen, dikkat ve diplomasi gerektirebileceğini savunuyorsunuz. Sizin şu “[Dünyaya] ayak basış” hala mümkün mü?
[Dünyaya] inmenin gerekli olduğunu savunuyorum, kolay olduğunu değil. Tarımı örnek alın; organik tarımın, geleneksel tarımdan daha çok zamana ve ilgiye ihtiyacı vardır. Daha fazla değişken var. Toprak kendi başına daha karmaşık. İçinde daha fazla böcek var. Beslenme ağları karışık. Avrupa mevzuatı karışık. Hayat karışık. Neden birisi hayatın basit olduğunu söylesin ki? Ancak bu karmaşıklıktan kaçamayız, biz bir medenileşme projesiyiz. “Ayak basış” bu anlama geliyor; bu öylece terk edip gidemeyeceğiniz ya da başınızdan savamayacağınız bir şey.
Kendi ülkeniz Fransa’da politik açıdan kabul görüyor musunuz?
Birbirinin ardılı üç Fransız çevre bakanı ile konuştum; hikaye hep aynı. 10 dakikalık bir sohbetin ardından her biri insanları karmaşık tanımlamalarla uğraştırmanın anlamsız olduğunu ve basit argümanlarla ikna edileceğini söylediler. Ama bu tamamen yanlış bir düşünce. 19. yüzyılda sosyalizm ortaya çıktığında, kimse kolay olacağını söylemedi. Düpedüz karmakarışık olarak adlandırıldı. Marx’ı okumalı, okuma ve tartışma gruplarına katılmalıydınız. Yine de Fransa’daki mevcut Sol, dünyayı anlamak ve tarif etmekle ilgilenmiyor; bu yüzden solun siyaseti de kalmadı. Politika dünyayı anlamlandırma ile, dostlarınızı ve düşmanlarınızı bu dünyada konumlandırmak ile ve bu konuda bir şey yapmak ile ilgili olmalı. Yeşiller, dünyanın ne olması gerektiğine dair maddi bir anlayışı yeniden ortaya koydukları için takdir edilmeli; ama her zaman kötü bir tanımlama olan “doğa” fikrine yapışıp kaldıkları için eleştirilmeleri gerekiyor.
“Ben kalpten bir modernist ve ilericiyim. Avrupa’nın ilerlemeden başka sunabileceği ne var?”
‘Küresel’in, ortak bir gezegensel haneye doğru yöndeşmenin öyküsünü reddediyorsunuz. Ama, Avrupa’da Sol’un hikayesi, dayanışma ve işbirliği arzusu için hala fırsat var mı?
Tabii ki, ortak bir dünya ufku gerekli. Ben kalpten bir modernist ve ilericiyim. Avrupa’nın ilerlemeden başka sunabileceği ne var? Ancak “yeryüzüne” karşı ilerlemeci olmak ile küresele karşı ilerlemeci olmak aynı şey değil. Hangi dünyaya karşı ilerlemeci olduğunuz hakkında net olmalısınız. Solun materyalist olduğu söyleniyor. Aslında idealisttir. İki yüz yıllık modernitenin ışığında maddi koşullar hakkındaki sorulara cevap olacak tek bir düzgün cevap verilemedi. Yeşiller şimdi materyalist olmanın ne anlama geldiğini bildiklerini söyleyebilirler. Materyalist şartlar iklim demek, türlerin çeşitliliği demek, su, ısı ve daha fazlası demek.
Önde gelen materyalistler olarak Yeşiller… Bu yeni bir şey.
Yeşiller sıklıkla diğer partiler tarafından, “doğaya dönüş”ü, geçmişe dönüşü istedikleri için eleştiriliyorlar. Ancak Yeşiller, insanların bağımlı oldukları hayat hakkında soru sordukları için kendileri ile gurur duymalılar. Muhafazakar devrim ve Yeşiller aslında aynı dili kullanıyorlar; ama farklı bir manalarda. Bu, Brexit’in çağrıştırdığı gibi ‘memleket’ değil; bir yeryüzü parçasının ayakta tuttuğu ağlar ve yaşamdır.
Bu benim Politics of Nature’dan beri 30 yıldır biraz boşuna da olsa hakkında yazdığım çok eski bir soru. Avrupa seçimleri için Fransız Yeşilleri’nin lideri Yannick Jadot’a, “artık çoğunluktasınız” diyorum. Şimdilik seçimlerde değil belki; ama toplumun zihin yapısını değiştirme konusunda evet. Modern politika artık ekoloji. Bunu avantajınıza kullanın.
Dipnotlar:
[1] Bruno Latour, Sciences Po Paris’in médialab ve politik sanatlar programı (SPEAP) ile ilişkili fahri profesördür. Ocak 2018’den beri Zentrum fur Media Kunst (ZKM) üyesi ve Karlsruhe’deki HfG’de profesördür. En son kitabı Down to Earth: Politics in the New Climatic Rejim’dir (Polity Press, 2018).
[2] Socrates Schouten, Hollanda’nın Amsterdam kentinde bir teknoloji ve toplum enstitüsü olan Waag’daki Commons Lab’ı yönetiyor. Daha önce Bureau de Helling (GroenLinks’in bilimsel bürosu) ve Recycling Netwerk Benelux için çalıştı.
Bu yazı, İngilizce olarak, 8 Mayıs 2019 tarihinde, Green European Journal’da yayınlanmıştır.
https://www.greeneuropeanjournal.eu/latour-climate-change-politics/ adresinden indirilmiştir.
Görsel tasarım: Olcay Özkaplan