Yazan: Adam Ostolski [1]

Çeviren: E.Yılmaz

Bu makale, bir serinin başlangıcı: Avrupa’nın dört bir yanından sekiz analist, kıtada referandumların iyi veya kötü amaçlarla nasıl kullanıldığını ve kamuoyu tartışmalarını nasıl şekillendirdiğini inceliyor.

Referandumlar bugünlerde hassas bir konu başlığı. Bazıları referandumları bir doğrudan demokrasi yöntemi olarak görüp övgüyle bahsederken, insanların halk iradesini görmezden gelme ya da çarpıtma eğiliminde olan yerleşik siyasi oligarşilerden kurtulmasını sağladığını savunuyor. Bazı kesimler ise daha şüpheci bir yaklaşım sergilemekte. Referandumları eleştirenler, bu uygulamaları demagoglar için bir fırsat olduğunu belirterek, demokrasi adına bir şanstan çok tehdit anlamına geldiğini iddia ediyorlar.

İsviçre: Emsalsiz Bir Genç Demokraside Referandumlar

İtalya’da Referandumlar: Kontrollü Koşullarda Doğrudan Demokrasi

Macaristan’da Referandumlar: Onay Önyargısı

Malta: Postkolonyalizmin Gölgesinde Referandumlar

Romanya’da Referandumlar: Siyasi Sermayeye Giden Yol

Birleşik Krallık’ta Referandumlar: Caveat Emptor

İrlanda’da Referandumlar: Anayasaya Özen Göstermek

Bu ikilemi çözmeye çalışmak yerine, farklı bir açıdan bakmayı deneyelim. Bir referandum, evrensel bir çözüm olmadığı gibi, evrensel bir tehdit de değildir. Dünyada uygulanan tek bir “referandum” olmadığı için, referandumları desteklemek ya da karşıt olmak, asıl önemli olan kısmı gözden kaçırmak demektir. Sadece, farklı ülkelerde, farklı tasarlanmış kurumsal düzenlemeler vardır. ‘Tasarlamak’tan bahsetmişken, referandumların – genel görüşün aksine – bir “doğrudan demokrasi” biçimi olmadığı ve olamayacağı gerçeğinin de altını çizmeden geçmeyelim. Halk iradesini şu ya da bu şekilde yönlendiren bir şeyler her zaman olacaktır. Bu, referandumlar için olduğu kadar seçimler için de geçerlidir. Bir seçimde, seçim bölgeleri (büyüklükleri, sınırları ve sandalye sayıları), oy pusulasına erişim şartları, oyların mecliste sandalye sayısına nasıl dönüşeceği ve seçim barajları ile ilgili kuralları belirleyen seçim yasaları vardır. Bir referandumda ise, referandum çağrısını kimin yapabileceğini (veya yapması gerektiğini), ne tür sorulara izin verileceğini, sonucun bağlayıcı olup olmadığını ve (varsa) oyların geçerlilik eşiğini kurallar belirler. Dolayısıyla bir referandum sonucu, halk iradesinin doğrudan bir ifadesinden ziyade sadece belirli bir temsilidir.

“Halk iradesini şu ya da bu şekilde yönlendiren bir şeyler her zaman vardır ve olacaktır.”

Referandumlarla ilgili düzenlemeler ülkeler arasında farklılık göstermekte. İlk büyük ayrım; referandumların, siyasi yaşamın daimi ve düzenli bir parçası olduğu ülkeler ile, genellikle bölünmeye neden olan bir sorunu (bağımsızlık, AB üyeliği, nükleer enerji gibi) çözmek ya da kendi meşruiyetlerini onaylatmak isteyen siyasi liderler tarafından sadece geçici olarak uygulandığı ülkeler arasında görülüyor. Daimi olanları “referandum”, diğerlerini de “plebisit” olarak adlandırmak cazip geliyor. Ancak burada iyi-kötü ayrımı yapmak söz konusu değil. İyi tasarlanıp uygun şekilde uygulandığı takdirde hem referandumlar hem de plebisitler meşru ve faydalı olabilir. Öte yandan, tek seferlik uygulanan plebisitler muhtemelen daha riskli ve demagojik manipülasyona karşı daha savunmasızdırlar; ve genellikle hüsranı onarmak için ikinci bir fırsata yer yoktur.

Üç farklı modele kısaca bir göz atalım. İsviçre’de yeterli sayıda vatandaş bir önergeyi imzaladığında referanduma gidilebilir. Ancak, parlamento denetimi mevcut; ve önerilen referandumun ülkenin uluslararası yükümlülükleriyle çelişen bir durumla sonuçlanabilmesi söz konusuysa veya ifade, bir genel ve bir somut konuyu tek bir soruda birleştiriyorsa önerge reddedilebilir. İrlanda’da ise, anayasada yapılan değişiklik referandum yapılmasını gerektirir. Fikir ayrılıkları yaratan ya da tartışma götürmeyen bir konu olabilir, fakat her iki durum için de kurallar gayet açıktır: referandum yapılmadan anayasanın tek bir kelimesi değiştirilemez. İzlanda’da, cumhurbaşkanı meclisin sunduğu yasa teklifini reddederse referanduma gidilir. Başkan ve Alþingi (İzlanda Parlamentosu) anlaşamadığında, çekişmeyi çözmek için halk devreye girer.

Çözümler farklı olsa da, yukarıdaki örneklerin tümünde referandumlar iyi tanımlanmış kurumlardır. Vatandaşlar kullandıkları oyun ne anlama geldiğini ve nasıl hesaba katıldığını bilirler. Oy kullanan halk nihai güç dengesi olmaktan çok, farklı bir güç dengesi sağlamak için oradadır.

İster belirli bir ülkede referandumların daimi bir kurum olarak yerleşip yaygınlaşmasını; isterse belirli bir sorunu çözmek için bir defaya mahsus bir plebisit çağrısını tartışıyor olalım; bir dizi evrensel ilkenin nasıl uygulanacağı sorusuyla bu noktada ilgilenmiyoruz. Bu daha çok, belirli bir yönetim biçimi için izlediği yolu ve tarihini de hesaba katarak uygun bir düzenleme bulma meselesi.

Bu uygulama, bir referandumda ortaya konan “genel iradenin” bir genel seçimde gösterilenden bir şekilde daha özgün ve daha nihai olduğu fikrinin anlaşılmasını kolaylaştırıyor.”

Evrensel bir yönerge olmasa da, pragmatik bir temel kural vardır: referandum yapacaksanız, bunu sık sık tekrarlamak daha iyidir. Bunu yapmak vatandaşların karar mekanizmalarının nasıl çalıştığını öğrenmelerine, yaptıkları seçimlerinin sonuçlarıyla yaşamalarına ve gerektiğinde fikirlerini değiştirmelerine yardımcı olacaktır. Seçim deneyimleri biriktikçe, daha akılcı seçimlere ulaşmak da mümkün olacaktır. Her halükarda, bu uygulama bir referandumda ortaya konan “genel iradenin” bir genel seçimde gösterilenden bir şekilde daha özgün ve daha nihai olduğu fikrinin anlaşılmasını kolaylaştırıyor. Referandumlar, tıpkı parlamento seçimleri gibi farklı sonuçlar doğurabilir – hoş karşılanan, istenmeyen, ya da hem olumlu hem de olumsuz tepkiler doğuran sonuçlar olacaktır. Başarısız bir hükümeti görevden alma hakkının demokrasinin bir parçası olduğuna inanıyorsak, referandum sonuçlarının değişmez olduğunu iddia etmek saçma olur.

Bu seri, Avrupa’da referandumların rolünü araştırıyor. Buradaki örnekler, doğrudan demokrasinin soyut kavramlarının ötesinde referandumların somut etkisini göstermekte: ister ilerici ister gerici olsun, değişimi nasıl yönlendirdiklerini, kamusal müzakereleri nasıl yapılandırdıklarını ve işleyen demokrasiler için çok önemli olan ortak anlayışları nasıl beslediklerini görmek mümkün.

DİPNOTLAR:

[1] Adam Ostolski, bir sosyolog, köşe yazarı ve aktivisttir. Varşova Üniversitesi’nde çalışmaktadır ve Krytyka Polityczna üyesidir. 2009’dan 2013’e kadar Zielone Wiadomości’nin baş editörlüğünü ve 2013’ten 2016’ya kadar Polonya Yeşiller Partisi’nin eş başkanlığını yürütmüştür.

Bu yazının aslı, İngilizce olarak 26 Mayıs 2021’de Green European Journal’da yayımlanmıştır.

https://www.greeneuropeanjournal.eu/indirect-democracy-referendums-in-europe/ adresinden indirilmiştir.

BU YAZI, AVRUPA PARLAMENTOSU’NUN YEŞİL AVRUPA VAKFI’NA SAĞLADIĞI FİNANSAL DESTEK İLE ÇEVRİLMİŞTİR. AVRUPA PARLAMENTOSU, YAYININ İÇERİĞİNDEN SORUMLU DEĞİLDİR.

GÖRSEL TASARIM: Olcay Özkaplan