Yazan: Adam Rogalewski [1]

Çeviren: Gizem Pehlevan

Tüm dünyada otoriter hükümetler, pandemiyi iktidar üzerindeki hakimiyetlerini artırmanın bir fırsatı olarak görüyor. Polonya’da iktidar olan Hukuk ve Adalet Partisi, kadın haklarına saldırmadan önce sosyal ortaklarına saldırdı. Sendikacı Adam Rogalewski, partinin sendika haklarına yönelik fırsatçı girişimini ve bunun LGBT topluluklarına ve üreme haklarına yönelik artan saldırılarla olan bağlantılarını ele alıyor ve Polonya’nın geleceği için mücadele etmeye yönelik çıkarılması gereken dersler temelinde bir analiz yapıyor.

Polonya sendikaları uzun süredir üye sayısındaki azalma ve güçlerinin azalması gibi sorunlarla mücadele ediyor.  2015 yılından beri sağcı popülist parti Hukuk ve Adalet Partisi (PiS), hem temel haklar ve hukukun üstünlüğü konularında sendikalarla karşı karşıya geliyor; hem de sendikaların sosyal politikalarını ele geçiriyor [2]. Covid-19 ile birlikte, PiS’in tek hedefinin sosyal haklar değil; otoriterlik olduğu da ortaya çıkmış oldu. Parti popülist bir eğilimle seçimleri kazanmak için istihdamı ve sosyal hakları savunuyor; ancak, kendi seçmenleri haricindekilere karşı düşmanca bir tavır takınmış durumda. Pandemi, Polonya’nın halihazırda zayıf olan toplumsal diyaloğunu ortadan kaldırmak ve üreme haklarına saldırmak için PiS açısından bir fırsat haline geldi. Ancak, buna karşılık sendikalar daha güçlü bir şekilde birleşti ve yeni olasılıklar gündeme gelmeye başladı. Muhalefet, sosyal haklar sorununu yeniden ele alabilirse, sağcı popülist kesime karşı da bir ilerleme kaydedebilir.

Neoliberalizmden otoriter popülizme

2007 ve 2015 yılları arasında Polonya, Sivil Platform (PO) tarafından yönetiliyordu. Bu süre zarfında Polonya’da çalışma hayatı, emeklilik yaşının yükseltilmesi ve sosyal ortakların dışlanmasıyla giderek daha güvencesiz bir hal aldı. Görev süresinin sonuna doğru PO tutumunu değiştirerek sosyal diyalogda iyileştirmeler yapsa da; bu iyileştirmeler hem çok yetersiz kaldı hem de böyle bir adım için çok geç kalındı. 2015 yılında PiS, özellikle önemli bir çocuk yardım paketi içeren sosyal politikalar programıyla iktidara geldi. David Ost‘un da ileri sürdüğü gibi, Hukuk ve Adalet Partisi, komünizm sonrası ilk on yıllık dönemdeki liberalizme muhalif olarak doğmuştu. Parti, liberalizm yerine “geleneksel değerlerin” canlandırılması ve güçlü bir devlet çağrısında bulundu. 2015 yılında seçimleri ezici çoğunlukla kazanan Hukuk ve Adalet Partisi, sosyal vaatlerini erken yerine getirdi. O dönemden beri asgari ücret düzenli olarak arttırıldı ve ortalama maaşın neredeyse yarısına ulaştı (2015 ve 2019 yılları arasında 1750 zloty’den 2250 zloty’ye yükseldi). Daha yüksek emeklilik maaşları ve ücretsiz tıbbi reçeteler sayesinde yaşlı seçmenlerin desteği alınırken; serbest çalışanlar için asgari ücret gibi sendikaların bir çok talebi de karşılandı.

Parti popülist bir eğilimle seçimleri kazanmak için istihdamı ve sosyal hakları savunuyor; ancak kendi seçmenleri haricindekilere karşı düşmanca bir tavır takınmış durumda.

Ancak, perde arkasında asıl olup biten, gerçek demokrasinin yavaş yavaş parçalanması oldu. Hukukun üstünlüğü yok edilirken; sosyal politikalar, durumu maskelemek için kullanıldı ve otoriter bir sistem kurma yönünde giderek daha fazla çaba sarf edilmeye başlandı. PiS, iktidara geldiğinden beri Anayasa Mahkemesini devralmış durumda; ve Anayasa Mahkemesi, Yargıtayı ve yargıyı denetlemek için siyasi olarak yönetilen bir organ haline dönüştürüldü. Öte yandan, üreme hakları bir süredir zaten devamlı olarak tehdit altında. PiS’in kürtajı yasaklamaya yönelik ilk girişimi, 2016 yılındaki Kara Protestoların fitilini ateşledi. Ekim 2020 tarihinde, ikinci dalgadan hemen önce, Partinin Anayasa Mahkemesindeki hakimleri, halihazırda kısıtlı olan kürtaj hakkını önemli ölçüde azaltarak toplumun öfkelenmesine neden oldu. 1990’lı yıllardan beri kürtaja yalnızca kadının hayatı ya da sağlığı tehlikedeyse; hamilelik, bir suç eyleminin sonucu olduysa veya ciddi ve geri dönüşü olmayan yüksek fetal bozukluk riski varsa, izin veriliyordu. Bunlardan üçüncü ihtimal, ki Polonya’da yapılan kürtajların yüzde 90’ını oluşturuyordu, Anayasaya aykırı ilan edildi.

Hukukun üstünlüğü yok edilirken, sosyal politikalar durumu maskelemek için kullanıldı ve otoriter bir sistem kurma yönünde giderek daha fazla çaba sarf edilmeye başlandı. 

Hükümet, ayrıca, şehirlerini ve bölgelerini “LGBT’siz bölgeler” olarak ilan eden politikacılarla, LGBT topluluğuna yönelik saldırıları da körükledi. Ağustos 2020’de, barışçıl eylem yapan LGBT aktivistleri polis tarafından orantısız güç kullanılarak tutuklandı. AB, bu saldırıları eleştirse de sonuç üzerinde bir etkisi olmadı. Kendi bölgelerini “LGBT’siz bölge” ilan eden belediyeler için AB yardımlarının durdurulmasına karşılık, Polonya hükümeti zararları telafi etmeyi taahhüt etti.

All-Poland Sendikalar İttifakı gibi ilerici sendikalar; yargı sistemine, kadın haklarına ve LGBT topluluklarına yönelik acımasız saldırıları, şiddetle eleştirdi. Yakın zamana kadar, Hukuk ve Adalet Partisi, genellikle mavi yakalı işçi sınıfını anlayan bir parti olarak algılanıyordu. Partinin, diğer temel haklar pahasına olsa bile, uzun zamandır unutulan sosyal hakları teşvik edeceği yönünde bir algı vardı. Ancak, Hukuk ve Adalet Partisinin, pandemi sırasında sosyal haklara saldırmasıyla, bu algı temelden değişti.

Krizi Fırsata Çevirmek

Polonya, 2020’nin başlarında sınırlarını kapatan ilk ülkelerden biri oldu. Hükümet, Polonya vatandaşlarının sağlığını ve refahını koruduğunu göstermeye hevesliydi. Bu nedenle Hükümet, pandeminin etkilerini yönetmek için aceleyle “(anti-kriz) kalkanlar” olarak bilinen yeni mevzuatı gündeme getirdi. Bu süreçte, ‘kalkan yasaları’ kapsamında dört yasa tasarısı kabul edildi. Bu tasarılardan ikisi, çalışma koşullarını kötüleştiren ve sendikaların haklarına zarar veren tasarılar oldu.

‘Kalkan mevzuatı’ kapsamında, kısa vadeli çalışma planı ve vergi ödemelerinin ertelenmesi de dahil olmak üzere, diğer Avrupa hükümetlerinin uygulamalarına benzer birçok hüküm yer alıyor. Ancak bunun yanı sıra, toplumun olan biteni fark edemeyecek kadar meşgul olmasını fırsat bilen Hükümet, daha tartışmalı değişiklikleri de uygulamaya koydu. Mevzuat, müzakereye neredeyse hiç zaman ayrılmadan masaya yatırıldı. Bu değişime direnebilecek tek taraf ise senatoyu kontrolü altında bulunduran muhalefet ile işveren örgütleri ve sendikalardan oluşan sosyal taraflardı.

Mart ayı ortalarında masaya yatırılan ikinci mali kalkan yasa tasarısı; sendikaların, işten çıkarma ve çalışma saatlerinin azaltılması konularında işçileri temsil etmesini engellemeye yönelikti. En nihayetinde, sendikaların direnişi sonuç verdi ve değişikliklerden vazgeçildi. Ancak daha sonra, Alt Meclisteki PiS Partisi milletvekilleri tarafından, sendikaları, işverenleri ve Hükümeti bir araya getiren kurum olan Sosyal Diyalog Konseyi’nde tasarıya değişiklikler getirildi. Bu değişiklikler, 31 Mart 2020 tarihinde yürürlüğe girdi ve Başbakana, Konsey üyelerini neredeyse istediği gibi görevden alma yetkisi verdi.

Bu durum sendikaları bir hayli öfkelendirdi. Eskiden hükümet yanlısı olan Solidarność Sendikası, “Solidarność unutmaz” diyerek uyarı yayımladı. Avrupa sosyal tarafları; Avrupa Komisyonu’nun, Avrupa Konseyi‘nin başkanlarına yazarak, müdahalede bulunma çağrısı yaptılar. En nihayetinde düzenlemeler, Başkan tarafından Anayasa Mahkemesine sunuldu. Ancak bu hamle, mahkeme hakimlerinin çoğu hali hazırda PiS tarafından atanmış olduğundan, son derece sembolik bir davranış olarak değerlendirildi.

İşçi haklarına yönelik saldırılar bununla da bitmedi. Nisan’da çıkarılan üçüncü Kalkan Yasa tasarısının amacı, işletmelere acil durum likiditesi sunmak gibi görünse de; tasarının hükümleri bu kapsamın çok ötesine geçti. Yine bu yasa tasarısı, işverenlerin toplu iş sözleşmelerini askıya almalarına;, işçileri işten çıkarmalarına ve işçilerin izne çıkmaya zorlanmasına zemin hazırlayan hükümler içeriyor. Ayrıca, düşük ücretli işçileri destekleyen bir şirket sosyal fonunun kaldırılması ve memur sayısının azaltılması da yasa tasarısı kapsamında önerilen hususlar arasında yer alıyor. Hükümet, adeta sendikaların sabrını deniyor. Bu gelişmeler üzerine Solidarność, ülke genelinde sokağa çıkma yasağı olmasına rağmen gösteri yapacağını söyledi; diğer sendikalar da yasa tasarısına şiddetle karşı çıktıklarını beyan ettiler. Sonunda Hükümet, önerilerinin bir çoğunu geri çekti; ancak, sosyal fonun kaldırılması ve kamu hizmeti kesintileri konusundaki uygulamalar devam ediyor.

Sosyal hakların ve üreme haklarının savunulması

Mart ve Nisan aylarından sonra PiS, artık işçi karşıtı daha fazla mevzuat değişikliği önerisinde bulunmadı. Temmuz’da yapılan cumhurbaşkanlığı seçimleriyle parti tutumunu değiştirdi ve pandemi sırasında işten çıkarılan kişilere yönelik işsizlik yardımlarını artırdı (Polonya’da işsizlik yardımı, yoksulluk sınırının altında). Başbakan da, yeni yetkisini, Sosyal Diyalog Konseyinin üyelerini görevden almak için kullanmadı. PiS, cumhurbaşkanlığı seçimlerini ikinci turda az bir farkla kazandı (oyların yüzde 51,03’üne karşılık 48,97’si, kabaca 400.000 oy farkla). Azalan fark, PiS’e yönelik desteğin azaldığını ve çalışan kesimin fikrini değiştirdiğini gösteriyor.

Kriz, yeni hükümetin sosyal haklar konusundaki zayıflığını görünür kıldı. Hükümet, sosyal aktarımlara yönelik harcamaları artırması sayesinde iktidara gelmiş olsa da; pandemiye tepkisi, hiç raslanmamış bir şekilde işçileri hedef aldı ve pandeminin bedeli adeta işçilere ödetilmeye çalışıldı. Eğer popülizm, insanları seçkinlere karşı temsil ettiğini iddia etmekse, PiS, iş dünyasından yana tavır takınarak samimi olmayan yüzünü göstermiş oldu. Öte yandan Covid-19, Hukuk ve Adalet Partisi’nin otokratik eğilimlerini hızlandıran bir sürece dönüştü. Toplumsal diyalog ve işçi hakları, hala Partinin etkisinin dışında tutulan birkaç alandan biri. Pandemi, bu alanları da almak için uygun bir fırsat haline geldi. Covid-19’un diğer ülkelerde olduğu gibi Polonya’da da yıkıcı ekonomik ve sosyal sonuçları olacak. Ancak, aynı zamanda sağ popülizmi daha da zayıflatacak. PiS, toplumsal diyaloğu zayıflatmak için pandemiyi kullanması nedeniyle yüksek bir bedel ödedi. 

Eğer popülizm insanları seçkinlere karşı temsil ettiğini iddia etmekse, PiS iş dünyasından yana tavır takınarak samimi olmayan yüzünü göstermiş oldu.

PiS ikinci ciddi hatasını, Anayasa Mahkemesi’ndeki hakimleri aracılığıyla kadın haklarına saldırarak yaptı. Üreme haklarını engelleme çabaları halk tarafından duyulduktan sonra,  sağlıklarını riske atma pahasına tüm Polonya şehirlerinde yüzlerce binlerce kişilik gruplar halinde bir araya geldi. Kadın dayanışması ve protestolar, Komünizm döneminden bu yana hiç olmadığı kadar fazla insanı bir araya getirdi. Kararın gösteri yasaklarıyla aynı zamana getirilmesine de tepki gösteren protestocular, hükümete üreme haklarında yapılan değişikliklerin geri alınması çağrısında bulundu. En popüler sloganlardan biri ise “PiS gitmeli” oldu.

Sendikaları yabancılaştırmanın, giderek yalnızlaşan Hukuk ve Adalet Partisi için bazı sonuçları olacaktır elbette. Temel ve sosyal hakların bu derece baltalanmasının ardından parti için geriye sadece milliyetçilik ve aşırı muhafazakarlık gündemleri kaldı. Geçmişte “faşizme karşı duran” PiS, bugün faşizm için rekabet eder duruma geldi. Aşırı sağcı Konfederacja giderek daha popüler hale gelirken; cumhurbaşkanı adayları Krzysztof Bosak oyların neredeyse yüzde 7’sini topladı. Buna karşılık, Sosyal Demokrat adayı Robert Biedroń oyların yüzde 2,22’sini aldı. Bu değişim, ileride PiS’in daha fazla sağa kaymasına neden olabilir. Gelinen son aşamada, üreme haklarına yapılan saldırıların ardından geriye tek bir destek tabanı kaldı: muhafazakar sağ.

Ne yazık ki, muhalefet partisi bu gelişmeler karşısında Hukuk ve Adalet Partisinin elini zayıflatacak şekilde desteğini arttırmayı başaramadı. Yeşillerin müttefiki olduğu Sivil Platform ise, hala 2007 ve 2015 yılları arasında Hükümete karşı tavrıyla anılıyor. Sol partiler, 2019 yılındaki seçimlerde koalisyon olarak parlamentoya yeniden girmelerine rağmen, aldıkları destek yüzde 10’u aşamadı. Her ne kadar birleşseler de, Sol partiler, hala seçmenlerinin güvenini yeniden kazanmaya çalışıyorlar. Kasım 2020’de yapılan bir anket, PiS’in aldığı desteğin 12 puan düşerek yüzde 28’e gerilemiş olmasına rağmen, kararsız seçmenlerin payı yüzde 9’dan yüzde 18’e çıktığı için, muhalefetin henüz büyük bir kazanç elde etmediğini ortaya koyuyor.

Muhalefetin tüm kesimleri için, sosyal haklar konusunda Hukuk ve Adalet Partisiyle mücadele etme fırsatı doğmuş durumda. Sendikalar ve muhalefet partileri, yeniden gündemde olmak ve kararsızları ikna etmek için pandeminin sunduğu bu şansı iyi kullanmalı. Diğer ülkeler gibi Polonya da ikinci dalgayla karşı karşıya. PiS, -kürtaj yasasıyla yaptığı gibi- temel hakları bir kez daha engellemek için pandemiyi kullanabilir, ancak aynı zamanda vatandaşlarının refahını riske atma ihtimali de söz konusu. AB’de en düşük sağlık harcamasına sahip bir ülke olarak, muhalefet bu sefer sağlık ve sivil özgürlükleri savunma fırsatını kaçırmamalı.

DİPNOTLAR

[1] Adam Rogalewski, OPZZ’nin uluslararası biriminin Yöneticisi ve uluslararası sendikalar Konfederasyonu Pan-Avrupa Bölgesel Konseyi’nin de başkan yardımcısıdır. 2015-2020 döneminde Avrupa Ekonomik ve Sosyal Komitesi üyeliği yapmıştır.

[2] J. Czarzasty and A. Rogalewski (forthcoming, 2021). “Polish unions towards populism: strategies and dilemmas”. In: B. Colfer and R. Hyman,European Trade Unions in the 21st century – workplace democracy and solidarity in the digital age. Oxford: Palgrave Macmillan.

30 Kasım 2020’de Green European Journal’da yayımlanmıştır.

https://www.greeneuropeanjournal.eu/the-mask-slips-rights-under-attack-in-poland/ adresinden indirilmiştir.

Görsel kaynak: https://balkaninsight.com/2020/04/21/poles-find-creative-ways-to-protest-despite-the-pandemic/

BU YAZI, YEŞİL AVRUPA VAKFI’NIN DESTEĞİ İLE YEŞİL DÜŞÜNCE DERNEĞİ VE YEŞİL SİYASET DERGİSİ ORTAKLIĞIYLA YAYIMLANMIŞTIR.

BU YAZI, AVRUPA PARLAMENTOSU’NUN YEŞİL AVRUPA VAKFI’NA SAĞLADIĞI FİNANSAL DESTEK İLE ÇEVRİLMİŞTİR. AVRUPA PARLAMENTOSU, YAYININ İÇERİĞİNDEN SORUMLU DEĞİLDİR.