Geçen sayımızda ülke olarak depremin şokunu yaşıyorduk. Buna daha sonra seçim sonuçlarının yarattığı şaşkınlık eklendi. AKP iktidarı ilkesiz çıkar ortaklıkları kurarak hiçbir etik kural tanımadan devletin tüm olanaklarını kullandığı bir kampanya ile iktidarını korumayı başardı. Öte yandan bu seçim belki de muhalefetin ilk kez bu kadar yükseldiği bir dönemde umulmayan işler yapmasına rağmen onu iktidar karşısında sürekli dezavantajlı duruma düşüren pek çok önemli zaaf ve eksiğin olduğunu da gösterdi. Örneğin ülke tarihinde hiç görülmemiş bir şey olan birbirinden çok farklı siyasi anlayışa sahip partilerin ilk kez bir ittifak kurmasına tanık olduk. Ama başka bir açıdan ise muhalefetin seçim vaatlerinin seçmen davranışını çok etkilemediği görüldü. Cumhuriyet’in bütün kuruluş ideolojisini değiştirmeye başlayan bu dönemin tarihsel ve siyasal yeri hakkında önemli başlıkları içeren bu seçimin bir değerlendirmesini yaptığım yazı ile bunları ve daha önce pek dikkat edilmeyen mevcut düzen sınırları içinde siyaset yapma konusunda ideolojik bir tartışmanın kapısını aralamaya çalıştım.
Yazının spotunda da belirtildiği gibi son yıllarda, büyüme kavramı, akademik çevrelerden koparak büyüme odaklı bir ekonominin zararlarından endişe duyan daha geniş bir kitleye hitap eder hale geldi. Artan görünürlüğüne rağmen, büyüme birçokları için siyasi anlamda başlamadan biten bir konu olmaya devam ediyor. Kampanyacı Sébastien Hendrickx, fikirlerinin cazibesini artırmak ve siyasi destek kazanmak için küçülmecilerin Friedrich Hayek ve Edward Bernays’den neler öğrenebileceğini araştırıyor. Hendrickx bu bağlamda küçülme nasıl siyasi destek kazanır sorusunu sorarak bu son dönemde artan yeni dünya koşullarına uyum sırasında karşımıza çıkan engellerin özellikle kalkınma ve büyüme anlayışının hegemonyasının aşılması üzerinden bir tartışmaya giriyor. Büyüme konusu Yeşil dönüşümün hayatımıza girmesi ile beraber eski alışkanlık ve toplumsal yapı ile çelişkiler kaçınılmaz hale geldi. Uzun yıllardır Neoliberal politikaların egemenliğinde gelişmenin bir karinesi haline getirilen büyüme ve buna bağlı kalkınma anlayışının ötesine geçmek ve bunun yollarına kafa yormak bu günlerin acil problemi. Green Europian Journal (GEJ), bu konuda araştırmaları olan Olivia Lazard ile röportajında bunu konuşuyor. Yaşadığımız bu dönemde popülizmin yükselişi ve otoriter sağ yönetimlerin artması kuşkusuz Yeşil dönüşüm ya da iklim krizi ile mücadelenin toplumsal etkileri ile bağlı aynı zamanda. Yine de bu çerçevede dünyada son bir yıldır bu yükselişi anlamanın, toplumu gittikçe daha çok etkileyebilir hale gelmelerine neden olan bu “toksik” etkinin nasıl geliştiği önemli bir konu. Bir sinema akademisyeni ve deneme yazarı olan Jakup Majmurek Trump, Le Pen, Giorgia meloni vb. diğer sağ politikacılar gibi son örnekler üzerinden bu aşırı sağ problemini ele alıyor.
Joseph Stiglitz büyüme konusuna değişik bir açıdan yaklaşarak büyümeden kopmamıza gerek kalmadan dönüşümü de gerçekleştirebileceğimizi söylüyor. Bu konuda Weaster Van Gaal’in kendisi ile Prof. Nicholas Stern ile birlikte yazdıkları bir makaledeki görüşleri üzerinden yaptığı ilginç röportaj konuya oldukça değerli bir yeni bakış açısı katıyor.
Küresel Yeşiller Partisi’nin 4 kurucu ortağından birisi olan Dr K. Michael Benfield’ın medyada Birleşik Krallık’taki Yeşil Parti’nin 50. ci Yıldönümü kutlamalarında ‘gezegeni kurtarmak’ için artık çok geç olduğunu söylediği yer aldı. Bunun arkasındaki mantığı ve Yeşil Partiler için karşı çözüm öneri ve tavsiyelerinin yer aldığı Gelecek 50 yıl yazısı bu açıdan yeni bir bakış açısı kazandırıyor konuya. Pınar Demircan, kendi deyişi ile kalkınmacılığı ters yüz ederek çıkış yolu için Yeşil siyasete seslendiği, Yeşil politikaları etkili olmak için Yeşillere çağrı yaptığı yazısında hem ülkemizde yapımı süren Akkuyu Nükleer Santrali hem de kalkınma anlayışı etrafında önümüzdeki süreci ele alarak gelecekte Nükleer tehlikenin ne kadar ciddiye alınması gerektiğini örnekler ile aktarıyor. İklim krizi ile mücadelede devletlerin bu konuda mevcut hegemonik ilişki ile konuyu gözden uzak tutuma çabalarının bu tehlikeyi büyütmesine bir ışık tutuyor.
Antropolog jason Hickel ile “Çoğu Zarar, Azı Karar” isimli kitabı hakkında Green Europian Journal’ın yaptığı röportajda yine Yeşil dönüşüm ve büyüme çelişkisine dayanıyor. Yazar büyüme kavramının bu bağlamda pek öne çıkmayan bir tarafına, emperyalizm ile olan ilişkisine ağırlık veriyor ve bu çerçevede Yeşil Partilerin neden bunu daha geride kullandıkları hakkında görüşlerini aktarıyor.
Robert Magowan artık iklim krizi ile iç içe geçmiş olan ekonomik ve sosyal sorunların nasıl aşılabileceğine ilişkin makalesinde Yeşiller’in karşı karşıya olduğu sorunları ele alıyor, çözüm için yaklaşan tehlikeler ve olanakları değerlendiriyor. Çünkü kriz ile mücadelede insanların hayatını değiştirmeye başlayan dönüşüm çabaları ve bunun etkileri bir yandan da ciddi karşı tepkilere neden oluyor. Küresel ısınmanın kriz halini aldığı bu dönemde önde gelen Yeşil Yeni Düzen taraftarınca ifade edilen “21. ci yüz yılda tüm politikalar iklim politikasıdır” ifadesi bugünlerde giderek tüm politikalar felaket politikasıdır halini almaya başlamışken önümüzde ne kadar sıkıntılı bir dönem olduğunu ve nedenleri hakkında dikkat çekici bir giriş yapıyor konuya.
Peş peşe gelen sıcak hava hava dalgaları dünya yapılması gerekenleri acil olarak yapmalı diyenleri haklı çıkarmaya devam ediyor ama geçmiş dünyanın hegemonyasında bunu kabullenmek ve yapmak daha çok çaba gerektirecek gibi görünüyor. Umalım da bir “Küresel Felaket” ile yüz yüze kalmadan bu çabalar yetsin ve amacına ulaşsın. Ancak bunda hala en büyük umut da, en büyük görev de Yeşillere düşüyor. Yeşil siyasetin daha daha güçlenmesi gerek.
Berkay Erkan