Yeşiller Partisi Eş sözcüsü Koray Doğan Urbarlı ile röportaj
Röportaj: Berkay Erkan
Soru : Yeşiller partisinin kuruluş sorunu hakkında kısa bir bilgi rica edelim sizden
K.D.Urbarlı: 21 Eylülden 2021 den beri kamuoyunu bilgilendiriyoruz. Biz alındı belgesinin neden verilmediğini soruyoruz ama bize bir cevap veremiyorlar. Bu konuda yasal yollara da başvurduk. En son mahkeme resmi olarak sordu ama ona da cevap vermediler. Mahkeme ikinci kez bir 15 gün daha süre vererek sordu şimdi onun yanıtını bekliyoruz. Ama ilk 15 gün süre zarfında cevap verilmeyişi aslında bize karşı ellerinde aleyhimize kullanılacak bir belge olmadığını anlıyoruz. Sonuçta bunda bir izin sorunu olmadığı için başkaca sorun olacak herhangi bir eksiklik ya da engel olmadığı da ortaya çıkıyor. Ama günümüzde haklı olmak çok bir şey değiştirmiyor ne yazık ki. Ama biz en başından beri faaliyetimize devam ediyoruz.
YS : Peki bu yasal süreç çok uzarsa buna ilişkin bir planınız var mı?
K.D.Urbarlı: Aslında yeterince uzadı zaten. Bizim planımız da başka partiler nezdinde görüşmelerle, uluslar arası planda ilişkilerde biz bir parti olarak meşru varoluşumuzu göstermeye çalışıyoruz. SP kanunun sıkılığı ve bir taraftan küçük partilere yarattığı ittifak avantajı nedeniyle biz de iş birliği yapmak onlarla birlikte olmak durumundayız. Biz de bunun çalışmalarını yapmaya çalışıyoruz. Bir de şu var tabii, Türkiye şu anda hep bir seçim söylemi ile yaşıyor, bir yıldır sürekli seçim atmosferi içinde ama zamanında olursa da seçime bir yıl daha var bu da seçim ittifakları gibi çalışmaları biraz zorlaştırıyor çünkü siz bir parti ya da grup olarak ne zaman olacağı belli olmayan bir seçime sanki bir hafta olacakmış gibi kendinizi hazır tutmaya çalışmak yorgunluk getirebiliyor ama bu yönde çalışmalarımızı sürdürüyoruz.
YS: Şöyle sorayım, bugün pek çok parti hatta hükümetler bile Yeşillerin en farklı olduğu alan olan ekoloji ve iklim krizi konusunda artık bir şeyler söylüyor. Bir parti olarak diğer partilerden farklılığınızı nasıl göstereceksiniz, bu anlamda nasıl bir faaliyet göstereceksiniz?
K.D.Urbarlı: Bu konuda en önemli şey şu aslında; başka partiler YP nin en önemli alanı olan iklim krizi ve çevre konusunda söz üretiyor ama YP de onların söylediği her alanda söz üretiyor. Biz bir şeyi başkalarından korumaya mı çalışmalıyız yoksa her konuda söz söylemeli onların bizden korunmaya mı çalışmalıyız bu önemli. Çünkü biz de sosyal adalet konusunda söz söylüyoruz sosyal demokratlar da, biz de eşitlik, özgürlük adalet konusunda söz söylüyoruz, sosyalist partiler de. Muhafazakar partiler ile pek kesiştiğimiz alan yok ama zaten onlar da bizim bu söz söylediğimiz alanlarımızda söz söylemiyor. Devletin iklim krizi için yaptıklarının ne kadar içi boş olduğunu görebiliyoruz. Bizim sakınacağımız yerde diğer partiler sakınsın demek kulağa daha güzel geliyor bunun farkındayım ama bir taraftan da doğru. Soruya dönük konuşursak iklim krizi kavramı son 5 senenin tabiri. İklim değişikliğinin genel kabul edilişi de Kyoto’dan alırsak son 10 yıllık bir tarihe sahip ama Yeşiller bu konuda her zaman bunun üzerine söz söylediler ve bunun sonunda toplum onların sözüne gelmiş durumda. Bu korkutucu bir şey mi yoksa mutluluk duyulması gereken bir şey mi? Evet mutluluk duyulması gereken bir şey ama bir şartla, sürekli yeni söz söyleme ve hedefi daha ileriye götürme misyonunu sürdürmesi gerekiyor. Yani Yeşiller bir şekilde toplumu dönüştürecekse, devrimci bir dönüşüm değil belki bu adım adım dönüştürecekse, yani onbeş sene önce iklim krizi yalan diye Türkiye’de yayınlar yapılıyordu ama bugün meczup olmak gerekir böyle yayınlar yapmak için ya da Bill Gates’in bütün insanları robotlaştırdığına falan inanmanız gerekir. Ama bugün bir bakanlık var; iklim değişikliği bakanlığı, bütün belediyelerin çevre müdürlüklerinin ismi iklim değişikliği oldu vb. Bu bir taraftan bu hareketin başarısı. Doğrudan bizim olmasa bile dünyadaki ve Türkiye’deki bu hareketin bir başarısı. Hatta şu anda kapitalist yapıları dönüştürmesi açısından da başarısı. Yani artık para kazanmak isteyen ve dünyaya zarar veren insanlarında en azından yeşil yalan söyleyerek bunu yapmak zorundalar. Böyle bir baskıyı hissettirdi bu hareket. Ama tabii söylediğim gibi bu hareketin sadece iklim değişikliği ve çevre konusunda birşeyler söylemediğini göstermemiz gerekiyor. Burada örneğin Yeşil yeni düzen diye ortaya koyduğumuz fikir çok önemli. Niye önemli? Sadece önerdiklerinden değil tarihsel olarak da önemli. Yeni düzen dediğimiz aslında 1930’ larda Roosvelt’in Amerika’daki ekonomik buhrana karşı önerdiği Keynesyen bir ekonomik modeldi. Bunu yeşil yeni düzen olarak önermek bu işi sadece çevre ile ilgili olmadığını 30’lardan gelen yaklaşımı da devralarak bu işin yapıldığını gösteriyor. Peki tarihsel olarak bakarsak YYD yine 1999 da Avrupa yeşillerinin programında var. YYD diye bir metin günümüze geliyoruz, 2010 ların ortasından sonra Avrupa’da YYD i, yeşil mutabakatı kabul etmeyen kalmadı. Böyle bir dönüştürücü gücü var Yeşillerin. Yine Yeşiller sayesinde çevre için, doğa için mücadele edenler sayesinde artık kimse bu işi gözardı edemiyor. Bizim yapmamız gerekense Dünyada daha radikal olanı söylemek, içimizdeki o ütopyacı yanı kaybetmemek. Belki doğrudan seçimlere giren bir partinin böyle radikal ütopik şeyler söylemesi mümkün değil ama içimizde bir tarafın bunu yapması gerekiyor. İçimizde bizim çalışma gruplarımız var, belki böyle radikal şeyler, ütopik şeyler üretmek için de çalışma gruplarımızın olması gerekiyor. Örneğin bu belki çok uzak bir ütopya bizim için ama 4 saatlik bir çalışma gününü önerebilmeliyiz. Karbon emisyonu azaltımı için daha radikal şeyler önerebilmeliyiz. Bu biraz da siyasette pazarlık işi gibi biz en radikali önerirken aslında ortalamayı da kendiliğinden yakınlaştırıyoruz.
YS: Yeşiller bugüne kadar kapitalist sistem içerisinde diğer muhalif sol sosyalist gruplar gibi bir konumdaydı. Bu da Yeşillere sistemi ve hükümeti, olumsuzlukları bulunduğu yerden sadece eleştirme konforunu veriyordu. Şimdi yükselen yeşil dalga dediğimiz başta Avrupa ama hemen her yerde Yeşil Partilerin iktidara ortak oldukları bir gelişme ile karşı karşıyayız. Bu bir paradigma değişikliği gibi Yeşillerin sahip oldukları konfordan çıkıp sorumluluk aldıkları yeni bir durum. Siz de Türkiye’de artık bir iktidar perspektifi ile mi yola çıkıyorsunuz, yoksa yine daha çok muhalif konumda eleştiren öneren konumda mı yürümek istiyorsunuz?
KD.Urbarlı: Buna kişisel olarak cevap verebilirim. Siyasete giriyorsan yönetmek için girersin ya da parti kuruyorsan iktidar olmak için kurarsın. Sadece muhalif olmak ya da o konforlu alanda kalmak için Türkiye’de var bunun örnekleri. Hadi gel yönetime dahil ol denildiğinde bazı siyasi partiler o konforlu alanda kalmak istiyorlar. Burada şu önemli tabii Avrupa’daki tüm örneklerde belki sosyalist partilerin iktidara geldiği yerlerde o iktidara gelmek bir çeşit merkeze çekilmek, bazı politikalardan vaz geçmek anlamına geliyor. Almanya’da Yeşillerin iki kez iktidar ortağı olduklarında savaş ile karşılaşmaları şanssızlık olarak ikisinde de savaşa destek vermeleri önemli bir şeydi. Ama ilginç bir şekilde 99 da Sırbistan’a yapılan müdahalenin Yeşillere verdiği zarar şu anda ilginç bir şekilde Ukrayna’ya verilen destekle tersine dönmüş durumda. Sırbistan’a saldırı ile Ukrayna’nın savunması gibi bir fotoğraf değişikliği var ama yine de durum değişti.
YS: Orada da başlangıçtakinden daha farklı ilerledi ama işler, önce ağır silahların verilmesi kararı alındı fakat sonradan bu ilerlemedi.
K.D.Urbarlı: Evet evet, ama savaşta değişti, Kiev’e saldırı gibi işler durdu ama bir taraftan da Almanya’nın 1945 te alınan silahsızlanma kararı bakanların göz yaşları içerisinde reddedildi. Burada önemli olan bu durum halktan ve başka Avrupa’daki Yeşiller tarafından da destek buldu. Bu hayli ilginç bir durum, bizim 1999’daki zihniyet ile çok anlamlandıramayacağımız bir durum. Şu anda Yeşillerin iktidarda iken bunu yapmaları gerektiği, bunu yaptıkları için de başarılı oldukları görülüyor gibi diyebilirim. Tekrar soruya dönersem şunun farkındayım; karar verici olmak belli şeylerden vaz geçmek belli kararları alırken bazı politikalardan vaz geçmek , karar verirken pazarlıklar içinde bir şeyi alırken bir şeyi verme haline getirdiğinin farkındayım. Yeşiller de bunun zorluğunu çekiyor. Daha marjinal ya da daha muhalif bir hareketken daha katı şeyler söylenebiliyor. Şu anda çok radikal ekolojist bir hareket Türkiye’de şunu söyleyebilir; rüzgar santralleri kaldırılsın, jeotermal santraller kapatılsın, kömüre ve nükleer santrallere biz de karşı çıkıyoruz vb. bunu çok rahat bir şekilde söyleyebilir ama seçime girip oy isteyecek durumdaysanız insanlar eve gittiklerinde düğmeye bastıklarında ışıklarının yanmasını isteyecek. Burada önemli olan şu siz insanların istekleri ile kendi partinizin ideallerini nasıl bağdaştıracaksınız, nasıl bir yerde buluşturacaksınız? Bu reel politik Yeşiller için yeni bir alan bize ise yeni ve hayli uzak bir alan. Çünkü Fransa, Almanya, Avusturya gibi bir durumumuz yok ama biz de genel politika içinde dönüyoruz yani aslında Türkiye’de herkes başbakan olma potansiyeli taşıyor. Ama reel politik gerçekten enteresan bir alan Almanlar bunu çok önceden yaşadılar. Bizde bunun zorluklarını yaşıyoruz, işte doğalgazın bulunması, Avrupa’nın nükleerden çıkarken doğalgazı kullanması falan vb tüketmemiz gereken tartışmalar.
YS: Yeşil partiler sosyal politikalarda daha başarılı görünüyor, örneğin göçmenler konusunda en tutarlı bütün dünyada doğruları söyleyerek bir duruş oluşturdu. Diğer ekonomik,politik vb. konularda mücadeleleri biraz daha devam edecek gibi görünüyor.
K.D.Urbarlı : Tabii orada bir başka durum var. Şu an Yeşillerin 1999 da savunduğu ekonomik görüşlerin bugün herkesin savunuyor olması hali bir boşluğa düşürdü. Yani net bir ilerleme yapamadığı ortaya çıktı Avrupa’daki yeşillerde. Ve daha kısmi düzenlemeler ile bunu yapmaya çalışıyorlar, bu önemli bir fark. İlk soruya verdiğim yanıttaki gibi o radikalliği hala üzerlerinden atamadılar. Bu önemli bir fark ve tabii sosyal politikalar ve kimlik politikalar alanında daha başarılılar. Tabii genel olarak bir kesim yardıma muhtaçsa veya bir kesimin sosyal bir desteğe ihtiyacı varsa veya bir kesim kendini çok kırılgan olarak görüyorsa Yeşiller genel olarak bunun etrafında oluyor ve bir hareket oluşturabiliyorlar. Avrupa’daki sağ popülist akıma karşı da genel olarak Yeşillerin durabilmesi ve Fransa haricinde Yeşillerin buna karşı söz söyleyebilmesi ve insanlarında onların etrafında toplanabilmesi önemli bir gösterge. Zaten şöyle bir durum var, genel olarak çağın ruhunu düşündüğünüzde merkez sağ, sosyal demokratlar, aslında onlarda ekonomik konularda yeni bir şey söyleyemiyorlar. Ama tartışılmaz şekilde iyi gitmediği, ilerlemediği pandemi sürecinde de daha iyi görülen bir ekonomik sistem var ve sanki alternatifi yokmuş gibi kabul ediliyor ama alternatifinin olması için dünya her yerden bağırıyor. Şu anda biz o doğum dönemini yaşıyoruz.
YS: Peki, şunu sormak istiyorum. Kuruluş sürecini aktardın az önce. Siyasi parti olarak çıkmaya karar verdiğinizde mutlaka bazı siyasi iddialarınız vardı. Eğer partiniz yasal olarak engellenmemiş ve kurulmuş olsaydı bugüne kadar neler yapardınız, siyasetiniz nasıl olurdu? Bu anlamda neler söyleyebilirsin?
K.D.Urbarlı: Büyük ihtimalle örgütlenme konusuna çok önem vermiş olurduk. Örgütlenme konusunda konuşarak sürekli örgütlenmeliyiz, örgütlenmeliyiz diye hareket etmiş olurduk. Ama geçtiğimiz yaz çok büyük orman yangınları yaşandı biz parti olamamanın verdiği, il örgütleri, ilçe örgütleri kuramamanın yereldeki arkadaşları resmi bir çatı altında toplayamamanın zorluklarını çektik ve bu orman yangınlarında mesela daha net bir şekilde müdahale edip, daha raporlarla daha güçlü sözümüzü söyleyerek faaliyet yapabilirdik. Çünkü bir yerde Yeşiller partisi varsa ve aynı ülkede aynı anda orman yangını ve sel ve kuraklık oluyorsa orada Yeşilleri bir söz söylemesi ve bunu sadece sosyal medyadan ya da İstanbul’dan yapmaması gerekiyor. Yani bizim resmi kurulamamamızın en önemli sıkıntılarından bir tanesi bu yani doğrudan problemlere müdahale edememek oldu. Eğer resmi kurulmuş olsaydık bunun önüne biraz daha geçebilirdik. Belki çok başarılı olmazdık, belki %100 bir başarı olmazdı, belki kendi problemlerimiz en az bunun kadar sıkıntı yaratabilirdi ama daha müdahil olabilirdik. Onun haricinde şu an genel olarak da ittifak siyaseti söz konusu. Şu an iki ittifak söz konusu AKP-MHP dışında. Bunlar görüşüyorlar,bir şeyler yapmaya çalışıyorlar, içlerinde büyük partiler var, daha küçük partiler var. Birinde başı CHP çekiyor bir tarafta başı HDP çekiyor ama bizim kurulmuş olma hali bizim bu ittifaklar ile görüşmemizi daha kolaylaştırırdı. Yeşiller enteresan bir şekilde aslında iki ittifaka da yakın olabilecek durumda. Bu politikasızlık olarak ya da politikalarını netleştirememiş olarak da görülebilir ama sonuçta üyelerimizin sonuçta dünyaya bakışı ile alakalı bir durum bu.
YS: Bunu biraz açalım. Yani Türkiye’deki siyasette daha bir yeşil etkisi görülür hale getirilebilir miydi kurulmuş olsaydı?
K.D.Urbarlı: Tabi, tabi, getirilebilirdi. Daha bugün gördüm galiba örneğin Ali Babacan galiba, bir röportajda iklim krizi daha 6’lı masanın gündemine gelmedi gibi bir şey söylemiş. Yani DEVA partisi enteresan bir şekilde Yeşiller ile en çok diyalog kurmaya çalışan partilerden birisi, bir diyaloğumuz da var gerçekten kendileri ile. Bu tarz konular mesela bizim olduğumuz, girdiğimiz yerde bizim ana politikalarımızın renginin daha çok olacağını söyleyebilirim. Bir taraftan da tabii esas kurulamamış olma hali bizim fikri olarak oluşumumuzu da engelledi. Bir bıkkınlık hali veriyor. Biraz belki onu da konuşuruz Yeşil Partinin ideolojisinin, Yeşil partinin Türkiye’de alması gereken tavrın belki daha sert oluşmasını engelliyor. Sürekli aklımızda bu kurulamama hali var. Her parti ile diyalog içinde olan bir yeşiller Partisi enteresan geliyor bana iki kutba ayrılmış Türkiye, kamplaşmış diyoruz ama siyaset zaten aslında kendi kampını oluşturmak ve karşı kampla mücadele etmek ve ilginç bir şekilde bunu kötü bir şey gibi görmeye başladık ya da ideolojilerden kaçmaya başladık, bişeyist olmak onu söylemek kötü, çağdışı bir şey gibi bakılıyor. Benim bunların üzerinde düşündüğüm ve verebileceğim yanıtlarım var tabii. Yeşillerin net bir politikası olması gerekiyor ve Yeşillerin net bir ideolojisi olması gerekiyor ve insanları bu ideolojiye çekmesi gerekiyor. Türkiye’de bizim ideolojimizin ne olacağı konusu biraz daha rahat aslında 20 yıllık bir iktidar var ve bu iktidarın yaptığı her şeyin tersini söylemek bile Türkiye’de önemli oranda doğruları söylemenize neden oluyor ama tabii iş biraz daha bunun ötesinde. Dünyadan da alınacak örnekler var ve ben bu anlamda Fransa’yı önemli bir örnek olarak görüyorum. Fransız yeşillerinin bu haziran ayında geçireceği iki seçimde Fransa’da bir ittifak var ve bu popülist bir ittifak, sol, yeşil popülist bir ittifakın neler başarabileceğini görmek ve bunun Türkiye’deki yansımaları açısından önemli. Yeşillerin şu anda bir söylem sergilemesi gerekiyor ve Yeşillerin popülist bir söylem geliştirmelerini ama söylem haricinde yani popülist derken kavramı ortaya atanların nasıl altını doldurduklarını bilerek yani kelime hoşuma gittiği için popülist demiyorum. Burada gerçekten hem halkçı bir siyaset hem de sol popülizme önerilen şeyleri Yeşil yeni düzen gibi yeşil popülizm şeklinde ilerlemesini istiyorum. Çünkü birileri sizinle savaşıyorsa birileri halka savaş açmışsa, çevreye savaş açmışsa, fakirlere, orta sınıfa savaş açmışsa o zaman siz gelin sizinle konuşacağız diyemezsiniz. Siz de bu savaşa evet demelisiniz. En son bu ekonomi bakanının açıklaması, aldığımız kararlar yoksullar, düzenli geliri olanlar, bordrolular dışında herkes tarafından iyi karşılanmıştır demesi halka açılmış bir savaştır mesela. Yeşillerin bunu görmesi aslında popülist bir durum. Yani bizim popülist olmayı kötü bir anlamda kullanmamamız gerekiyor. Biz genel olarak Avrupa’daki hareketleri görüyoruz, beğeniyoruz ve bunu tercüme etmeye çalışıyoruz. Yani Türkiye’den. Almanya’da Die Linke çıkıyor, onun gibi bir şey kuralım diyoruz, elimizde komik bir şey oluyor. Syriza çıkıyor, Syriza’ya renkleri en çok benzeyen parti syriza olur diyoruz, Podemos çıkıyor, aslında bir şeyler yapmaya çalışıyoruz ama ne yapmaya çalıştıklarını anlamadan yola çıkıyoruz. Wall Street protestolarında bir slogan vardı, biz yüzde 99’uz siz % 1 siniz diye. Ekonomi bakanının da söylediği şey de bu, ama o farklı bir yerden söylüyor, biz yüzde biriz diyor yani. İşte siz yüzde birseniz biz de yüzde 99’uz dememiz gerekiyor ve bunun politikasını yapmamız gerekiyor. Bunun Yeşiller açısından bunun bir avantajı daha doğrusu bir zorunluluğu var. Ne yapılacaksa yeşil barış açısı ile yapılması gerekiyor, dünyayı gözeten bir bakış açısı ile yapılması gerekiyor. Sadece yeşil, sadece adalet talebi yetmiyor. Şu anda bizim yapmamız gereken şey eşitliği sağlayacağız, adaleti sağlayacağız, demokrasiyi sağlayacağız ve aynı zamanda bunu yer küreyi yaşatarak, üzerindeki hayatı devam ettirerek. Yani biz eşitlik ve demokrasiyi sağladık ama biyoçeşitliliği yok ettik diye bir şey olmaz. Zaten bunun olmadığını da tarihsel olarak da gördük. Bu anlamda biz sol değerleri de savunan ama bir taraftan da yeşil değerleri savunan ve özellikle Türkiye’deki inanılmaz yoksullaşmayı, ötekileştirmeyi, şimdilerde prekarya diye bir kavram var ve aslında hepimiz prekaryayız bir taraftan. Belki ben daha güvenceli bir işte çalışıyorum ama çok mu mutluyum, değil, çok mu para kazanıyorum, değil. 15 sene önce Çin2de şu kadar para kazanıyorlar diye acıdığımız insanlar şu anda dört yıllık üniversite bitiren insanlar o kadar para kazanıyor, asgari ücret onun da altına düşmüş durumda. Yani Türkiye’de inanılmaz bir yıkım var ama bu yıkımı insanları anlayarak onların dili ile konuşarak politik bir şeye yönlendiremiyoruz. Hep daha farklı bir yerde, o politik doğruculuğun peşine takılmaktan dolayı daha farklı bir yerde kalıyoruz, haykırmamız gerekiyor.
YS: O zaman siz farklı bir siyaset tarzı geliştirmeyi öneriyorsunuz?
Evet, açıkçası bunu söylüyorum ama parti içinde kimse ile tartışıp konuşmadım ama ilk defa ys dergisi ile ilgili söylüyorum. Evet daha halkçı bir yeşil hareketin olması gerekiyor. Şunu anlatmamız gerekiyor insanlara; YP politikaları sizi yoksullaştırmayacak, YP politikaları sizin hayattan zevk almanızı engellemeyecek, mutlu olmanızı engellemeyecek. Evet tüketim konusunda belli sıkıntılar, belki şimdi size sıkıntı gelen şeyler ama hayatı uzatacağı için tüketim konusunda belli önlemler alınacak,üretim konusunda belli önlemler alınacak fakat bu demek değil ki yoksu olacağız, daha mutsuz olacağız daha kötü yaşayacağız. Burada YP politikaları uygulandığı zaman yoksulların kazanması gerekiyor, YP politikaları uygulandığında kürenin kazanması gerekiyor ve aslında işte gençlerin kazanması gerekiyor. Bir şekilde Türkiye’de zenginliğin dağılımına bakarsak en zenginlerin bir taraftan da Türkiye’deki kıyıları yağmaladığını, köprüleri yaptığını, Nükleer santralde taşeronluk yaptığını, havalimanı yaptığını falan görüyoruz. Yani aslında bizim kendimizin hedef aldığımız grubu belirlememiz gerekiyor. Bu belli aslında Türkiye’de çok net. Bunu söylüyorlar, halka küfrederek de bunu söylüyorlar. Biz artık bu toplumsal öfkeyi örgütlememiz gerekiyor. Yani toplumsal öfkeyi Yeşillerin örgütlemesi gerekiyor çünkü başkası örgütlerse bu sefer küreyi kurtarmak için tekrardan uğraşacağız.
YS: Bu söylediklerinden yola çıkarak YP nin bütün bu söylediklerini yapabilecek tarzda örgütlenmesi, buna uygun bir örgütlenme tarzı benimsemeniz gerektiği de ortada. Aslında muhalefetteki partilerin bile kuruluş aşamasında uzun bir süre programlarını tamamlamak için çalıştıklarını, siyasetlerini tartıştıklarını biliyoruz. YP nin bir avantajı bu konuda daha geniş bir akademik ve bilimsel desteğe sahip olmaları diyebiliriz. Buna rağmen sizin de kendinizi hazırlamanız gerekiyor sadece siyaset ve program değil örgütlenmenizin de buna uygun gelişmesi gerekiyor. Böyle bir tartışmanın yeterince yapıldığı konusunda herhalde şimdi bir şey söylenemez. Buna dair nasıl bir vizyon olabilir bundan sonrasında?
K.D.Urbarlı: Yok, YP’nin uzman kadrosunun kendi konularında gerçekten çok iyi olduğunu söyleyebilirim. Fakat burada şunu eklemek gerekiyor; bir insanın bir konuda uzman olması onu o konuda doğrudan iyi bir politikacı yapmıyor. O konuyu çok iyi bilmek, akademik olarak çok iyi bilmek onu politik olarak daçok iyi savunmayı getirmiyor. Burada belki bizim bir politik ruhban sınıf diyebileceğimiz akademik bilgiyi,uzmanlık bilgisini doğrudan hayatta değişim yaratacak bilgiye çevirecek, o adaptasyonu yapacak bir yapı örgütlememiz gerekiyor, bunun araçlarını örgütlememiz gerekiyor, bunun üzerine tartışmamız gerekiyor, biz bunu yapamadık. Açıkcası bu konuda bir planımız var ama hayata geçirmek konusunda bundan uzağız. Şimdi öyle elimizde bir yol haritası yok. Herşeyi kurulamayışın arkasına koymamak lazım. Çünkü eğer siz dünyayı değiştirmek, Türkiye’yi değiştirmek, toplumu değiştirmek istiyorsanız ve partiniz kurulamadıysa evet biz kurulamadık diye bu ideallerinizden vaz geçemezsiniz. Yani o zaman şöyle de denilebilir; seçimde bize şans vermediler o zaman biz toplumu değiştiremedik. Ama bazı şeyleri sizin zorlamanız gerekir. O kapıdan girilemedi ise öbür kapıdan girmeniz gerekiyor. Bence aslında bahaneler arkasına sığınmadan YP her üyesi kendisine bunu sorması sorumluluk alması gerekiyor; ben niye bu partideyim, ne yapmak istiyorum? Bu partiye nasıl yarar sağlayabilirim, bunun önünde bir engel mi var? Kurulamayıştan bahsetmiyorum doğrudan parti içi engellerden bahsediyorum, bu engeli aşmak için ne yapmalıyım, yeterince ilgi gösteriyor muyum? Bunları her parti üyesinin kendisine bunu sorması gerekiyor. Çünkü bir süre sonra biz birilerine havale ederek işleri onlar yapsın ya da sorumluluğu kaf dağının arkasındakilere, iç işleri bakanlığına ya da şuna buna havale ederek bir yere varamıyoruz. Sonuçta kendi hayatımızı değiştirmeden, dayanışma içerisinde olmadan şu olmadan bu olmadan hareket edemiyoruz. Burada bir başka sıkıntı da var. İdeolojik olarak bütünleşmenin daha tam olamayışı bizim de bu araçları gerektiği kadar tam kuramayışımızın önünde engel oluyor. Burada herkesin iğneyi başkasına batırırken çuvaldızı hem kendime hem partiye hem de bütün üyelerin kendisine batırmaları gerektiğini düşünüyorum.
YS: Konuyu açmak için örnekleyerek sorayım. Kurulamayışı aşmak için örneğin İyi P. nin seçime girebilmesi için CHP’nin yaptığı gibi, bu arada kuruluş için mecliste üyelerinin olmasının bir parti için önemi var mıdır bilmiyorum ama kimi partiler ile görüşüp bu konuda bazı üyelerinin istifa edip YP ne katılarak kuruluş problemini aşmak gibi bir şeyler düşünüldü mü hiç?
K.D.Urbarlı: İP nin seçime girmesini sağlayan hareketin olduğu seneler ile şimdiki daha farklı. İşte örneğin TİP mv. İ boğaz köprüsüne bir pankart astılar ve işte Cumhurbaşkanı ve AKP genel başkanı çıktı dedi ki: “bu partinin meclisten silinip atılması gerekiyor” dedi, daha sonra mı daha önce mi işte bir de halka küfür etti falan işi, yani böyle bir durumdayız. Eskiden olsa buna kesinlikle işe yarar derdim. Türkiye’de yeşil hareketin var olmasını isteyen ya da seçime yakın dönemde yeşil harekete destek verebilecek bir iki kişinin geçmesi ve meclise girmesi sesimizi duyurmak açısından önemli olabilirdi ama gerçekten Türkiye şu anda yarın mahkeme Bakanlığı mahkum etse Bakanlık bize yine vermeyebilir alındı belgesini. Garip bir dönemden geçiyoruz. O yüzden bu tarz yöntemler ne kadar işe yarar onu bilmiyorum.
YS: Peki mahkemeyi kazandınız ve Bakanlık alındı belgesini vermediğinde ne düşünüyorsunuz? AYM ye gidip mahkum ettirebilirsiniz ama bu size kuruluşu sağlamayacak. Peki parti nasıl kurulacak?
K.D.Urbarlı: Evet, bunun şimdi net bir yanıtı yok bugün. Çünkü politik bir mücadele olduğu için iş biraz da şuna geliyor: hükümet değiştiğinde ve biz parti olarak olmasa da Yeşiller olarak hükümetin değişmesine katkıda bulunduğumuzda hava değişeceğinden zaten önümüz açılacak gibi bir varsayım ile devam ediyoruz ama o kadar belirsiz bir durum ki gerçekten daha fazla ne yapılabilir? Oturup kendi aramızda daha fazla konuşmamız gerekiyor. Mahkeme kararları, hukuk uygulanmaz ise bir ülkede ne yapılabilir? O konuda bir şey gerçekten zor.
YS: Peki seçime giderken Yeşiller olarak mecliste yer alabilmek için bir takım ittifaklar kurmak gibi somut planlarınız var mı?
K.D.Urbarlı: Görüşmeler yaptık, yapıyoruz. Şu anda biraz duruldu. Dediğim gibi sürekli bir seçim olacakmış gibi hareket etmek belki bir CHP için ya da HDP için daha kolay olabilir daha büyük organizmalar oldukları için ama Yeşiller için biraz zor bir durum. Fakat hem 3.cü ittifak dediğimiz ittifaktan görüştüğümüz ve aramızın iyi olduğu partiler var hem de genel olarak Millet ittifakında İP olsun CHP CHP olsun, DEVA Partisi olsun onlarla da görüşmelerimiz ve diyaloglarımız var. Mecliste olup olmamak tabii seçimla ortaya konulacak bir şey fakat ben Yeşillerin önümüzdeki seçim ne zaman olursa o aday olma, adaylık sürecini yaşayacağını biliyorum. Yani bunun olacağından eminim.
YS: Yani bir parti listesinden aday olma dahil bir şekilde bu olacak diyorsunuz.
K.D.Urbarlı: Evet, tabii. Ben açıkçası bağımsız adaylar olacağını düşünmüyorum. Bağımsız aday çok imkansız bir durum, daha önce de imkansızdı. Eğer HDP’nin seçtirdiği gibi eğer arkanızda çok büyük bir organize bir halk kitlesi yoksa bağımsız adaylarla meclise girmenin çok mümkün olduğunu düşünmüyorum. O yüzden de yapılması gereken şey bir siyasi partinin listesinden seçimlere girmek, bu konuda da ilkesiz falan değiliz tabii. Kimin listesinden olursa olsun diye bir durumumuz yok. Zaten Yeşillerin siyasi yelpazede durduğunda sağına ya da soluna bakıldığında göreceği partilerden birisi olacak.
YS: Peki, herhalde epey konuştuk, şöyle tamamlamak istiyorum. Kısa ve orta vadede Yeşiller P ya da Yeşiller olarak hedefleriniz neler?
K.D.Urbarlı: Yani Yeşiller olarak kalabalıklaşmamız gerekiyor. Bunun başka bir çaresi yok. Geçen gün uluslar arası toplantıda bunu söylemeye çalıştım diyebilirim, Yeşillerin güçlü kalabalık olduğu bir ülkede Nükleer santral bu kadar kolay dile getirilemez, Yeşillerin güçlü ve kalabalık olduğu bir ülkede kanal İstanbul bu kadar rahat dile getirilemez. Orman yangınlarına günlerce müdahale edilememesi ve bunun pişkince savunulması yapılamaz. Şu anda İstanbul’da bir ilçede kentsel dönüşüm adıyla insanlar evlerinden atılıyor, işte Okmeydanında, bir ilçede bir parka yapılaşma, Çekmeköyde yapılıyor. Orada bir mücadele var yani yerelde mücadeleler var. Yeşillerin güçlü olduğu, kendi organizasyonu ile değilde toplumsal olaylar ile uğraşabilecek kadar kalabalık olduğu bir yerde, çünkü biz çok içe dönük bir partiyiz, kurulamamanın sorunları ile mücadele etmenin etkisi ile yani sürekli evin içini düzenlemeye çalışmaktan, yani biz “evimiz yanıyor, bu yangını söndüreceğiz“ diye çıktık hani dünya evimiz olarak söndüreceğiz diye ama biz gerçekten kendi evimizi düzenlemekten daha dünyadaki yangına bakamadık. Yani Yeşillerin kendi evinin içini düzenlediği ve kalabalıklaştığı bir yerde, şu an Çekmeköy’de parkın korunmasında Yeşiller P. de olur, kuraklıkta ve gıda krizinde, Türkiye’deki büyük yoksullaşmada ve enerji krizinde, şurada burada hep YP de olur. Ama kalabalıklaşmamız çok önemli ama kalabalıklaşmayı, güçlenmeyi iki eksende söylüyorum. Yani bir tanesi niteliksel olarak güçlenme. Başından beri anlattığım ideolojik olarak güçlenme daha doğrusu ideolojik olarak netleşme. Bu artık çok ayıp görünüyor ama ben bunu söyleyebilirim. Bizim ideolojik olarak daha keskinleşmemiz, tekleşmemiz, sivrilmemiz gerekiyor. Bir kavramı bir yeşil üye söylediğinde onu hiç görmemiş adını ilk defa duyan insanın onunla aynı şeyi anlaması gerekiyor. Ne yazık ki biz bu durumda değiliz ve çağın ruhu da bu durumda değil ama bizim çağın bu ruhu ile biraz mücadele etmemiz gerekiyor. Bizim niteliksel olarak güçlenmemiz, ideolojik olarak örgütlenmemiz gerekiyor aynı zamanda niceliksel yani sayı olarak da artmamız gerekiyor. Sayı olarak artma fırsatımız var yani bir şekilde dünyadaki yeşil dalganın olması da bize bir avantaj sağlıyor. İlginç bir şekilde yeni bir siyasi parti kurulduğunda onun toplumdaki bilinirliği düşük oluyor fakat Yeşillerin bilinirliği yüksek. Bunun komik örnekleri de var mesela İsveçte yaşayan Afyon’lular yeşilleri biliyorlar çünkü orada Yeşiller güçlü. Veya bizim hiç var olmadığımız bir şehirde bir köyde insanlar YP ni biliyor çünkü onların akrabaları Almanya’da ve işte orada Yeşiller şunu yapar bunu yapar diye biliyorlar. Tabii bu her zaman olumlu değil. Olumsuz da olabilir çünkü belli fikirlere daha fazla önem vermemizden dolayı olumsuz da karşılanıyor olabiliriz ama olumlu ya da olumsuz bilinirlik önemli bir şey. Bu açıdan ben şunu net olarak görüyorum; zaman bizim lehimize akıyor, toplumu bize doğru getiriyor. Biz bunu, bu dalgayı karşılayabilecekmiyiz? Bu dalganın bize gelmesi bu dalgada sörf yapmamızı garantileyebiliyor. O dalganın üstünde de durabiliriz, dalga bizim üstümüzden de geçebilir. Bir de tarihe bu dalgayı kaçırmış insanlar olarak geçebiliriz. Ama benim kişisel olarak böyle bir niyetim yok.
YS: Bu güzel röportaj için teşekkür ederim, çok önemli konulara değindiniz. Eklemek istediğin bir şey var mı?
K.D.Urbarlı: Ben aslında YS dergisi ile ilgili olarak bir şey söyleyeyim. İdeolojik olarak netleşme yönteminin daha çok konuşmak daha çok yazmak olduğunu düşünüyorum. Benim kişisel olarak yani eş sözcülük konumumdan bağımsız bir şekilde yaklaşık 15 yıl bu hareketin bir şekilde bir yerlerinde olmuş, bu hareket üzerine düşünen bir insan olarak belli bir ideolojik yönelime işaret edebilirim insanlara partiye. Ve bunun da doğru olduğunu düşünüyorum yani kendi fikirlerimin doğru olduğunu düşünüyorum ama bunu test etmem gerekiyor, insanlarla paylaşmam gerekiyor ve daha kusursuzlaştırmam gerekiyor. Ve bütün bu konularda derginin bir araç olabileceğini düşünüyorum. Belki bu ağır teorik tartışmaları nasıl günümüüzn çok ekranlı konsantrasyonu düşük topluma uydurabileceğimizin bir yolunu bulmamız gerekiyor çünkü dediğim gibi buradan bir şeyler yapmamız gerekiyor bu şekilde yürümeyeceği çok net.
YS: Evet, teşekkürler, bunu bir çağrı olarak kabul ediyoruz ve umarım en kısa sürede toparlamayı başarırız.