Yazan: Florian Irminger [1]

Çeviren: E. Yılmaz

Bu seride Avrupa’nın dört bir yanından sekiz analist, kıtada referandumların iyi veya kötü amaçlarla nasıl kullanıldığını ve kamuoyu tartışmalarını nasıl şekillendirdiğini inceliyor. Seri ayrıca Avrupa’da referandumların rolünü de araştırıyor: ilerici ya da gerici olsunlar değişimi nasıl yönlendirdiklerini, işleyen demokrasiler için çok önemli olan ortak anlayışları nasıl besleyip büyüttüklerini görmek mümkün.

İsviçre ‘tam demokrasi’ olmasının 50. yılını kutluyor. 7 Şubat 1971’de erkek vatandaşların yüzde 65,7’si ve kantonların çoğunluğu kadınlara federal düzeyde siyasi haklar verilmesi lehinde oy kullanmıştı. Konfederasyonda kadınlara siyasi haklar verilmesinin 50. yılı kutlanırken, İsviçre özelinde doğrudan demokrasinin daha iyi bir örneği olmadığını da belirtmek gerek. 1971 referandumu, İsviçre sisteminin genellikle gözden kaçan bir yönünü vurguluyor: Anayasa, hukuk sistemindeki somut işlevine ek olarak siyasi hayatta da merkezi bir rol oynar (1).

Diğer sistemlerden farklı olarak, İsviçre’deki 27 anayasa (biri federal düzeyde ve 26 kantonun her biri için birer tane) devletin görevlerini ve halkın haklarını özetleyip siyasetin de temelini oluşturmakta.

Anayasanın herhangi bir bölümünde değişiklik yapılması, 1971’de olduğu gibi, halkın ve kantonların çifte çoğunluğunu gerektirir. Bu çerçevede, bir anayasa değişikliği önerisi ya da bir meclis önergesi halk oylamasına gidilmesini “yukarıdan” tetikleyecek tek senaryodur.

Doğrudan demokrasinin çok daha tipik bir özelliği vatandaşların inisiyatifidir; oy kullanma hakkına sahip 100.000 vatandaş, inisiyatiflerinin yayınlanmasından itibaren 18 ay içinde anayasanın kısmen değiştirilmesini talep edebilir. Halk inisiyatifi, vatandaşlar tarafından anayasayı değiştirmek için kullanılabilecek bir araçtır. Kısmi anayasa değişikliği teklifleri için, 18 ay içinde oy kullanma hakkı olan 100.000 vatandaşın imzasının toplanması gerekir. Değişiklik teklifleri herhangi bir konuda olabilir: nükleer enerjinin yasaklanması, daha sıkı silah kontrolü veya İsviçre ordusunun kaldırılmasından evrensel bir vatandaşlık gelirine, hayvan haklarından yeşil bir ekonomiye kadar. Ayrıca, camilere minare inşasını yasaklamakta başarılı olmuş bir teklif gibi, hem azınlıkları hedef alan hem de göçü engellemeyi amaçlayan birçok girişim de olmuştur.

Anayasayı değiştirmek, vatandaşların federal siyasi yaşama müdahale etmesinin tek yolu değildir. Diğer bir ‘tabandan tepeye (aşağıdan yukarıya)’ aracı ise parlamento tarafından kabul edilen yasalara karşı çıkma hakkıdır; 50 000 vatandaş, parlamentonun bir yasa kararının yayınlanmasını takip eden 100 gün içinde, ilgili kararın halk oylamasına sunulmasını talep edebilir.

1874’te azınlıkları korumak amacıyla uygulamaya konulan isteğe bağlı referandum, “Konfederasyona yeni yetkilerin atfedilmesini kontrol etme” amacı taşıyor.(2) 1942’de hükümete girinceye kadar Sosyal Demokrat Parti’nin de yaptığı gibi, 20. yüzyılın başlarına kadar sağ ve aşırı sağ partiler bu mekanizmayı sıklıkla kullanmışlardı.

Günümüzde ise referandumlar, esas olarak parlamento dışı güçler tarafından hükümete baskı yapmak için kullanılıyor. Genel kabule göre, parlamentoda temsil edilen tüm partiler, Federal Hükümeti oluşturan yedi üyeli Konseyde de en az bir sandalyeye sahip olmalıdır. 2019 federal seçimlerinden bu yana dördüncü en büyük siyasi parti olan İsviçre Yeşiller Partisi ve daha küçük Yeşil Liberaller dikkate değer istisnalardır.

“Bu doğrudan demokrasi için yıl boyu sürmesi gereken  kampanya, İsviçre siyasetinin mantığının Avrupalı komşularından oldukça farklı olduğu anlamına geliyor.”

İsviçreli siyasi partiler dört yılda bir federal seçim için kampanya yürütüyor. Ayrıca yılda dört kez kampanya yürütmeye devam ediyor ve bir ya da daha fazla referandumla mücadele ediyorlar (örneğin, Haziran 2021’de pestisitleri yasaklamayı amaçlayan iki halk girişimi ve CO2 yasasına ilişkin bir referandum var). Kanton sistemi ve Federasyonun 27 Anayasası ile birlikte bu doğrudan demokrasi için yıl boyu sürmesi gereken kampanyalar, İsviçre siyasetinin mantığının Avrupalı komşularından oldukça farklı olduğu anlamına geliyor.

Her kanton için bir tane ve Konfederasyon için bir tane olmak üzere 27 anayasamız var; Avusturya veya Fransız tarzı bir başkanlığımız yok; Alman tarzı Länder’a benzer bir yapıya sahibiz, ancak bizde doğrudan demokrasi mevcut ve temsili demokrasimiz “milis ilkesi” ile çalışıyor. [2]

İsviçre siyasi sisteminin güvenilirliğini tehdit eden bir diğer temel ayrım, siyasette parayla ilgili düzenleme ve şeffaflık eksikliğidir. Pek çok referandum kampanyası ve siyaset için ayrılmış çok az devlet fonu varken, ticari ve finansal çıkarlara fayda sağlayan kampanyalar ile genellikle çevresel konularda kamu yararına başlatılan kampanyalar arasındaki eşitsizlik büyüyor. İsviçre, Avrupa Konseyi’nin yolsuzlukla mücadele organı olan Yolsuzluğa Karşı Devletler Grubu tarafından bu konuda sık sık eleştirildi. Yakın zamanda halk ve kantonlara siyasi finansmanda şeffaflık sağlanması konusunda bir girişim bekleniyor. Burada, finansal olarak şeffaf olmayan bir sistemin sürdürülebilirliği ve güvenilirliği söz konusu olacaktır.

İsviçre’yi AB üye ülkeleri veya AB’nin kendisiyle karşılaştırmak her zaman yanıltıcıdır. 1949’daki de Gaulle’den 2003’teki Avrupa Birliği’nin Geleceğine İlişkin Sözleşme’ye kadar, bir “Avrupa referandumu” fikri düzenli olarak gündeme getiriliyor ve her seferinde reddediliyor.(3) 2005 yılında Fransa ve Hollanda’da yapılan Avrupa Anayasası referandumlarında kanıtlandığı gibi, referandumların AB için ‘tuzak’ haline gelmesini önlemenin yolları üzerine düşünmek mümkün.(4) Ancak burada asıl soru, özellikle kadınların tam vatandaş olarak dahil edilmesi olmak üzere doğrudan demokrasi aracılığıyla İsviçre yurttaşlığı kimliğinin yaratılması örneğinin Avrupa yurttaşlığının güçlendirilmesi için de bir model teşkil edip edemeyeceğidir.

KAYNAKLAR:

(1) Andreas Auer, Giorgio Malinverni and Michel Hottelier (2000). Droit constitutionnel suisse, volume 1, Berne, Staempfli Éditions SA, 2000, p. 455.

(2) Andreas Auer (2007). “La démocratie directe comme piège et comme chance pour l’Union européenne”, in Andreas Auer, Alexandre Flückiger, & Michel Hottelier (eds). Les droits de l’homme et la constitution : Études en l’honneur du professeur Giorgio Malinverni. Genève: Schulthess Médias Juridiques SA., p. 57.

(3) Simon Hug (2002). Voices of Europe: Citizens, Referendums, and European Integration, Lanham: Rowman & Littlefield.

(4) Andreas Auer, ibid, p. 253.

DİPNOTLAR:

[1] Florian Irminger, 2020’den beri İsviçre Yeşiller Partisi’nin genel sekreteridir. 2008’den 2012’ye kadar, Cenevre kantonu için yeni bir anayasa yazmaktan sorumlu kurucu meclisin seçilmiş bir üyesiydi. Londra merkezli Penal Reform International’ın eski İcra Direktörü ve Cenevre ve Brüksel’deki İnsan Hakları Evi Vakfı’nda Savunuculuk Başkanıydı. Florian, gençlerin intiharını önlemeye adanmış bir örgüt olan Stop Suicide’ı kurmuştur.

[2] Ç. N.: Milis ilkesi, her nitelikli vatandaşın yarı zamanlı veya gönüllü olarak devlet memurluğunu veya görevlerini üstlenmesi gerektiği yönündeki cumhuriyetçi düşünceye dayanan İsviçre kamu yaşamında ortak olan bir örgütsel ilkeyi tanımlar.

Bu yazının aslı, İngilizce olarak 26 Mayıs 2021’de Green European Journal’da yayımlanmıştır.

https://www.greeneuropeanjournal.eu/switzerland-referendums-in-an-incomparable-young-democracy/ adresinden indirilmiştir.

BU YAZI, AVRUPA PARLAMENTOSU’NUN YEŞİL AVRUPA VAKFI’NA SAĞLADIĞI FİNANSAL DESTEK İLE ÇEVRİLMİŞTİR. AVRUPA PARLAMENTOSU, YAYININ İÇERİĞİNDEN SORUMLU DEĞİLDİR.

Görsel kaynak: https://equityandfreedom.com/article/frank-jordan/power-few-powerlessness-many/