Katılımcılar: Anna Shcherbakova [1], Noura Ghazi [2], Nuray Simsek [3], Pierre Ramond [4], Tatsiana Khomich [5]

Çeviren: Ali Serdar Gültekin

2022’de dikkatleri üzerine çektikten sonra İran hareketi küreselleşti ve diğer mücadeleler için bir katalizör haline geldi. Protestoların küresel erişimini ve daha geniş feminist hareketler içindeki yerini anlamak için Pierre Ramond, Marianne Girişimi’nin (insan hakları savunucularına yönelik bir Fransız programı) 2022 ödülü sahipleri dört aktivistle konuştu: Noura Ghazi, Tatsiana Khomich, Anna Shcherbakova, ve Nuray Şimşek.

Pierre Ramond: Şu anda, Eylül 2022’de ahlak polisi tarafından öldürülen genç kadın Mahsa Amini’yi desteklemek için İran’daki protestolarla ilgili ortak bir makale üzerinde çalışıyorsunuz. Bunu yazmaya ne zaman ve nasıl karar verdiniz? Yazma sürecindeki rolleriniz nelerdi?

Nuray Şimşek: Noura ve Tatsiana ile Mahsa Amini’nin ölümü hakkında bir şeyler yapabilir miyiz diye konuşuyorduk. Tüm Marianne Girişimi ödül sahiplerinin dahil olabileceği bir makale yazmak istedik. Sonuç; toplu olarak yazılmış, uluslararası pek çok farklı bakış açısı içeren bir köşe yazısıydı. Noura ve benim için konu komşu bir ülkede yaşananlardı. Diğerleri içinse İranlı kadınların ıstırabının dünyadaki birçok kadının hissettiği acıya benzemesiydi – elbette farklı derecelerde.

Anna Shcherbakova: Bu yazının yazılmasındaki rolüm, öncelikle Fransızca çeviriyi hazırlamaktı. Çünkü her şeyden çok, bu durumdan daha doğrudan etkilenen meslektaşlarımın taleplerine adımı eklemek istedim. Onlarla konuşmadan katkıda bulunmak gibi… Bu yıl Ukrayna ve Rusya’da olup bitenlere olan ilgim, beni İran’daki hareketi takip etmekten alıkoymadı; çünkü kadınların karşılaştığı sorunların hepsi birbiriyle bağlantılı. Güncel olup olmamasından bağımsız biri diğerini gölgede bırakmadan, dünyadaki tüm mücadeleleri ve çatışmaları takip etmek önemlidir.

Hareket çevre bölgede ve özellikle Suriye’de nasıl algılandı?

Noura Ghazi: İran kadın hareketi olarak adlandırılabilecek hareketin şimdiden tüm dünyada etkileri oldu. Suriye’den bakıldığında İran sadece bir komşu değil, Suriye rejiminin en büyük destekçisi ve ayakta kalma sebebidir. Uzun süredir devam eden bu destek nedeniyle nasıl Rusları kendi hükümetlerinden ayırmak zorlaştıysa, Suriyelilerin de İranlıları hükümetlerinden ayırt etmeleri zorlaştı. Yine de Suriyeliler, 2011’de Suriye’nin güneyindeki Dera’a’daki çocukların hapse atılıp işkence gördüğü, sonra Dera’a’da kıvılcımlanan protestoların tüm ülkeye yayılmasının İran’da bugün yaşananlara benzediğini gördüler.

İran’da olayların gidişatı çok benzer. Bu, Suriyelilerin İranlılara bakışını değiştirdi ve harekete karşı büyük bir empati yarattı. İranlıların haklarını savunmak için tanklarla karşı karşıya geldiğini gördüğümüzde, bu bize Suriye’de rejime karşı yapılan gösterilerde tam olarak ne yaptığımızı hatırlatıyor.

Gerçekten de birçok kişi, özellikle baskının militarize edilmesi göz önüne alındığında, İran’daki mevcut hareketle Suriye’de olanları karşılaştırıyor. Bu karşılaştırmanın ne kadar makul olduğunu düşünüyorsunuz? Bu iki hareketi karşılaştırmak bize İran’daki hareketin geleceği hakkında ne söylüyor?

Noura Ghazi: Şu anda sadece ilk aylardayız ve umarım İran hareketi Suriye devrimiyle aynı kaderi paylaşmaz. Aradaki fark, Suriye rejiminin dini, İran rejimi kadar bariz bir şekilde kullanmaması. En azından Suriyeli kadınlar başörtüsü takmak zorunda değil. Ancak bunun dışında rejimin otoriter yanı çok benzer. Suriye’nin, Türk modeli ile İran modeli arasında bir diktatörlük biçimi olduğunu söyleyebilirim.

Nuray Simşek: Türkiye’de anayasa teoride laiktir. Gerçekte çok farklı. Dini baskı yasalara yazılmaz, ancak yine de toplumun her yerinde hissedilir. İran’daki kadar net değil, ama yine de karşılaştırılabilir düzeyde. Bir örnek vermek gerekirse, Türkiye’de Cumhurbaşkanlığı’na bağlı bir Diyanet İşleri Başkanlığı bulunmaktadır. Geçen hafta bu kurumun müdürü yeni yılı kutlamanın “günah” olduğunu söyleyen bir konuşma yaptı. Bu bir yasa değil, ama her yıl mağazalar yeni yıl süsleri bulunduğu için saldırıya uğruyor; barlar yeni yılı kutladıkları için hedef alınıyor.

Türkiye’de kadınlar hayatlarını sürekli olarak İranlı kadınlarınkiyle karşılaştırıyorlar; çünkü bizim hayatlarımızın giderek onlarınkine benzemesinden korkuyoruz. Sık sık şöyle deriz: “Dikkat: İran’ın durumuna düşebiliriz!”

 “İranlıların haklarını savunmak için tanklarla karşı karşıya geldiğini gördüğümüzde, bu bize Suriye’de rejime karşı yapılan gösterilerde tam olarak ne yaptığımızı hatırlatıyor. “ Noura Ghazi

Politik aktivistler olarak, bu İran hareketinde beklenmedik, yeni ne gördünüz? Gelişimi, mobilizasyon yöntemleri hakkında ilginç bulduğunuz şey nedir? Size nasıl ilham kaynağı olabilir?

Tatsiana Khomich: Benim için büyüleyici olan [kadın hareketinin] bir liderinin olmaması; İran’da ve ardından tüm dünyada organik olarak yayılan spontane bir hareket. Bu, hangi olay veya durumun bir isyana yol açacağını asla bilemeyeceğiniz anlamına geliyor. İran’da onlarca yıldır kadınlara karşı ayrımcılık ve şiddet var, ancak hareketi bu özel olay başlattı. Bu hareket bana feminist örgütlenme için çok umut veriyor; çünkü bu, onlarca yıldır otoriter bir rejim altında yaşamış insanların dahi, haklarına saygı gösterilmesini ve rejim değişikliğini talep etmek için hala harekete geçme yeteneğine sahip olduğu anlamına geliyor.

Anna Shcherbakova: On yıl öncesinde altı ay boyunca Farsça öğrenmeye çalıştığımda, birçok İranlıyla tanıştım ve aralarında şu konuda bir fikir birliği olduğu hissine kapıldım: Rahat bırakılmak için belirli devlet kurallarına uymanız gerekiyor, bu da başkalarını görmezden gelebileceğiniz anlamına geliyor. Bu bana, kurallara uymakla onları çiğnemek arasında bir denge kurmanız gereken, arkadaşlarımdan ve ailemden öğrendiğim Sovyet döneminin sonunu hatırlattı. Yine de bugün İran’da bu bağlam özelinde fikir birliği artık yok gibi görünüyor!

Dolayısıyla, İran’da SSCB’nin sona ermesine yol açan aynı süreci gördüğüm izlenimine şu şekilde kapılıyorum: belirli kurallara uyma ile diğerlerini çiğneme özgürlüğü arasındaki denge artık işleyen bir toplumsal model değil. Artık insanlar tüm kuralları sorguluyor.

Noura Ghazi: İran hareketi hakkında beni etkileyen şey, Mahsa Amini’nin Kürt olması. Hareket, Kürtlerin yaşadıkları dört ana ülkede maruz kaldıkları aşağılanmalara dikkat çekti – ki belki de kendilerini en rahat hissettikleri ülke Irak’tır çünkü Kürtler tarafından kontrol edilen bir bölge var ve Kürtçe Irak’ta resmi olarak tanınan bir dil.

Nuray Şimşek: Genel olarak dünyanın giderek daha muhafazakar hale geldiği bir dönemde yaşananların feminist mücadeleler için bir dönüm noktası olduğunu düşünüyorum. En şaşırtıcı bulduğum şey, İranlı kadınların artık susturulamayacak bir konuma gelmeleri, çünkü sesleri dünyanın her yerindeki insanlar tarafından duyuluyor ve yükseltiliyor. İranlı kadınlar küresel feminist mücadeleyi somutlaştırmaya başladılar.

Bu hareket büyüyor ve kartopu etkisi yaratabilir. Örneğin,Türk hükümeti şu anda, ailenin bir erkek ve bir kadından oluştuğu şeklinde bir tanım içeren ve bir aile olarak yaşamanın önemi ve başörtüsünün faydalarına ilişkin notlar içeren bir başörtüsü yasası taslağı hazırlıyor. Türk kadınları kendilerini İranlı kadınlarla aynı durumda bulmak istemediklerini söyleyerek bu yasaya karşı çıkıyor. Dolayısıyla Türk kadın mücadelesi doğrudan İran kadın mücadelesinden ilham alıyor.

Tatsiana Khomich: Her mücadele, kadınların nesneleştirilmesine karşı çıkma ve seslerini yükseltme mücadelesidir. 2020’de Belarus’ta, halka yönelik şiddete yanıt olarak bir kadın hareketi doğdu. 12 Ağustos 2020’de kadınlar beyazlar içinde çiçeklerle sokaklara döküldü. Diktatörlüğe karşı son derece barışçıl bir hareketti. Bu hareket, Belarus’taki dinamikleri birkaç günlüğüne değiştirdi çünkü rejim, kadınlara özgü bu harekete nasıl tepki vereceğini bilmiyordu.

“Benim için büyüleyici olan [kadın hareketinin] bir liderinin olmaması; İran’da ve ardından tüm dünyada organik olarak yayılan spontane bir hareket.” Tatsiana Khoormich

Bazı analistler, İran hareketinin başarılı olamamasına rağmen belirli kurallara artık eskisi kadar uyulmadığını belirtiyor. İnsanların “davranışta devrim” veya “öznellikte devrim”den söz etmesinin nedeni budur. Bu analiz hakkında ne düşünüyorsunuz ve başka örnekler olduğunu düşünüyor musunuz?

Noura Ghazi: Elbette toplumsal değişime yol açan tabandan değişimler var. Geçen gün Fransız Devrimi’nden bahsediyordum. Devrim, demokrasi kavramını o kadar etkili bir şekilde yarattı ve dünyaya yaydı ki, bugün hala onu tartışıyoruz. Suriye’de, kadına yönelik şiddete rağmen, eğitimlerinde iyileşme ve işgücü piyasasına katılımlarının artması gibi değişiklikler görüyoruz. Bu aşağıdan yukarıya sosyal değişimler esastır.

Anna Shcherbakova: Bunun aynı zamanda farkındalıkta bir devrim olduğunu söyleyebilirim. İran’da bir cinayet, ülkede ve dünyada büyük protestolara yol açtı. Kadına yönelik bu şiddet hep vardı, ancak artık kabul edilemez hale gelmesi ve tepki olarak devrimci bir hareketi kışkırtması, İran’da ve dünyada kadına şiddete yönelik zihniyetin değiştiğini, hatta kendilerini kadın haklarında daha ilerici zanneden toplumlarda bile gösteriyor. Bu, kadın cinayetlerinin kökünün kazınmaktan çok uzak olduğu Batı ülkeleri için bağışıklık arttırıcı bir aşı.

“İranlıların istediği şey, seslerinin, taleplerinin bir şekilde tanınması”. – Nuray Şimşek

İranlı kadınlara uluslararası destekten bahsettiniz. Sizce bu destek nasıl bir yardıma dönüştürülebilir? Uluslararası toplumdan destek alan hareketlerin bir parçası olarak edindiğiniz deneyime göre, bugün İranlı kadınlar için en yararlı destek hangisi?

Nuray Şimşek: Tek bir destek türü yok. Bazıları desteğini sokaklarda gösterebilir; diğerleri İranlı mültecilere ev sahipliği yapabilir. İranlıların paraya veya maddi desteğe değil, bireylerin desteğine ihtiyacı var. Türkiye’de tanıştığım İranlılar bana ihtiyaç duydukları tek şeyin seslerini yükseltmek olduğunu söylüyorlar. İranlıların istediği şey, seslerinin, taleplerinin bir şekilde tanınması.

Bir örnek vermek gerekirse, geçtiğimiz 25 Kasım’da Türkiye’de Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü için düzenlenen bir gösteride ikisi İranlı kadın da dahil olmak üzere 200 kişi tutuklandı. Yetkililerin İran’a iade etmek istediği iki İranlı dışında herkes ertesi gün serbest bırakıldı. Bu karara karşı sayısız gösteri ve protestodan sonra nihayet serbest bırakıldılar. Bu iki kadın da artık özgür!

Tatsiana Khomich: İranlılarla dayanışma göstermemiz ve bu konunun gündemde kalmasını sağlamamız gerektiğine katılıyorum.

Noura Ghazi: İki dileğimi eklemek istiyorum. Umarım gösteriler silahlı bir iç çatışmaya dönüşmez. Ve umarım İranlılar, Suriyeliler gibi uluslararası toplum tarafından terk edilmez.

Anna Shcherbakova: En önemlisi, uluslararası toplum ve medyanın İran halkının söylediklerini dinlemesi ve dürüst bir şekilde yayınlamasıdır. Onlarla aynı sayfada olmamız gerekiyor. Başka ülkelerde uzun süre yaşamış İranlılar da göz ardı edilmemeli: İran hareketinin tek bir ulus devlete ait olduğu şeklindeki dar görüşten uzaklaşan çok önemli bir destek aracı onlar. Ve Nuray’ın az önce Türkiye’deki gösterilerde tutuklanan İranlı kadınlar hakkında söylediklerine dönecek olursak: gurbetçiler, yabancı statülerinden dolayı genellikle aynı siyasi eylem kapasitesine sahip değiller. Benim için bu, küresel yabancı hakları sorunuyla bağlantılı.

Hareketin kökenleri, zorunlu başörtüsü takmaya karşı olmakdır. Dinin siyaset ve toplumdaki rolüne karşı daha geniş bir muhalefet bundan doğdu. Bu hareketin sadece İran’da değil, geleneksel olarak Müslüman olan diğer ülkelerde de siyasal İslam’a bir darbe indirdiğini düşünüyor musunuz?

Nuray Şimşek: Benim görüşüm, dinin özel, bireysel bir mesele olması gerektiğidir. İktidardakiler bir toplumu dini kurallara göre tanımlamaya çalışırsa, bu bir tür otoriterliğe yol açar. İran örneğinde, insanlar dine değil, dini otoritelere karşıdır. Türkiye’de de öyle. Protesto eden kadınların bir kısmı başörtüsü takıyor, diğerleri takmıyor; kimisi Müslüman, kimisi Hıristiyan, Yahudi.

Kısacası, her yerde otoriterlikle mücadele ediyoruz; İslam’ın siyasi kullanımı otoriterliğin bir biçimidir. Kadınlar hayatlarının her yönünü belli bir şekilde tanımlayan bir sistemde özgür olamazlar: eğitim, ilişkiler, kamusal alan kullanımı. Bana göre dini yasalarla yönetilen özgür bir topluma sahip olmak imkansızdır.

Noura Ghazi: Nuray’a katılıyorum. İnsanlar dine karşı değil, kuralların dini olarak gerekçelendirilmesine karşılar. Kanunlar sivil otoriteden gelmelidir! Örneğin Suriye’de resmi nikah yok. Bana, dinin iktidardakileri ve otoriterliği meşrulaştırmanın bir aracı olduğu Orta Çağ’da Avrupa’daki durumu hatırlatıyor. Nasıl Avrupa’daki tüm yasalar laik hale geldiyse, Ortadoğu’daki ve dünyadaki tüm yasaların da laik hale gelmesini umuyoruz.

“İran’da, SSCB’nin sona ermesine yol açan aynı süreci gördüğüm izlenimine kapılıyorum: belirli kurallara uyma ile diğerlerini çiğneme özgürlüğü arasındaki denge artık işleyen bir toplumsal model değil.” Anna Shcherbakova

Bu hareketin, ölçeğine rağmen yasayı değiştirmeyi veya rejimi devirmeyi başaramamış olması dikkat çekici. Farklı deneyimlerinizde, hareketin başarılı olmasını engelleyen ne eksikti? Ayrıca, hepiniz otoriter figürlerin onlarca yıldır iktidarda kaldığı ve siyasi bir alternatifin imkansız olduğu izlenimi yaratılmış ülkelerde çalışıyorsunuz. Bu izlenim nasıl değiştirilebilir?

Noura Ghazi: Değişim her zaman beklenmedik bir şekilde gelir. Sadece birkaç yıl içinde büyük ölçüde değişen Suudi Arabistan örneğini ele alalım. Dört yıl önce oraya gittiğimde sokakta başörtüsü takmak zorunda kaldım ve yanımda Suriye muhalefet mitingine katılan babam, partnerimle dışarı çıktığımda sokakta bana eşlik etmek zorunda kaldı ki evli olmadığınız veya ailenizden bir erkek (birinci veya ikinci derece akraba) eşlik etmediği sürece Suudi Arabistan’da buna izin verilmez. O zamanlar, bu ülkede değişimin olabileceği hiç aklıma gelmezdi. Ama iki yıl sonra, çoktan gerçekleşiyordu!

Bununla birlikte, tutumlarda değişiklik mümkün olsa da, İran’daki siyasi otoritelerden iktidarı geri almak bana çok zor görünüyor. Buna tutunmak için acı sona kadar savaşacaklar.

Nuray Şimşek: Bu diktatörler asla kolay kolay iktidardan vazgeçmezler. Örneğin, Erdoğan’ın partisi Haziran 2015’te milletvekili seçimlerini kaybettikten sonra Türkiye genelinde yüzlerce kişinin ölümüne neden olan bir dizi saldırı oldu. Bu şiddet ortamında Erdoğan Kasım 2015 seçimlerini kazandı. Pek çok kişi arkasında Erdoğan’ın olduğuna inansa da, iki seçim arasında gerçekleşen ve IŞİD’e atfedilen bu saldırılarla ilgili kuvvetli şüpheler sürüyor. Aynı şekilde 2016’da bir cemaatin sözde darbe girişiminin ardından Erdoğan’ın talimatıyla hükümet karşıtı binlerce kişi işten atıldı.

Dolayısıyla bu otoriter hükümetler, insanları baskı altına almak için çok sayıda ve çok güçlü araçlara sahip. İran’da 400’den fazla insan sokaklarda öldü ve şimdi düzenli olarak daha fazlası idam ediliyor. Yine de onların mücadelesinde umutlu kalmalıyız; çünkü elimizdeki tek şey direniş ve umut.

Anna Shcherbakova: Temel olarak sorunuz, bir alternatifin yokluğunu kimin doldurabileceğini kendimize sormaya geliyor. Bahsettiğiniz diğer ülkelerde olduğu gibi İran’da da, bence devrimci hareket bireyler arasında bağlantılar kuruyor ve sonunda içinden ağlar ve alternatif siyasi figürler doğabilir. Belki iyimser ama bu toplumsal doku, bu devrimci dayanışma, tüm siyasi değişimlerin başlangıç noktasıdır.

Nuray Şimşek: Mahsa Zina Amini’nin köklerini hatırlatan Kürtçe jin jiyan azadî sloganının İran kadın mücadelesini ve bunun bizim ve dünya için önemini özetlediğini söyleyerek bitirmek istiyorum.

Dipnotlar:

[1] Anna Shcherbakova, şu anda Fransa’nın Marsilya şehrinde yaşayan Rusya doğumlu bir LBTQI+ hakları aktivisti. Kişisel gidişatından ötürü, LBTQI+ topluluğuna olan bağlılığı, mültecilerin haklarının savunulmasıyla bağlantılıdır.

[2] Noura Ghazi, Suriyeli bir avukat ve insan hakları aktivisti. Tutukluların ve kayıp kişilerin ailelerine hukuki yardım sağlayan No Photo Zone örgütünün yöneticisidir.

[3] Eğitim Profesyonelleri Sendikası üyesi Nuray Şimşek, 2017 yılında siyasi görüşleri nedeniyle görevden alındı. Tutuklandı ve yargılandı, aktivizmini bırakmadı. 2022’de Fransız hükümeti tarafından 2021’de yeni başlatılan insan hakları savunucuları için Marianne girişimi ile ödüllendirildi.

[4] Groupe d’Etudes Géopolitiques’in kurucu üyesi Pierre Ramond, Grand Continent’de, özellikle Grand Continent’nin Salı günleri seminerleri, yuvarlak masa toplantıları ve diğer toplantılarından sorumludur. Felsefe, siyaset bilimi ve Farsça eğitimi aldığı Ecole Normale Supérieure’e (A/L 2015) katıldıktan sonra, şu anda Alexandre Kazerouni ve Christian Lequesne’nin danışmanlığında Avrupa diplomasisi üzerine bir tez hazırlıyor.

[5] Tatsiana Khomich, Belarus Siyasi Mahkumlar Koordinasyon Konseyi temsilcisidir. Eylül 2020’de kız kardeşinin tutuklanmasının ardından, ülkesindeki insan hakları durumuna dikkat çekmek için Avrupa’yı dolaşarak kendisinin ve Alexander Lukashenko rejiminin tüm siyasi mahkumlarının sözcüsü oldu.

[6] Bu röportaj ilk olarak Le Grand Continent tarafından Fransızca ve İspanyolca olarak yayınlandı.

Bu yazı, İngilizce olarak, 2 Şubat 2023 tarihinde, Green European Journal’da yayınlanmıştır.

https://www.greeneuropeanjournal.eu/the-long-arm-of-transnational-repression-in-europe/ adresinden indirilmiştir.

Görsel tasarım: Olcay Özkaplan