Merhaba sevgili okurlar,

Ocak ayında ilk sayımızın yayını ile başladık yolculuğumuza. Daha sonra “Covid-19 ve Yeşil Politikalar” özel sayımızın ardından 2. sayımızla yeniden sizlerle buluşuyoruz. hedefimiz pandemi koşulları elverdiğince iki aylık ara ile devam etmek olacak bundan sonra. Ayrıca düzenli sayıların yanında sizlere konuları çeşitli yönleri ile ele alan özel hazırlayacağımız dosyalar olacak.

İlk sayımızda daha çok Avrupa’dan yükselen yeşil dalga üzerine makalelere yer vermiştik. Bu kez, güncel yansımaları ile, sorunlara ve gelecek öngörülerimize yeşil siyaset penceresinden bir bakışı aktarmak istedik. Ama bunu yaparken, yeşil hareketin ülkemizdeki gelişimi üzerinden görmek de önemli. Kendisinin de aynı zamanda bir parçası olduğu yeşiller hareketinin, ülkemizdeki 40 yıllık tarihine ilişkin İPM İklim Değişikliği Koordinatörü Dr. Ümit Şahin’in  “Türkiye’de Yeşil Hareket: Kırk yılda üç kuşak” yazısı, bu anlamda önemli bir katkı sağlayor. Ayrıca yeşiller hareketinin yeni bir parti ile siyasi hayata katıldığı günümüzde, geleceğe dair verimli bir tartışmanın kapısını da aralıyor. Hareketin önemli bir parçası olan genç yeşilleri de sık sık adını duyursa da, kimlerdir, ne düşünürler diye yaptığımız küçük bir sorgulama ile daha yakından tanıtmak istedik. Bu sorgulamamızı “Avrupa’da ve Türkiye’de Genç Yeşiller” başlığı ile bulacaksınız.

21inci yüzyıl ile artan büyük değişim dalgaları ve bunların kapitalizm çerçevesindeki etkileri sistemi gittikçe daha çok sıkıştırmaya başlarken toplumsal yansımalarını anlamak da o kadar önem kazanmaya başladı. 2’ci sayımızda bu konuya biraz daha önem verdik. Almanya’nın yeşiller liderliğindeki tek bölgesel hükümeti olan Baden-Württemberg Eyalet Bakanlığı’nda Politika ve Strateji Biriminin Başkan Yardımcısı Roderick Kefferpütz’in Green European Journal (GEJ)’de yayınlanan “Jeopolitik bir çağ için Yeşil Yeni Düzen” makalesi, bu konuda önemli bir değerlendirme.  Aynı şekilde GEJ’de yayımlanan Viyana Ekonomi Üniversitesi’nden Alexandra Strickner ve Andreas Novy, TU Wien’deki Mekansal Planlama Enstitüsü’nden Leonhard Plank ve disiplinlerarası bir kent bilimci ve doktora öncesi araştırma görevlisi olan Richard Bärnthaler’in “ İyi bir yaşam için temel ekonomi” hakkındaki yazıları da bu perspektiften geniş bir açı sunuyor.

Berkay Erkan’ın “Pandemi ve sonrası: şapkadan tavşan çıkarsa!” yazısı uzun zamandır kapitalist sistemin çıkamadığı bunalımı pandemi koşulları kapsamında ele alırken, sistemin çelişkileri ekseninde olasılıkları tartışıyor.  Aynı başlıkta değerlendirebileceğimiz, ama soruna Afrika’dan bir bakışı da, Güney Afrika, Johannesburg’daki Wits Sosyal ve Ekonomik Araştırmalar Enstitüsünden felsefeci ve siyasal bilimci prof. Achille Mbembe’nin kaleminden aldık. GEJ’deki, Eurozine’de yayımlanan bir makalesinin kısaltılmış halinden aldığımız “Hayatın Ağırlığı” makalesinde Mbembe, küresel sistemde yaşadığımız pandemi ile birlikte Afrika’da artan adaletsizlikleri ve Afrika halkı adına ekonomi, demokrasi ve devlet yapısında “Büyük Geçiş” olarak adlandırdığı önerilerine yer veriyor ve çözüme dair tartışmalara bir katkı sunuyor.

Paris-Dauphine Üniveristesi Profesörü Dominique Méda’nın GEJ de yayınlanan “Küresel Araçlar“ yazısı da aynı çerçevede, iklim krizinin ve adaletsizliğin alınabilecek küresel önlemlerle 2049’da olası çözüme kavuşturulduğu gelecekten kurgusal bir bakış denemesi.

Ülkemizdeki güncel olaylar açısından ise, Boğaziçi Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Sinan Erensü ile yaptığımız “Pandemi ve İklim Krizleri: paralellikler, kesişimler, ayrılıklar” başlıklı röportajımız covid-19 ve iklim krizi arasındaki paralelliklere ve sonuçlarına değiniyor.

Yakın zamanda çokça gündemimizi işgal edeceği belli olan hükümetin Kanal İstanbul ısrarının etkilerine dair Sabancı Üniversitesi İPM uzmanlarından Akgün İlhan’ın “Kanal İstanbul’un su kaynaklarımıza etkisi” yazısı ile iklim krizi çerçevesinde su sorunu ve politik yansımalarına bir giriş yaptık. Yakın zamanda suyun, iklim krizi bağlamında sıcaklık artışı gibi en çok hissedilen sorunlardan biri olarak hayatımızda daha çok yer işgal edeceği kesin. Bu anlamda neler olabilir, neler yapılabilir diyerek politik sonuçları ile konuyu çok yönlü tartışan bir su dosyasına da böylece bir giriş yapmak istedik.

Nihayet uluslararası siyesette son dönemde oldukça hararetlenen ve önemli bir sorun olan Doğu Akdeniz’de fosil kaynaklar peşinde yükselen rekabet ve Türkiye’nin önemli bir parçası olduğu olaylarda Yunan PRASINOI/Yeşiller Partisinin eş-sözcüsü Alia Papageorgiou  ve Yunan Yeşilleri/ Oikologoi Prasinoi’nin kurucularından Yannis Paraskevopoulos’un ortaya koyduğu yeşil bakışı aktaran “Doğu Akdeniz Manevraları: Yunanistan ve Türkiye arasındaki gerginliklere alternatif çözümler” başlıklı yazıyı, sorunlara yeşiller penceresinden yaklaşımın bir örneği olarak aldık. Daha pek çok muhtemel sorunla karşılaşacağımız düşünülürse bunun önemli bir referans olabileceğine inanarak  paylaşıyoruz.

Son olarak bu sayımızda Latin Amerika Sivil Toplum Kuruluşları Birliği’nin AB temsilcisi ve Heinrich Böll Vakfı’nın AB Ofisi’nde Kıdemli Danışman Gustavo Hernandez ve bir aktivistler ve uzmanlar ağı olan Kültürlerarası Köprü’nün yöneticisi Henkjan Laats’ın  “insanoğlunun, çeşitlilik yelpazesininin bir ucundan öbür ucuna bir arada varolmasını ve doğa ile uyum içinde yaşamasını temel alan alternatif bir düzen kurma” olanağını tartışmaya çağıran “Buen Vivir: Avrupa’da yükselen bir kavram?” yazıları ile bu yeni tartışmaya dikkatinizi çekmeye çalıştık. İspanyolca “iyi yaşam” anlamına gelen “buen vivir” gibi kavramlar kullanılarak düşük karbonlu, dirençli toplumlara geçişin yönetilmesi hakkında önemli tartışmaların, gelecekte daha çok yer alacağına şüphe yok.

Bu sayımızı da olayları bütüncül çözümler çerçevesinde ele alan yeşil siyasetin yaklaşımından çeşitli görüşleri aktaran yazılarla zenginleştirmeye çalıştık. Dileriz yeşil çözümlere ulaşacağımız verimli tartışmalara tohum olsun, meyveler versin. 

Sevgi ve esenlikle kalın.