Dünyada büyük bir değişimin yaşandığında herkes hemfikir. Bu öyle sıradan bir değişim de değil. Pek çok yönde ilerliyor; teknolojik, ekonomik, sosyal ve siyasal yansımaları dikkatlice gözlendiğinde şimdiye kadar genel kabul gören ve olanı bize normal gösteren öncül kabullerin de yitip gittiği görülüyor. Özetle; bu bilinen, var olan dünyayı kökten etkileyen bir değişim. Daha da önemlisi, bu sürecin her yönde birbirini tetikleyerek kazandığı hız; teknolojik gelişme ekonomiyi, ekonomi sosyal yapıyı, sosyal yapı siyaseti etkileyerek değişimi derinlere yayıyor. Bunun en son görünür olanı -ki bu bir yandan da süreci tersine etkileyebilme potansiyeline sahip olan- siyasetteki değişim. Bu açıdan, siyasetteki gelişmeler süreci yavaşlatabileceği ya da uç noktalara taşıyabileceği gibi, tersine şekillerde de, olumlu ya da olumsuz etkileyebilir. Bu çerçeveden yaşananlara bakıldığında, yükselen popülizm gelecek açısından büyük bir tehlike olarak yayılmaya devam ediyor. Genel bir şaşkınlığa neden olan popülizmin bu kitleleri etkileyebilme başarısı, demokratik değerlerin ortak kabulüne dayanan toplumsal yapının yeni koşullara çözüm bulmakta yetersiz kalmasından besleniyor. Değişen koşullar ile birlikte, artan jeopolitik gelişmelerin getirdiği sorunlar, siyasi kanalların bu eğilimin önünü kesecek çözümler geliştirici şekilde çalışması yerine popülizm lehine kullanılmasını kolaylaştırıyor. Henüz bu anlamda sağ, sol, liberal ya da merkez gibi etiketlenecek bir siyaset tarzının gelişmemesi karşısında tek umut veren gelişme ise yeşil siyasetin güçlenmekte oluşu.

Yeşiller bu açıdan ilk kez yönetim pozisyonuna yaklaşıp, hatta iktidar düzeyine çıkmaya başladıklarından itibaren yönetimsel açıdan sorunlara çözüm bulmada kendi tarzlarını geliştirerek uyum sağlamaya uğraşıyorlar. Bu bağlamda, özellikle popülizmin gölgesinde daha bir önem kazanan liderlik konusunda hem deneyimleri hem de ideolojik yaklaşımları ile kendi tarzlarını geliştirmekteler. Tarihçi ve siyaset bilimci Edouard Gaodut ile Birleşik Krallık Lordlar Kamarası’nın Yeşil üyesi ve bir dönem İngiltere ve Galler Yeşiller Partisi başkanlığını da yapmış olan Natalie Bennet’in söyleşisi Yeşiller’in liderliğe yaklaşımları açısından oldukça fikir verici. Söyleşinin sonunda Natalie Bennet’in dediği gibi, “yaşadığımız bu tarihi zamanlar, Yeşil Liderlik için muazzam bir fırsat sunuyor” olabilir.

Ülkemizde de yaşanan son gelişmeler ışığında ilk kurulan Yeşiller Partisi’nden son kurma girişimine kadar kendi dönemlerinde Yeşiller Partisi başkanlığında ya da eş sözcülüğünde bulunmuş hareketin 6 lideri ile yaptığımız söyleşi, liderlik de dahil yaşanan sorunları gündeme taşıyor. Türkiye açısından Yeşiller için çok değerli bilgi ve deneyimlerin aktarıldığı bu söyleşiyi içeriklerine uygun şekilde iki bölüm halinde size sunuyoruz. Umuyoruz ki gereken ilgiyi görecek ve verimli tartışmalar üreterek çözüm arayışlarına değerli bir kaynak olacak.

Avrupa’da güçlenen Yeşil Dalga üstünde çok konuşulan bir gelişme belki; ama Yunanistan gibi kimi ülkelerde bu yükselmeden söz edilemiyor hala. Bu, Türkiye için geçerli olduğu gibi; Balkan ülkeleri ya da eski Doğu Avrupa ülkelerinde de geçerli bir olgu. Fakat Yunanistan bu açıdan dikkat çekici ve tipik bir örnek. “Neden Yunanistan’da (ve belki Türkiye’yi de benzerlikleri ile birlikte düşünerek) bu böyle?”, üstünde durmaya değer. Yine Green European Journal’ın Kathimerini İngilizce baskısında yayınlanan Harry van Versendaal’in bu konudaki -ülkemiz koşulları açısından da tartışmaların ip ucu olacak- makalesini de bu sayımıza aldık.

Liderlik ve Yeşiller’in yeni gelişmelere adaptasyonu ve başarılı olma zorunluluğunu dikkate alınca, sivil mücadele ve protestoların geleceğini düşünmek de kaçınılmaz. Yeni dünya koşullarında popülizmin giderek hakim olmaya başlaması, beraberinde şimdiye kadar büyük mücadeleler ile kazanılan hak ve özgürlükleri de tehlikeye atan eğilimlerin güçlenmesini getiriyor. Bu bağlamda onları korumak açısından son derece önemli olan protestoların insanları bir araya getirmesi ve bu sayede sağlanan güç ve etki ile bir şeylerin korunabilmesi yeni dönemde ciddi saldırılar altında. Bu gelişme üzerine Green European Journal’in yayınladığı Ben Snelson imzalı makale ile dikkatinizi bu konuya çekmeye çalıştık. 

Hollanda Yeşil Sol Araştırma Masası Müdürü Robbert Bodegraven ile Mariana Mazzucato’nun ‘büyüme-sonrası’na ilişkin röportajı, konuyu daha geniş ele almayı kolaylaştırıyor. Bütün bu büyüme tartışmalarının üzerine Japon Marksist Filozof Kohei Saito ile ‘küçülme komünizmi’ konusundaki röportajının zihin açıcı etkisi ile gelecek tartışmalarına yeni bir katkı sağlayacağını düşünüyoruz.

Fransa’da yerel seçimlerde iş başına gelen Yeşil belediye başkanları, yükselen Yeşil Dalgayı da temsil ediyorlardı. Yeşil Dalganın giydiği ateşten gömleğe karşın onlar başarı ile yollarına devam ettiler.  Fransa’da yayınlanan Mediapart Dergisi siyasi bölümü için çalışan Mathieu Dejean’ın bu dergide yazdığı yeşil değişimin mümkün oluşu hakkındaki yazısını Green European Journal’dan aktarıyoruz.

Son olarak “Bir sonraki devrim: Halk Meclisleri ve Doğrudan Demokrasi Vaadi” kitabının eş editörlüğünü yapan Murray Bookchin’in kızı düşünür Debbie Bookchin ile Green European Journal’ın yaptığı ‘liberter belediyecilik’ ve ‘yerel demokrasi’ üzerine röportaj, gelecek üzerine düşünen herkes için yararlı olacak bir perspektif açıyor. Debbie Bookchin’in sözü ile bu giriş yazımızı noktalayalım: “ Var etmek istediğimiz toplumun ideallerini yaşayarak ve uygulayarak eskinin kabuğunda yeni bir toplum yaratmalıyız.”

Umutla kalın.